Vali Aktaş; Karabük Halkına Teşekkür Ediyorum…

Vali Aktaş; Karabük Halkına Teşekkür Ediyorum…

Yayın: 01.09.2016 10:36
Paylaş:
A+ A-

Karabük Valisi Mehmet Aktaş 30 Ağustos Zafer bayramı nedeniyle düzenlenen, “Şehitlere Saygı Yürüyüşü ve Mehmetçikle El Ele” mitingine katılan tüm Karabük halkına teşekkür ediyorum” dedi.

Tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri olan ve milletimizin hürriyet ve bağımsızlık fikrinin ölmez bir abidesi olarak tarihteki yerini alan 30 Ağustos Zafer Bayramının 94. Yıldönümünde “Şehitlere Saygı Yürüyüşü” ve “Mehmetçikle El Ele Mitingi” düzenlendi.

Yenişehir Atatürk Anıtından başlayan yürüyüşe Vali Mehmet Aktaş, Karabük Milletvekilleri Mehmet Ali Şahin ve Prof. Dr. Burhanettin Uysal, Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Mehmet Ceylan, Garnizon Komutanı J.K. Albay Cihan Ulukaya, Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Fatih Ağca, Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Refik Polat, Kaymakamlar, Belediye Başkanları, İl Emniyet Müdürü Dr. Serhat Tezsever, Kurum Müdürleri, Siyasi Parti Temsilcileri, Sivil Toplum Kuruluşlarının Temsilcileri, Muhtarlar, Askeri Personel, Akademisyenler ve KARDEMİR işçilerinin katıldığı yürüyüşe çok sayıda Off-Road araçları da eşlik etti.

Atatürk Anıtı önünde ellerinde Türk bayraklarıyla toplanan binlerce vatandaş Karabük Belediyesi Bando Takımının çaldığı marşlar eşliğinde “Şehitlere Saygı” için Kent Meydanına kadar yürüdü.

Kent Meydanında gerçekleştirilen “Mehmetçikle El Ele” Mitinginde konuşan Vali Mehmet Aktaş “Birinci Dünya Harbi sonunda o zaman ki devletimiz olan Osmanlı İmparatorluğu savaşın kaybedenler tarafında kalınca o zamanın emparyalist güçleri var gücüyle üstümüze yüklendiler ve kutsal Anadolu topraklarımızı büyük oranda işgal ettiler. Gerçekten millet olarak zor anlar yaşıyorduk. Bu emperyalistler ve içerideki işbirlikçileri bizi bu Anadolu topraklarından söküp atacaklarını, Türk milletini yok edeceklerini zannediyorlardı. Ama bu millet Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde tekrar bir araya geldi, kenetlendi ve dünyanın hiçbir yerinde yaşanmamış Kurtuluş Savaşı destanını yazdı. Vatanına, toprağına, bayrağına ne pahasına olursa olsun sahip çıkacağını tüm dünyaya bir daha gösterdi. Bu Kurtuluş Savaşı Destanı yazılırken önemli kavşaklardan en önemlisi 1922’de ki Başkomutanlık Meydan Muharebesi. Bu zafer ile destanımız taçlandırıldı ve Türkiye Cumhuriyeti olarak yolumuza devam ettik. Günümüzde de bu emparyalist güçler ve içimizdeki işbirlikçileri bizi bölmek ve parçalamak için bizleri kardeş kavgasına tutuşturmak için birçok hain senaryoyu peşpeşe sahneye koyuyorlar. Önce 15 Temmuz darbesi ile karşılaştık, bu milletin helal paraları ile alınmış silahları, bu milletin ordusunun içine sızmış hainler devlete yönlendirdiler ve millete savaş açtılar. Ama o gün Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde akşamdan, sabaha bu hain darbe girişimini bertaraf ettik ve bu hainleri bozguna uğrattık. Ama bununla yetinmediler peşpeşe bütün oyunlarını sergilediler. Yaklaşık kırk yıldır mücadele ettiğimiz PKK terörünü azdırdılar, DEAŞ’ı üzerimize gönderdiler ve irili, ufaklı bütün terör örgütleriyle yine saldırmaya başladılar. Ama bu aziz milletimiz, kahraman ordumuz ve emniyet güçlerimiz Allah’ın izniyle 15 Temmuz’da Fetoculara uğrattıkları hezimeti bu hain terör örgütlerine de uğratacaklar ve inşallah ülkemiz dimdik yoluna devam edecektir. 30 Ağustos Zafer Bayramı münasebetiyle hem Kurtuluş Savaşında mücadele etmiş, şehit düşmüş, atalarımıza, kahramanlarımıza başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, yine 15 Temmuz darbe girişiminde şehit düşen vatandaşlarımıza, kardeşlerimize ve ayrıca terörle mücadeledeki şehitlerimize minnet ve şükran duygularımızı ifade etmek için bir araya geldik. Ayrıca yurt içinde ve yurt dışında terörle mücadele eden silahlı kuvvetlerimizin ve emniyet güçlerimizin arkasında dim dik durduğumuzu ifade etmek için bir araya geldik. Gerçekten Karabük halkı her hâl ve şartta vatanına, milletine ve bayrağına sahip çıkacağını 15 Temmuz’dan beri gösteriyor, bugün de en gür bir şekilde bunu ifade ediyor. Bütün Karabük halkına teşekkür ediyorum, hepinize saygılarımı ve hürmetlerimi sunuyorum” dedi.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Slow Food hareketi iyi, temiz ve adil gıda için 38 yıldır mücadele veriyor

Anadolu Ajansı
Yayın: 29.03.2024 08:48
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – YETER ADA ŞEKO – Doğal kaynakları korumayı ve temiz gıda üretimini desteklemeyi hedefleyen küresel Slow Food (Yavaş Gıda) hareketinin başkanı Edward Mukiibi iklim krizi ve israfın, gıda konusunda en fazla karşılaştıkları iki büyük sorun olduğunu söyledi.

Dünyanın en büyük gıda hareketlerinden biri olarak kabul edilen Slow Food, “iyi, temiz ve adil gıda” sloganıyla dünya üzerinde 160 ülkede faaliyetler ve farkındalık kampanyaları düzenliyor.

Hareketin çalışmaları hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Mukiibi, Slow Food'un 1986'da İtalya'da doğduğunu ve 38 yıldır devam eden serüvenlerinde dünyanın her köşesinden çok sayıda insana ulaştıklarını kaydetti.

Su başta olmak üzere doğal kaynakların ve biyoçeşitliliğin korunması hedefini faaliyetlerinin merkezine aldıklarını belirten Mukiibi, daha iyi bir dünya için çalıştıklarını ve bunu da çevreye ve insana zararı olmayan gıdaların üretimini teşvik ederek, aynı zamanda sorumlu tüketim ve sorumlu üretim bilincini aşılamaya çalışarak gerçekleştirdiklerini ifade etti.

Slow Food ağı içerisinde çiftçilerden şeflere, öğrencilerden aktivistlere, devletlerden uluslararası organizasyonlara kadar gıda konusunda harekete geçmek isteyen milyonlarca kişiyle çok sayıda kurum ve kuruluşun yer aldığını bildiren Mukiibi, “Sadece maddi olarak destekleyen 100 binden fazla üyemiz var. Ama bu herkesin maddi olarak katkıda bulunmak zorunda olduğu anlamına gelmiyor. Aslında paranın satın alabileceğinden çok daha fazlasını yapan topluluklar var. Buna biyoçeşitliliği koruyan yerel toplulukları örnek gösterebiliriz.” dedi.

Edward Mukiibi, hareketin sadece gıda ürünlerini değil gıdanın getirdiği kültürü de korumaya çalıştığını, bu nedenle gıdanın nasıl tüketildiği, hangi tekniklerle pişirildiği ya da nasıl korunduğu üzerine de çalışmalar yürüttüklerini aktardı.

– Nuh'un Gemisi Projesi

Yok olma tehlikesi altında bulunan bitkisel ve hayvansal ürünleri çevrim içi katalogda bir araya getirdikleri “Nuh'un Gemisi” projesine değinen Mukiibi, “Bu katalogda yalnızca bilimsel veriler bulunmuyor. Kültürel, organoleptik, geleneksel bilgilerle ürünlerin hazırlanması sırasında kullanılan teknikler ve bölgeyle olan bağları da yer alıyor.” diye konuştu.

Proje kapsamında bugüne kadar dünyanın her yerinden 5 bin 300 ürünü korumaya çalıştıklarını dile getiren Mukiibi, şöyle devam etti:

“Bu projede büyük tufan yaşandığında türleri yok olmaktan kurtaran Nuh’un Gemisi'nden esinlendik. Aslında bugün de yine o büyük tufan genetik, kültürel ve geleneksel erozyonla burada. Günümüzde yerel ve geleneksel gıdalar gen aktarımı, gen korsanlığı gibi çeşitli problemle karşı karşıya. Slow Food hareketi ise gıda kültürümüzü korumaya çalışıyor.”

Proje dahilindeki türleri kendi coğrafyalarında korumaya çalıştıklarının altını çizen Mukiibi, iklim değişikliği sonucu artık beslemesi ekonomik olarak tercih edilmeyen, bu nedenle de popülasyonları giderek azalan hayvanları çeşitli teşvikler ve projelerle yeniden tercih edilebilir hale getirdiklerini, bitkiler konusunda ise özelikle yerel gruplar arasında tohum bankaları oluşturduklarını ve tohumların kullanılması için çeşitli ağlar geliştirdiklerini anlattı.

“Afrika’nın Bahçeleri” adlı bir diğer projelerinde, kıtada giderek yaygınlaşan endüstriyel gıda üretimine karşı bir alternatif oluşturmaya çalıştıklarından bahseden Mukiibi, şunları söyledi:

“Afrika’nın geleneksel gıda üretim yöntemlerini korumak istiyoruz. Bunu gerçekleştirmek için yerel toplulukları agroekolojik yöntemler çerçevesinde tarım yapmaya teşvik ediyor, konu üzerine eğitim programları düzenliyor, gruplar arasında koordinasyon kurarak bilgi aktarımı sağlıyoruz. Proje 2010 yılında Uganda, Kenya ve Tanzanya'daki birkaç bahçeyle başladı. Bugün Afrika kıtasının çeşitli yerlerinde 5 binin üzerinde bahçe oluşturulmuş durumda. Sosyal medyada her gün yeni bir katılımcının daha kendi bahçesini açtığını görüyoruz.”

– “Üretimde iklim değişikliği, tüketimde israf en büyük sorunlar”

Tüm projelerinde üretim süreçlerinde karşılaştıkları en büyük problemin iklim değişikliği olduğunu ifade eden Mukiibi, özelikle sıcak hava dalgaları, ani yağışlar sonucu yaşanan sel felaketleri gibi aşırı hava olaylarının gıda üretimini zorlaştırdığını vurguladı.

Mukiibi, “Tüm bu yaşananlar gıdaya erişimimizi, gıda güvenliğimizi ve bizim açımızdan yağmuru merkeze almış tarım sistemimizi etkileyecek. İklim kriziyle mücadelede geniş kapsamlı iklim değişikliği adaptasyon çalışmaları yürütüyoruz.” ifadelerini kullandı.

Tüketim noktasında karşılaştıkları en büyük problemin ise gıda israfı olduğu bilgisini paylaşan Mukiibi, “Küresel gıda üretiminin neredeyse yarısı tabağımıza ulaşamadan israf ediliyor. Bununla birlikte enerji, kaynak, çiftçilerin o ürünleri üretirken harcadıkları zaman da israf edilmiş olunuyor yani gıda israfı tabağımızın çok ötesinde. Çünkü bir ürün yetiştirirken çok fazla su kullanıyorsunuz, topraktan çok fazla besin maddesi alıyorsunuz. Bunların hepsi israf ediliyor. Gıdaya yapabileceğiniz en büyük saygısızlık onu israf etmek. Ayrıca gıda israfı, doğaya da bir saygısızlık.” değerlendirmesini yaptı.

Özelikle gençlerin önlerine gelen tabağın hikayesini bilmediğine ve daha çok israf ettiğine dikkati çeken Mukiibi, Slow Food olarak bu farkındalığın kazandırılması için her yıl Nisan ayını “gıda israfı ile mücadele ayı” olarak belirlediklerini sözlerine ekledi.