‘Stadyum Genç Ofis’ Gençlerin İlgisini Çekecek

‘Stadyum Genç Ofis’ Gençlerin İlgisini Çekecek

Yayın: 09.05.2021 21:57
Paylaş:
A+ A-

Karabük’te stadyumun altındaki atıl durumda olan otoparkın bir bölümüne açılan ‘Stadyum Genç Ofis’ ile gençlerin çeşitli sanatsal aktivitelere, kültürel ve sosyal faaliyetlere katılımları artırılacak.
Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından Dr. Necmettin Şeyhoğlu Stadyumu’nun altında bulunan atıl durumdaki otoparkın bir kısmında hazırlıkları tamamlanan ‘Stadyum Genç Ofis’ gençlere hizmet verecek. “Tam kapanma” sürecinin ardından açılışının yapılması düşünülen Genç Ofis’te gençlerin kişisel, sosyal, sanatsal, sportif ve kültürel hizmetleri yerinde ve etkin kullanabilecekleri alanlar bulunuyor.
Kafe tarzı konsepti ile gençlerin ilgisini çekecek olan ‘Stadyum Genç Ofis’ Türk kültürünün önemli bir parçası olan gönüllülük ve yardımseverlik çalışmalarının da kazandırılmasına katkı sağlayacak.
Projenin oluşturulması ile ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Gençlik ve Spor İl Müdürü Coşkun Güven, “Stadyumumuzun içerisinde kullanılmayan bazı bölgelerin gençlerime hizmet edebilmek adına ne yapabiliriz diye bir fikir jimnastiğinde bulunmuştuk. Son dönemde Gençlik ve Spor Bakanlığımız illerde gençlik merkezlerinin yanında genç ofisleri daha ulaşılabilir okul bölgelerine yakın bölgelerde yapılabilecek alanlarda spor tesislerinin içerisinin de olduğu alanlarda buna benzer önerileri vardı. Biz de stadyumumuzun kuzey kale arkasındaki kullanılmayan otoparkın bir kısmı burası. Ancak yine Güney ve Protokolün altında yine çok büyük araç kapasiteli otoparkımız var. Kullanılmayan bu alanı nasıl değerlendirebiliriz derken bu genç ofis fikrimizi değerlendirelim dedik” diye konuştu.
“Burada kitap kahvemiz var. Bu alanda gençlerimizin kitap okuyabileceği, vakit geçirebilecekleri bir alan oluşturmaya çalıştık” diyen Güven, şu ifadelere yer verdi: “Yine alanımızın içerisinde sportif aktivitelerin yapılabileceği müzik, kültürel faaliyetlerinde bulunabileceği alanlarımız var. Masa tenisi, özellikle satranca ilimizde yoğun bir ilgi var. Satrançlarla ilgili atölyemiz var. Görsel sanatlar atölyemiz var. Akıl ve zeka oyunları dediğimiz bir atölyemiz olacak. Yine stadyumun diğer alanında da geleneksel okçuluk ile ilgili bir alan oluşturduk.”

“Gençlerin ilgisini çekebilecek konsepte yapmaya çalıştık”
Pandemi sürecinin normalleşmeye başlaması ile gençleri bu alanlarda tutmaya çalışacaklarını söyleyen Güven, “Stadyumun özellikle çevresindeki diğer yakın mahallelerle beraber ’24 saat yaşanabilir stadyum’ sloganıyla bunu yapmaya çalışıyoruz. Buradaki tesisimiz de gece 10’a kadar açık olacak. İstiyoruz ki bir veli stadyuma yürüyüşe gelirken çocuğunu da buraya getirdiği takdirde buraya bırakıp gençlik liderlerimizin aracılığıyla onlar burada etkinlikte bulunurken kendileri yürüyüşlerini yapabilirler. Yine stadyumumuzun dışına açık spor tesisleri koyduk. Orada farklı fiziksek aktivitelerde bulunabilir istiyoruz. Tabi ki ne yaparsak gençlerimiz için yapacağız. Buranın konseptini kamu-devlet mantığının dışında biraz kafe gibi gençlerin ilgisini çekebilecek konsepte yapmaya çalıştık” dedi.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Slow Food hareketi iyi, temiz ve adil gıda için 38 yıldır mücadele veriyor

Anadolu Ajansı
Yayın: 29.03.2024 08:48
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – YETER ADA ŞEKO – Doğal kaynakları korumayı ve temiz gıda üretimini desteklemeyi hedefleyen küresel Slow Food (Yavaş Gıda) hareketinin başkanı Edward Mukiibi iklim krizi ve israfın, gıda konusunda en fazla karşılaştıkları iki büyük sorun olduğunu söyledi.

Dünyanın en büyük gıda hareketlerinden biri olarak kabul edilen Slow Food, “iyi, temiz ve adil gıda” sloganıyla dünya üzerinde 160 ülkede faaliyetler ve farkındalık kampanyaları düzenliyor.

Hareketin çalışmaları hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Mukiibi, Slow Food'un 1986'da İtalya'da doğduğunu ve 38 yıldır devam eden serüvenlerinde dünyanın her köşesinden çok sayıda insana ulaştıklarını kaydetti.

Su başta olmak üzere doğal kaynakların ve biyoçeşitliliğin korunması hedefini faaliyetlerinin merkezine aldıklarını belirten Mukiibi, daha iyi bir dünya için çalıştıklarını ve bunu da çevreye ve insana zararı olmayan gıdaların üretimini teşvik ederek, aynı zamanda sorumlu tüketim ve sorumlu üretim bilincini aşılamaya çalışarak gerçekleştirdiklerini ifade etti.

Slow Food ağı içerisinde çiftçilerden şeflere, öğrencilerden aktivistlere, devletlerden uluslararası organizasyonlara kadar gıda konusunda harekete geçmek isteyen milyonlarca kişiyle çok sayıda kurum ve kuruluşun yer aldığını bildiren Mukiibi, “Sadece maddi olarak destekleyen 100 binden fazla üyemiz var. Ama bu herkesin maddi olarak katkıda bulunmak zorunda olduğu anlamına gelmiyor. Aslında paranın satın alabileceğinden çok daha fazlasını yapan topluluklar var. Buna biyoçeşitliliği koruyan yerel toplulukları örnek gösterebiliriz.” dedi.

Edward Mukiibi, hareketin sadece gıda ürünlerini değil gıdanın getirdiği kültürü de korumaya çalıştığını, bu nedenle gıdanın nasıl tüketildiği, hangi tekniklerle pişirildiği ya da nasıl korunduğu üzerine de çalışmalar yürüttüklerini aktardı.

– Nuh'un Gemisi Projesi

Yok olma tehlikesi altında bulunan bitkisel ve hayvansal ürünleri çevrim içi katalogda bir araya getirdikleri “Nuh'un Gemisi” projesine değinen Mukiibi, “Bu katalogda yalnızca bilimsel veriler bulunmuyor. Kültürel, organoleptik, geleneksel bilgilerle ürünlerin hazırlanması sırasında kullanılan teknikler ve bölgeyle olan bağları da yer alıyor.” diye konuştu.

Proje kapsamında bugüne kadar dünyanın her yerinden 5 bin 300 ürünü korumaya çalıştıklarını dile getiren Mukiibi, şöyle devam etti:

“Bu projede büyük tufan yaşandığında türleri yok olmaktan kurtaran Nuh’un Gemisi'nden esinlendik. Aslında bugün de yine o büyük tufan genetik, kültürel ve geleneksel erozyonla burada. Günümüzde yerel ve geleneksel gıdalar gen aktarımı, gen korsanlığı gibi çeşitli problemle karşı karşıya. Slow Food hareketi ise gıda kültürümüzü korumaya çalışıyor.”

Proje dahilindeki türleri kendi coğrafyalarında korumaya çalıştıklarının altını çizen Mukiibi, iklim değişikliği sonucu artık beslemesi ekonomik olarak tercih edilmeyen, bu nedenle de popülasyonları giderek azalan hayvanları çeşitli teşvikler ve projelerle yeniden tercih edilebilir hale getirdiklerini, bitkiler konusunda ise özelikle yerel gruplar arasında tohum bankaları oluşturduklarını ve tohumların kullanılması için çeşitli ağlar geliştirdiklerini anlattı.

“Afrika’nın Bahçeleri” adlı bir diğer projelerinde, kıtada giderek yaygınlaşan endüstriyel gıda üretimine karşı bir alternatif oluşturmaya çalıştıklarından bahseden Mukiibi, şunları söyledi:

“Afrika’nın geleneksel gıda üretim yöntemlerini korumak istiyoruz. Bunu gerçekleştirmek için yerel toplulukları agroekolojik yöntemler çerçevesinde tarım yapmaya teşvik ediyor, konu üzerine eğitim programları düzenliyor, gruplar arasında koordinasyon kurarak bilgi aktarımı sağlıyoruz. Proje 2010 yılında Uganda, Kenya ve Tanzanya'daki birkaç bahçeyle başladı. Bugün Afrika kıtasının çeşitli yerlerinde 5 binin üzerinde bahçe oluşturulmuş durumda. Sosyal medyada her gün yeni bir katılımcının daha kendi bahçesini açtığını görüyoruz.”

– “Üretimde iklim değişikliği, tüketimde israf en büyük sorunlar”

Tüm projelerinde üretim süreçlerinde karşılaştıkları en büyük problemin iklim değişikliği olduğunu ifade eden Mukiibi, özelikle sıcak hava dalgaları, ani yağışlar sonucu yaşanan sel felaketleri gibi aşırı hava olaylarının gıda üretimini zorlaştırdığını vurguladı.

Mukiibi, “Tüm bu yaşananlar gıdaya erişimimizi, gıda güvenliğimizi ve bizim açımızdan yağmuru merkeze almış tarım sistemimizi etkileyecek. İklim kriziyle mücadelede geniş kapsamlı iklim değişikliği adaptasyon çalışmaları yürütüyoruz.” ifadelerini kullandı.

Tüketim noktasında karşılaştıkları en büyük problemin ise gıda israfı olduğu bilgisini paylaşan Mukiibi, “Küresel gıda üretiminin neredeyse yarısı tabağımıza ulaşamadan israf ediliyor. Bununla birlikte enerji, kaynak, çiftçilerin o ürünleri üretirken harcadıkları zaman da israf edilmiş olunuyor yani gıda israfı tabağımızın çok ötesinde. Çünkü bir ürün yetiştirirken çok fazla su kullanıyorsunuz, topraktan çok fazla besin maddesi alıyorsunuz. Bunların hepsi israf ediliyor. Gıdaya yapabileceğiniz en büyük saygısızlık onu israf etmek. Ayrıca gıda israfı, doğaya da bir saygısızlık.” değerlendirmesini yaptı.

Özelikle gençlerin önlerine gelen tabağın hikayesini bilmediğine ve daha çok israf ettiğine dikkati çeken Mukiibi, Slow Food olarak bu farkındalığın kazandırılması için her yıl Nisan ayını “gıda israfı ile mücadele ayı” olarak belirlediklerini sözlerine ekledi.