“Korumanın Başkenti”ne 8 Ayda 850 Bin Turist Geldi

“Korumanın Başkenti”ne 8 Ayda 850 Bin Turist Geldi

Yayın: 10.09.2019 23:00
Paylaş:
A+ A-

UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan ve “en iyi korunan 20 kent” arasında bulunan Karabük’ün Safranbolu ilçesini 8 ayda günü birlik 850 bin turist ziyaret etti.

Osmanlı mimarisini, şehir hayatını ve kültürünü yansıtması dolayısıyla “Osmanlı’nın parmak izi” olarak adlandırılan, o dönemden kalma han, hamam, konak, çeşme, cami ve köprüleriyle açık hava müzesini andıran tarihi Safranbolu’da 8 ayda 220 bin yerli ve yabancı turist konakladı.

“Açık hava müzesi”, “kendini koruyan kent” ve “korumanın başkenti” gibi unvanlarla da anılan tarihi ilçeyi, ilk 7 ayda 27 bin Çinli, 21 bin Tayvanlı turist ziyaret etti.

Kent ölçeğinde Türkiye’den UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alan tek yer olan Safranbolu 8 ayda; Çin, Tayvan, Japonya, Malezya, Amerika, Güney Kore, İtalya, Suudi Arabistan, Almanya ve Tayland başta olmak üzere 76 ülkeden misafir ağırladı.

“220 bin civarında konaklamalı turist var”

Safranbolu Kaymakamı Fatih Ürkmezer, İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine yaptığı açıklamada, Safranbolu’nun 1994’de UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girdiğinden bugüne hem yerli hem de yabancı turistlerin çekim merkezi olduğunu söyledi.

Her geçen yıl turist sayısında artış yaşandığını ifade eden Ürkmezer, “Özellikle Safranbolu’da son üç yılda, konaklamalı turistlerde yoğun bir artış gözlüyoruz. Konaklamalı ve günü birlik turistler üç yıl önce göreve başladığımızda yıllık 750 bin civarındayken, geçtiğimiz yıl 1 milyon 250 bini geçti. Bu seneki trend de o şekilde devam ediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın Türkiye çapında bir hedefi var. Safranbolu’da buna olabildiğince katkı vermeye çalışıyor. Geçtiğimiz 8 ay içerisinde Safranbolu’da, 220 bin civarında konaklamalı turist var. En azından bir gece kalanlara baktığımızda 220 bin kişi gelmiş. Safranbolu’yu özellikle Uzak Doğulu turistler çok tercih ediyor. Uzak Doğulu turistler içerisinde de özellikle ilk 7 ayda 27 bin Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşı, 21 bin Tayvan vatandaşı turistimiz olmuş” dedi.

Tüm dünyadan Safranbolu’yu tercih eden yabancı turistin mevcut oluğunu aktaran Ürkmezer, şunları kaydetti: “Her ülkeden Safranbolu’ya gelmişler. Safranbolu’nun UNESCO Dünya Miras Listesi’nde olması ve bütün bir şehir olarak korunması yabancı turistler tarafından tercih edilmesinin en önemli sebeplerinden birisi. Safranbolu’da geçtiğimiz yıl içerisinde yerli turiste yüzde 10’luk bir artış söz konusu. Safranbolu’nun, İstanbul ve Ankara’nın interlandında bulunması tatillerde, hafta sonlarında ve özellikle üç günlük tatillerde Safranbolu’yu tercih edilir kılıyor. Safranbolu’nun yerli ve yabancı turistte geçtiğimiz yılla bugünü karşılaştırdığımızda yüzde 5’lik bir artışa tekabül ediyor.”

“Safranbolu önemli bir cazibe merkezi”

Safranbolu’nun güvenli bir yer olduğunu anlatan Ürkmezer, “Safranbolu’nun tercih edilmesinin en önemli sebeplerinden biri Tarihi Çarşı Bölgesi. Tarihi Çarşı’daki hanları, hamamları, konakların hepsinin bir arada olması Safranbolu’yu hem yerli hem yabancı turistlerde bir çekim merkezi yapıyor. Safranbolu’daki konakların korunmasıyla beraber Safranbolu esnafının misafirperverliği, yardım severliği yerli ve yabancı misafirler için burayı önemli bir cazibe merkezi kılıyor” diye konuştu.

Safranbolu Kaymakamlığı olarak en önemli görevlerinden birinin asayişi sağlamak olduğunu vurgulayan Ürkmezer, şunları söyledi: “Safranbolu asayiş anlamında çok huzurlu bir yer. Hem yerli hem yabancı turistlerde güvenlik ön plana çıkıyor. Safranbolu’nun da güvenli, huzurlu bir yer olması yabancı turistler açısından tercih edilebilir listede en üst sıraya çıkarıyor. Safranbolu gıda sektöründe lokumla isim yapmış bir yer. Biz kaymakamlığımız vasıtasıyla gıda üretim yerlerinde özellikle lokum üretim yerlerini düzenli olarak denetliyoruz. Hem tükettikleri, gezdikleri, konakladıkları yerlerin güvenilir olması yerli ve yabancı turistler için önemli. Safranbolu turist sayısıyla, konaklayan turist ve alışveriş imkanıyla beraber Türkiye’nin ekonomisine doğrudan katkı vermeye devam ediyor.”

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Slow Food hareketi iyi, temiz ve adil gıda için 38 yıldır mücadele veriyor

Anadolu Ajansı
Yayın: 29.03.2024 08:48
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – YETER ADA ŞEKO – Doğal kaynakları korumayı ve temiz gıda üretimini desteklemeyi hedefleyen küresel Slow Food (Yavaş Gıda) hareketinin başkanı Edward Mukiibi iklim krizi ve israfın, gıda konusunda en fazla karşılaştıkları iki büyük sorun olduğunu söyledi.

Dünyanın en büyük gıda hareketlerinden biri olarak kabul edilen Slow Food, “iyi, temiz ve adil gıda” sloganıyla dünya üzerinde 160 ülkede faaliyetler ve farkındalık kampanyaları düzenliyor.

Hareketin çalışmaları hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Mukiibi, Slow Food'un 1986'da İtalya'da doğduğunu ve 38 yıldır devam eden serüvenlerinde dünyanın her köşesinden çok sayıda insana ulaştıklarını kaydetti.

Su başta olmak üzere doğal kaynakların ve biyoçeşitliliğin korunması hedefini faaliyetlerinin merkezine aldıklarını belirten Mukiibi, daha iyi bir dünya için çalıştıklarını ve bunu da çevreye ve insana zararı olmayan gıdaların üretimini teşvik ederek, aynı zamanda sorumlu tüketim ve sorumlu üretim bilincini aşılamaya çalışarak gerçekleştirdiklerini ifade etti.

Slow Food ağı içerisinde çiftçilerden şeflere, öğrencilerden aktivistlere, devletlerden uluslararası organizasyonlara kadar gıda konusunda harekete geçmek isteyen milyonlarca kişiyle çok sayıda kurum ve kuruluşun yer aldığını bildiren Mukiibi, “Sadece maddi olarak destekleyen 100 binden fazla üyemiz var. Ama bu herkesin maddi olarak katkıda bulunmak zorunda olduğu anlamına gelmiyor. Aslında paranın satın alabileceğinden çok daha fazlasını yapan topluluklar var. Buna biyoçeşitliliği koruyan yerel toplulukları örnek gösterebiliriz.” dedi.

Edward Mukiibi, hareketin sadece gıda ürünlerini değil gıdanın getirdiği kültürü de korumaya çalıştığını, bu nedenle gıdanın nasıl tüketildiği, hangi tekniklerle pişirildiği ya da nasıl korunduğu üzerine de çalışmalar yürüttüklerini aktardı.

– Nuh'un Gemisi Projesi

Yok olma tehlikesi altında bulunan bitkisel ve hayvansal ürünleri çevrim içi katalogda bir araya getirdikleri “Nuh'un Gemisi” projesine değinen Mukiibi, “Bu katalogda yalnızca bilimsel veriler bulunmuyor. Kültürel, organoleptik, geleneksel bilgilerle ürünlerin hazırlanması sırasında kullanılan teknikler ve bölgeyle olan bağları da yer alıyor.” diye konuştu.

Proje kapsamında bugüne kadar dünyanın her yerinden 5 bin 300 ürünü korumaya çalıştıklarını dile getiren Mukiibi, şöyle devam etti:

“Bu projede büyük tufan yaşandığında türleri yok olmaktan kurtaran Nuh’un Gemisi'nden esinlendik. Aslında bugün de yine o büyük tufan genetik, kültürel ve geleneksel erozyonla burada. Günümüzde yerel ve geleneksel gıdalar gen aktarımı, gen korsanlığı gibi çeşitli problemle karşı karşıya. Slow Food hareketi ise gıda kültürümüzü korumaya çalışıyor.”

Proje dahilindeki türleri kendi coğrafyalarında korumaya çalıştıklarının altını çizen Mukiibi, iklim değişikliği sonucu artık beslemesi ekonomik olarak tercih edilmeyen, bu nedenle de popülasyonları giderek azalan hayvanları çeşitli teşvikler ve projelerle yeniden tercih edilebilir hale getirdiklerini, bitkiler konusunda ise özelikle yerel gruplar arasında tohum bankaları oluşturduklarını ve tohumların kullanılması için çeşitli ağlar geliştirdiklerini anlattı.

“Afrika’nın Bahçeleri” adlı bir diğer projelerinde, kıtada giderek yaygınlaşan endüstriyel gıda üretimine karşı bir alternatif oluşturmaya çalıştıklarından bahseden Mukiibi, şunları söyledi:

“Afrika’nın geleneksel gıda üretim yöntemlerini korumak istiyoruz. Bunu gerçekleştirmek için yerel toplulukları agroekolojik yöntemler çerçevesinde tarım yapmaya teşvik ediyor, konu üzerine eğitim programları düzenliyor, gruplar arasında koordinasyon kurarak bilgi aktarımı sağlıyoruz. Proje 2010 yılında Uganda, Kenya ve Tanzanya'daki birkaç bahçeyle başladı. Bugün Afrika kıtasının çeşitli yerlerinde 5 binin üzerinde bahçe oluşturulmuş durumda. Sosyal medyada her gün yeni bir katılımcının daha kendi bahçesini açtığını görüyoruz.”

– “Üretimde iklim değişikliği, tüketimde israf en büyük sorunlar”

Tüm projelerinde üretim süreçlerinde karşılaştıkları en büyük problemin iklim değişikliği olduğunu ifade eden Mukiibi, özelikle sıcak hava dalgaları, ani yağışlar sonucu yaşanan sel felaketleri gibi aşırı hava olaylarının gıda üretimini zorlaştırdığını vurguladı.

Mukiibi, “Tüm bu yaşananlar gıdaya erişimimizi, gıda güvenliğimizi ve bizim açımızdan yağmuru merkeze almış tarım sistemimizi etkileyecek. İklim kriziyle mücadelede geniş kapsamlı iklim değişikliği adaptasyon çalışmaları yürütüyoruz.” ifadelerini kullandı.

Tüketim noktasında karşılaştıkları en büyük problemin ise gıda israfı olduğu bilgisini paylaşan Mukiibi, “Küresel gıda üretiminin neredeyse yarısı tabağımıza ulaşamadan israf ediliyor. Bununla birlikte enerji, kaynak, çiftçilerin o ürünleri üretirken harcadıkları zaman da israf edilmiş olunuyor yani gıda israfı tabağımızın çok ötesinde. Çünkü bir ürün yetiştirirken çok fazla su kullanıyorsunuz, topraktan çok fazla besin maddesi alıyorsunuz. Bunların hepsi israf ediliyor. Gıdaya yapabileceğiniz en büyük saygısızlık onu israf etmek. Ayrıca gıda israfı, doğaya da bir saygısızlık.” değerlendirmesini yaptı.

Özelikle gençlerin önlerine gelen tabağın hikayesini bilmediğine ve daha çok israf ettiğine dikkati çeken Mukiibi, Slow Food olarak bu farkındalığın kazandırılması için her yıl Nisan ayını “gıda israfı ile mücadele ayı” olarak belirlediklerini sözlerine ekledi.