KÜLTÜR HAVZAMIZ…!

KÜLTÜR HAVZAMIZ…!

Yayın: 25.03.2021 22:07
Paylaş:
A+ A-

Bunları da bilelim istedik.
İnsanın başına ne geliyorsa cahillikten geliyor.
Köylü iken birden şehirli olduk.
Ancak şehir kültürünün anlamını bilmediğimiz için adapte olmakta güçlük çekiyoruz.
Şehri maalesef kendimize benzeterek kendisini muhtaç duyduğu kültürden mahrum bırakıyoruz..
Her şeyin bir yolu yordamı var.
Şehir de yaşamanın da…
Şehir de yaşamak ne demektir?
İçinde yaşadığımız coğrafyanın kendine özgü özellikleri nelerdir?
Bunlara şöyle kısaca bir göz atalım istedik.

Karabük’te var olan değerler,cumhuriyet kültürünün bir parçasıdır.
Ondan soyutlanıp incelenmesi ve yoruma tabi tutulması olanaksızdır.
Karabük,Türkiye Cumhuriyeti’nden önce bu yörede egemenlik kurmuş farklı kavimler zamanında da demir kültürüne sahip bir kentti.
Karabük’te yerleşim alanlarından biri olan Sipahiler Köyü’nde bulunan küre havuzu(demir elde etmek için yapılmış atölye)Roma döneminde,bu devletin demir ihtiyacını karşılayan bir imalat merkezi idi.
Geçen günkü yazılarımın birinde de değindiğim gibi “kültürel gen” teorisine göre değerlendirme yapılacak olursa,Karabük’ün tarihsel oluşumunda demirin geçmişten kaynaklanan etkisi bulunmaktadır.
Günümüzde göz ardı edilen bir geleneği konu alan bu durum göz önünde gerçekten önemsenmesi gereken bir hususu oluşturmaktadır.
Bu birikim,bilinmese de Karabük’ün yaşamında hala canlılığını korumaktadır.
Hatta Karabük’e hayat vermeye devam etmektedir.
Demirle ilgili yatırım yapacak ülkeler zaman zaman bu birikimden yararlanmak için Karabük’e gelmekte,kendi ülkelerindeki yatırımlarda bu birikimden azami ölçüde yararlanmaktadırlar.
Özellikle de bunların başında İran,Suriye,Cezayir ve Fas gibi ülkeler gelmektedir.
Karabük’te yetişmiş birçok elaman bu adı geçen ülkelerde çalışmak suretiyle,demir kültürünün evrensel anlamda temsilciliğini yapmaktadır..

****
Yenice ormanları da bu açıdan medeniyetimizi tanımlayan önemli yapı unsurlarından biridir.
Roma döneminde çok meşhur bir özelliğe sahip bu ormanlar,Osmanlılar döneminde de aynı alanda hususiyetini korumuş ve bu cihan devletinin gemilerinin yapımında önemli bir yer tutmuştur.
Eflani,Hulana adıyla ,Hititler döneminden beri bir hayvancılık diyarıdır.
Yün anlamına gelen bu sözcüğün tarihsel anlamda taşıdığı önem ortadadır.
Safranbolu gibi bir kent,dericilik alanında gelişme gösterirken bu alandaki başarısını Eflani’de yetiştirilen ve bu yöreden getirilen büyük ve küçükbaş hayvanlara borçludur. Safranbolu,bilindiği üzere mimari açıdan çok önemli bir kenttir.
Bu muhteşem yapıların çoğu 19.yüzyıldan kalmadır.
.Safranbolu 19.yüzyılda ne yaptı da bu görkemli yapılara sahip oldu dersiniz?
Şu ana kadar hiçbir araştırmaya konu olmamış bu sorunun yanıtını ; adı geçen kentin, başta Rusya olmak üzere Avusturya ve Fransa ile yaptığı deri ticareti bizlere vermektedir.
.Safranbolu,Batı Anadolu’da aynı İzmir kenti ne ise gelişmişlik açısından aynı konumda olan bir yerleşim noktası idi.
19.yüzyılda lonca ekonomisinin can çekiştiği bir ortamda İmparatorluğun ,kapitalist ilişkiler açısından kendini aşmış nadir kentlerinden birisi idi.
Eski çarşıda bulunan sayısı 84’ü bulan debbağ /deri işleme atölyesi i zaten bu durumu kanıtlar niteliktedir.

****
Eğer Karabük iline ait bir folklor yaratılmak isteniyorsa,bu yapılırken de özgün bir nitelik aranıyorsa bunun merkezi Türkmen diyarı Ovacık ve Eskipazar olmalıdır.
Çünkü Türk boylarının halisane yerleştikleri yerler özellikle Tamışlar, Bayındır,Beğdili gibi köyler geleneksel renklerimizin canlılığını yakalama ve tanıma açısından önemli birikimlere sahiptirler.
İnsan bunları öğrenince içinde bulunduğu kültür fukaralığına isyan edesi geliyor.
Öyle değil mi.?
Bunları bilmekle iyi etmedik mi?…

Yorumlar

  1. Kültür Kültür

    Hocam daha bir tane muzemiz yok . Ilimizden çıkarılan tarihi değerler komşu illerde sergileniyor. Kucuk te olsa önceden kardemirin sanayi müzesi vardı oda yok. Karabuk insanı nankör yediği ekmeği bile bilmiyor. Dolaylı yollardan da olsa karabukte yaşayanların çoğunun burda bulunma sebebi d.c işletmelerinin buraya 3 nisanda atamizin emriyle ısmet paşa tarafından temelinin atilmasidir. Degerli 3 nisan kutlama komitesi uyeleri yogun calismalar neticesinde 3 nisan programi duzenlemisler kendilerine diyecek söz bulamiyorum. Artik sizlerde köşenizde yazmaktan yoruldunuz sanirim her yıl aynı kepazelik.. milli bayramlar unutuldu sehrin kuruluşu unutuldu karabükspor sanat müzik kültür diger spor dallari hatta insanlik bile unutuldu… unutulmayan tek şey var karabukte kirli siyaset. Ilimizin her eksiği giderilmiş gibi vekiller 2 dönemdir senede 20 gün bile kayak yapılamayan kayak merkezini yatırım diye yutturuyor belediye reisi sanki halka temiz su içirmiş yollar hep asfalt trafik ve çevre sorunları halledilmiş gibi bulak deresine halkin parasını kömuyor vekiller altta kalmayalım diyor millet bahçesi bombasini patlatıyor.. nasıl bir şehirde yaşıyoruz bir kişide demiyor halk için ne yaptın kayak merkezi millet bahçesi bu mudur yani nerde müze nerde tiyatro salonun sinema kültür merkezin .. sanırım bu şehir bunu hak ediyor. Kırk yılda bir akillanir gibi oldu uyaralım diye muhalefet partisine şans verdi seçimde onunda durumu ortada. Belediye dersen neresinden tutar san orası eline geliyor. Basın almış başını gidiyor dun ki muhabirler eline deki cep telefonlarıyla gazetecilik internet televizyonculuğu yapıyor. Parayı verenin iyi haberini vermeyenin kara haberini yapiyor. Esraf zaten bitmis yok kimsede zaten istemiyor boyle bir sehirde esraf olmak. Daha soyleyecek cokkk soz varda hem kiziyyorum hem üzülüyorum bu gidişat düzelecek gibi değil sanirim fırsatı bulup bu şehri terk edenler gibi bende ardıma bakmadan bir daha gelmemek üzere terk edeceğim memleketi mi..

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sanatçı Okan Bayülgen: Buradan İngiltere’ye giden de topraklarımıza gelen de aynı ‘öteki’ kaderi paylaşıyor

Yayın: 29.03.2024 14:54
Paylaş:
A+ A-

Sanatçı Okan Bayülgen, “Buradan İngiltere’ye giden ya da güneyimizden, güney doğumuzdan bizim topraklarımıza gelenler, aslında ortak bir kaderi paylaşıyor ‘öteki’ olarak. Biz göç alıyor, sığınmacı alıyoruz, onlara öteki muamelesi yapıyoruz.” dedi.

Oyuncu, yönetmen, fotoğrafçı ve komedyen Okan Bayülgen’in yazıp, yönetip, oynadığı ve “Yılın Prodüksiyonu”, “Yılın Yönetmeni” ile “Yılın Oyuncusu” dahil 6 ödül sahibi “Richard” oyunu 50. temsilinde sanatseverlerle buluştu.

Oyuna, tiyatroya ve gelecek projelerine ilişkin  açıklamada bulunan sanatçı, Richard eserindeki asıl meselenin ötekileşme olduğunu belirterek, “Richard’ın da bir öteki olması bizi çok ilgilendirdi. Yani kraliyet ailesine doğmuş ama kral olamayacak bir öteki. Buradan İngiltere’ye giden ya da güneyimizden, güney doğumuzdan bizim topraklarımıza gelenler, aslında ortak bir kaderi paylaşıyor ‘öteki’ olarak. Biz göç alıyor, sığınmacı alıyoruz, onlara öteki muamelesi yapıyoruz. Biz de çalışmak, eğitim ya da yerleşmek için başka ülkelere, örneğin Kıta Avrupası’nda Berlin’e, Paris’e, Londra’ya gidiyoruz. Biz de orada öteki muamelesi görüyoruz. İnsan kendi doğduğu ailede, kardeşleri arasında ya da anne babaya karşı bile ötekileşebiliyor. Dolayısıyla bu çok önemli. Bunun işlendiği bir oyun. Bu açıdan Shakespeare’e dayanarak, biraz ona dil çıkartarak, biraz da Shakespeare’i överek yazılmış bir oyun.” ifadelerini kullandı.

Bayülgen, eserin yüzde 20’sinin orijinalin adaptasyonu olduğunun altını çizerek, yüzde 80’ini ise yeniden yazıldığının altını çizdi.

William Shakespeare’in kaleme aldığı ilk eserlerin VI. Henry oyunu ile Kral III. Richard’ın hayatını anlattığı oyun olduğunu dile getiren sanatçı, “O tarihte ya Tudorlara yaranmak için ya Tudorların ısmarlaması sonucu, Shakespeare bunu yapıyor yani III. Richard’ı kötü gösteriyor. Arada yüzyıl var ve o yüzyılda Yorkların yani son savaşta ölen Kral Richard’ın gölgesi kalkmamış devlet üzerinden, Tudorlar üzerinden. Bunu kötüleme çabası var. 16. yüzyıl anlayışıyla yani ‘Tanrı kötü insanları -güya- sakat bırakır ki siz ondaki fenalığı göresiniz diye’ anlayışıyla, adama sakatlıklar ilave edilmiş. İşte kambur, çolak, topal, çirkin yapılmış.” açıklamasını yaptı.

Okan Bayülgen, Shakespeare’in eserinde Richard’ı korkunçlaştırdığının altını çizerek, şu bilgileri verdi:

“Öyle bir adam değil. Çok yakın tarihte, 2012’de kemiklerin bulunması ve 2015’te Richard’a ait olduğunun tescillenmesiyle ortaya çıktı ki bu adamda biraz skolyoz var. O skolyoz da dışarıdan pek belli olmuyor. Yani kambur falan da değil. Eğri büğrü de değil. Yakışıklı bir adam. Savaşta kahramanca ölen son kral. Ama ne olmuş bugüne kadar? Bizim bu pek demokrat kıta Avrupası, İngilizler her şeyi demokrasi adına ve siyaseten doğruculuk yaparak herkesi temize çekmiş, düzeltmiş. Richard’ı bırakmışlar. Richard günden güne daha da korkunç hale getirilerek oynanıyor. Bu oyun bir soru soruyor. Diyor ki siz hala neden korkuyorsunuz? Yani 500 yıldır her gelen oyuncu, kimliği ne olursa olsun demokrat, ilerici, gerici, sağcı, solcu fark etmiyor; aynı hilkat garibesi Richard’ı oynuyor. Bir yandan bu açıdan Shakespeare’e dil çıkartıyor.”

“Söyleşilerle aslında bir şölene dönüştü”

Eserde, “sanatçı nerede durmalıdır?” sorusunun işlenmediğinin altını çizen başarılı sanatçı, “Aleladelik, üst insan olmak, Nietzsche’den, Baudrillard’dan, Alain Badiou’dan, Kierkegaard’dan Freud’a kadar, aslında sanatçının kim olduğu, ne yapması gerektiğiyle ilgili çok mesaj var oyunda. Ama iktidar yazarı olmak, olmamak gibi bir derdimiz yok. Tarih boyunca böyle olmuştur; her iktidara yakın duran yazarlar vardır. Uzak, muhalif olan yazarlar vardır. Bu oyunun özellikle meselesi bu değil.” diye konuştu.

Oyunun 50 temsilde geçirdiği değişikliklere de işaret eden sanatçı, şunları kaydetti:

“İlk oynadığımızda berbattık. Oyun da henüz toparlanmamıştı. Hızla festivale yetiştirilmişti. Hatta ilk 2-3 oyunu seyredenlere de ‘Davetiye vereyim, gelin bu halini görün.’ diyorum. Fakat seyircimizden büyük bir teveccüh gördük. Açık hava tiyatrosunda 4 bin kişiye, Atatürk Kültür Merkezi ya da diğer binli sayıları geçen seyirci kapasiteli yerlerde full oynadık, hakikaten. Ardından, sanatı üretenin ve seyircinin bir araya gelmesiyle birkaç saat süren söyleşilerle aslında bir şölene dönüştü. Bugün ‘Herkes için Shakespeare’ diyerek aslında Shakespeare’in sahibi olduğunu düşünen İngiltere ve Kıta Avrupa’sına da 1tatlı bir iltifat yapıyoruz üst yazıyla. Sinemada alt yazı, tiyatroda da üst yazı vardır. İngilizce üst yazıyla oynanıyor bugün oyun. Bu da önemli bir gelişme. Bu oyun bizim özel hatta ödenekli tiyatrolarımıza iki alışkanlık bırakacak. Bir; ki çoktan başladı, oyun sonrası söyleşileri. İki; İstanbul’umuzda, Türkiye’mizde yaşayan, yerleşik ya da kısa süreliğine burada olan yabancılar için İngilizce üst yazıyla oynanması. Bu iki gelişme de aslında bizim hem seyirciyle ilişkimiz hem de tiyatromuzun yeri açısından ya da seyirciyi önemsememiz açısından güzel göstergeler.”

Okan Bayülgen, tiyatro yapmanın hiçbir zorluğu olmadığına dikkati çekerek, “Tiyatro yapmak, tiyatrocu olmak, tiyatronun, bu atmosferin içinde olmak müthiş bir şey. Bu kadar uğraşıp didinip zar zor konservatuara girip, ayakta kalıp tiyatro yapanlar bir de üzerine şikayet ederse artık fazla geliyor bana. Şikayet etmeye hakkımız yok. Bunu biz istedik. Annemiz, babamız bize mani olmaya çalıştı, ‘Yapma çocuğum.’ dedi, önümüze dikildi, yalvardı, ‘Evlatlıktan reddederiz.’ dedi. Şimdiki aileler değil, bizim zamanımızdaki ailelerden söz ediyorum. Yine de ısrar ettik, yaptık. Neden şikayet ediyoruz o zaman?” değerlendirmesinde bulundu.

Son dönemde tiyatronun, yaptığı birçok işin önüne geçtiğini vurgulayan sanatçı,”Şu anda ‘Richard Otel’de’ diye bir oyunumuz var. Yine Richard’da oynadığım bir arkadaşım, hem ortak yazar hem yardımcı yönetmen Nihal Usanmaz’la orada da çalışıyoruz. Aynı anda o oyunu çıkardık, Richard’da oynuyoruz ve Ankara’da, Devlet Tiyatrosunda ‘Dracula’nın provaları başladı. O da mayıs ortasında sahnelenecek. Araya bir küçük oyun daha sıkıştıracağız. Böylece gelecek sezona 4-5 oyunu aynı anda oynayarak gireceğiz.” dedi.

“Shakespeare aslında bütün dünyaya ait”

Sanatçı, oyunları yurt dışında da sahnelemeyi çok istediklerine işaret ederek, “Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de oyun koyabilirsiniz, yeter ki oyununuz onlar için yeni ve farklı bir şey ifade ediyor olsun.” ifadelerine yer verdi.

Uluslararası tiyatro festivallerine gitmek konusunda ise Bayülgen şunları söyledi:

“Aslında Richard için çok devreye girenler oldu. Fakat bizim, sinemadaki gibi bazı filmlerimizin, yönetmenlerimizin alışageldik şekilde Cannes’da, Berlin’de, farklı festivallerde ödül alması gibi bir lobimiz yok tiyatroda. Bazı oyunlar zar zor gidiyor, geliyor ama bunu da başlatmak lazım. İngilizlere de bir şey söylemek için Shakespeare’i tercihimiz biraz da bu yönde kıymetliydi. Shakespeare ile ilgili bir şey söylediğiniz zaman artık bu sadece İngiltere’ye değil, bütün dünyaya ilginç geliyor. Çünkü artık İngiltere’ye ait bir yazar değil Shakespeare. İngilizler sahip çıkıyor tabii, adam İngiliz ama artık o, tiyatro kütüphanesinin en önemli yazarı olarak aslında bütün dünyaya ait. Dolayısıyla Türkiye’den birisi çıkıyor, diyor ki ‘Ya kardeşim, pek demokratsın ya, senin yapamadığını bak ben yaptım ve sana, senin biraz da kafanı açabilecek, yeni fikirler verecek bir şey söylüyorum. Gelip orada oynayayım mı? Diyecek ki oyna ama sinema filmi nasıl gidiyor? WeTransfer’le, yüksek bir dosya olarak gidiyor. Bir küçük flash diskle gidiyor. Gitmesi bugünkü teknolojiyle rahat. Tiyatro kamyonlarla, insanlarla gidiyor. Biz bugün Anadolu’da bir yere gittiğimizde birkaç kamyon ve 51 kişi gidiyoruz yani kolay değil. Onun için bu kadar adamı götürüp orada oynatmak hiç kolay değil. Tarihte yapılmış. Bunu yapan müthiş tiyatrocu abilerimiz oldu.”

“Yurt dışına oyunla gittiğinizde işin kolayına kaçamazsınız”

Okan Bayülgen, uluslararası gösterimlerde iki kişilik oyunlarla ve dekoru oradan tedarik ederek gidilebildiğini aktararak, “Ama bizim oyun için orada bir inşaat yapmalısınız. Bu kolay bir şey değil. Bir yandan da tiyatronun şöyle bir tarafı da var; hep böyle kolaya kaçamazsınız. Yani ‘Yurt dışına gidecek bir oyun var’. Eee? ‘Bir hırkayla gidelim.’ Hayır o değil. Bu tiyatro. Nasıl sinemanın böyle bir cazibesi, şaşası var. Tiyatroda da bazı oyunlarda seyirciye oyunculuk, müzik performansları, dans gösterdiğiniz kadar, dekor, kostüm ve ışık konusundaki kreasyonunuzu da göstermeniz lazım. Tiyatro çünkü bunların bir bütünü. Çok farklı sanatların bir arada oluştuğu büyük bir sanat diyoruz.” diye konuştu.

Richard oyununun yurt dışına gittiğinde en az 600 kişilik bir salonda oynaması gerektiğinin altını çizen sanatçı, “Dracula’yı Devlet Tiyatrosunda sahneleyeceğiz. Mesela Dracula’nın şahsı daha fazla yurt dışı festivalleri açısından çünkü devlet, Kültür Bakanlığımız, ‘Biz buna uluslararası, dünya markası fantastik kişilik olarak da bakalım. Bunu şu festivalde ya da tiyatroda oynayalım.’ derse oynanır. Bu da aynı şeyi yapabilir.” ifadelerini kullandı.

Bayülgen, bütün tiyatro oyunlarının “Kral Çıplak” dediğine vurgu yaparak, şöyle devam etti:

“Bütün derdimiz seyirciyle böyle bir alışveriş içinde olmak. Bütün oyunlar bir şey söyler. Hangi oyunlar bir şey söylemez? Oyuncusu, yönetmeni ya da yazarı başka dertler içindeyse bir şey söylemeyebilir. Örneğin gelir der ki ben sana bir hikaye anlatacağım. Niye anlatacaksın bu hikayeyi? İşte ben bunu yazıyor muyum, yazabiliyor muyum diye baktım. Ya da oyuncusuna dersin ki ‘Senin derdin ne?’ Oyun bir şey söyler, bir ufuk açar, bir yere dokunur. Katarsis denilen şey gerçekleşir. Bir ahlaki yıkanma ortaya çıkar. Herhangi bir şey. Oyuncu diyorsa ki, ‘Benim derdim kendimi el aleme göstermek. Bakın ne güzel oynuyorum. Gördünüz mü beni? Bir daha alkışlayın bakalım.’ falan. Bunlardan bir şey olmaz. Sanatçının hep bastıramadığı, dert edindiği, paylaşmak istediği bir şey vardır. Resim mi heykel mi tiyatro mu müzik mi, her neyse. Bir yardım çığlığı gibi. Çünkü sanatçı da acayip bir tip. O da bir iletişim kurmak istiyor. Onun da bir derdi olmuş mesela çocukken. İşte anlatırsa çocukken neler olduğunu, çocukken dertli olan başka birileri de onu anlar. Beraber bir şey olur. Ama sürekli aynı şeyi de söyleyemez, yeni bir şey söylemesi lazım. Şimdi ideali mi tarif ediyorum? Hayır. Sanat şurasından bastırdığımız, buradan sıkıştırdığımız, ‘böyle yapılmalıdır’ diye kural koyduğumuz bir şey değildir. Zaten ne zaman bu kuralları koyarsanız birileri çıkıp o kuralları bozmaya çalışır. Ondan sonra da devrim yaptık derler. ‘Bravo’ deriz biz de. Biz devrimcileri severiz zaten.”

Oyunun ikinci sezonu tamamladığını kaydeden sanatçı, üçüncü sezonda da izleyiciyle buluşacağını sözlerine ekledi.

Eser, 5 Nisan’da Maximum Uniq Hall’de, 14 Nisan’da Atatürk Kültür Merkezi’nde, 16-17 Nisan’da Ankara’da, 3 Mayıs’ta Konya’da, 4 Mayıs’ta Antalya’da, 5 Mayıs’ta Denizli’de, 7 Mayıs’ta ise İzmir’de sahnelenecek.

Kabare Dada ve Net Sanat tarafından sahnelenen eserde Bayülgen’in yanı sıra Şenay Gürler, Ebru Unurtan, Nihal Usanmaz, Kevork Türker, Oral Özer ve Volkan Ateş Gündüz rol alıyor. (AA)