Ramazan Ayında Beslenme Uyarısı

Ramazan Ayında Beslenme Uyarısı

Yayın: 23.03.2023 12:59
Paylaş:
A+ A-

Beslenme alışkanlıklarının değiştiği Ramazan ayında, sağlıklı ve dengeli beslenmek için tüketilen yiyeceklere dikkat edilmesi gerekiyor. Karabük Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Arş. Gör. Büşra Demirer, Ramazan ayında sağlıklı beslenmek için dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

Ramazan ayında beslenme alışkanlıklarında medyana gelen değişiklikler, sağlıklı ve dengeli beslenmenin önemini ortaya çıkarıyor. Enerjik ve sağlıklı bir beden için ise özellikle sahur ve iftarda tüketilen yiyecek ve içeceklere dikkat edilmesi gerekiyor. Karabük Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Arş. Gör. Büşra Demirer, Ramazan ayında sağlıklı beslenmek için dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

SAHURDA VE İFTARDA SIVI TÜKETİMİNİ DENGEDE TUTMAK GEREKİYOR
Karabük Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Arş. Gör. Büşra Demirer, Ramazan ayında su tüketiminin önemine vurgu yaparak, “Ramazan dönemi oruç tutanlar için beslenme ve yaşam şeklinin değiştiği bir ay. Bu süre zarfında da sağlıklı bireyler için de kronik hastalığı olan bireyler için de dikkat edilmesi gereken çok fazla nokta var” dedi. Dünya literatüründe ve ulusal birçok rehberde sıvı tüketimine dikkatin çekildiğini belirten Arş. Gör. Demirer, “Biz zaten gün içerisinde ramazan dışındaki dönemlerde de sağlıklı yetişkin bireyler için yaklaşık 2- 2,5 litre su tüketilmesini tavsiye ediyoruz. Ama Ramazanda açlık yaşadığımız yaklaşık 14 saatlik bir dönem, 10 saatlik bir beslenme periyodumuz olacak. Bizim o 10 saat içerisinde 2- 2,5 litre sıvıyı tüketmemiz gerekecek” diye konuştu. Arş. Gör. Demirer, özellikle iftarda daha çok tüketip sahurda daha az tüketme eğiliminin önerilen bir davranış modeli olmadığının altını çizerek, “Sahurda da iftarda da eşit olacak şekilde 10 saatlik beslenme periyodunda sıvı tüketimini dengede tutmak durumundayız” ifadesini kullandı.

SAHURU MUTLAKA YAPMALIYIZ
Ramazan ayı içerisinde sahurun önemine dikkati çekerek sahurun mutlaka yapılması gerektiğini ifade eden Arş. Gör. Demirer, “Sahuru atlama eğiliminde olan çok fazla danışanımız oluyor. Bizim önerdiğimiz mutlaka sahurun atlanmaması ve sahurun zengin bir şekilde tamamlanması. Bu dönemde sahuru bazı bireylerde kahvaltı öğünü gibi tüketenler de olduğu gibi yemek ağırlıklı beslenenler de oluyor. İkisinin de bir sakıncası yok. Bizim için burada önemli olan tükettiğimiz yiyeceklerin ne olduğu” dedi. İftarda çok ağır beslenmemek gerekiyor çünkü sindirimi zorluyor ama sahur döneminde özellikle daha az yağlı beslenmek bizim için daha fazla öneme sahip” şeklinde konuştu.

Arş. Gör. Demirer, sahurda özellikle daha az yağlı beslenmek gerektiğine işaret ederek, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Sahur döneminde mide boşaltımı süresini uzatacak besinler tüketmemiz gerekecek. Çünkü midemiz ne kadar geç boşalırsa aç kaldığımız dönemde bizim kan şekerimiz o kadar regüle olacak. Bunu dengede tutabilmemiz için tam tahıllı beslenme modelini tercih etmemiz gerekir. Tam tahıllı ekmek, çavdar, kepekli ekmek, kepekli makarna veya kepekli pirinç olabilir ama en çok tavsiye ettiğimiz bulgur tercih edilmesi. Bir kase kadar bir çorba tükettikten sonra bu bahsettiğimiz besin gruplarından sağlıklı bir tabak oluşturabiliriz sahur için. Eğer ki kahvaltılık tüketmek istiyorsak daha az yağlı peynir, yağlı tohum grubu dediğimiz ceviz, fındık, fıstık, badem mutlaka sahur soframızda yer almalı. Bu besinler de mide boşalma süresini geciktirecek ve bize o açlık periyodunda daha rahat ettirecek kan şekeri regülasyonunu sağlamamıza yardım edecek. Sahur döneminde kavrulmuş, kızartılmış besinlerden uzak durmak gerekiyor. Bu dönemde daha sağlıklı pişirme metotlarıyla beslenme düzenimizi oluşturmamız gerekiyor.”

ARA VEREREK YEMEK YEME MODELİNİ BENİMSEMELİYİZ
İftar döneminde ara vererek yemek yeme modelinin daha sağlıklı olacağını belirten Arş. Gör. Demirer, yemeğin ardından tatlı tüketimi konusuna dikkati çekti. Arş. Gör. Demirer, “14 saatlik açlıktan sonra özellikle iftar sofrasını hazırlayanlar olarak sofradaki kişilerin yiyebileceğinden çok daha fazla yemek hazırlama eğiliminde olabiliyoruz. 14 saatlik açlıktan sonra kan şekerimiz çok alt seviyelerdeyken bu eğilimimiz daha yüksek oluyor. Onun için masada bizim yiyebileceğimizden çok daha fazla yiyecek olacak. Bu noktada irademizi kullanmak zorundayız. Bir kase çorba ile başlamak, bir dilim ekmek ya da biraz peynirle başlayıp 15 dakika civarında ara vermekte fayda var. Hiç ara vermeden çorbamızı tükettik hemen ana yemeğe geçtiğimizde yapılan çalışmalar, çok daha fazla besin tükettiğimizi ve çok daha yüksek kalorili besinleri tercih ettiğimizi gösteriyor. Özellikle bu dönemde tatlı tüketimi bizim için çok önemli. Yemeğin hemen ardından şerbetli tatlı tüketmememiz gerekiyor. Bana kalırsa sütlü tatlıları da yemeğin hemen ardından tüketmek çok da sağlıklı bir tercih değil” ifadelerini kullandı.

KRONİK HASTALIĞI OLANLAR MUTLAKA HEKİMLERİ İLE GÖRÜŞMELİ
Kronik hastalığı olan bireylerin mutlaka hekimleri ile görüşerek Ramazan dönemini kontrollü bir şekilde geçirmelerini tavsiye eden Arş. Gör. Demirer, “Kronik bir hastalığı olan özellikle kardiyovasküler bir hastalığı olan, metabolik sendromu, insülin direnci ve diyabeti olan hastalarda bireysel tedavi metotları kullanılması gerekiyor. Bu noktada öncelikle şunu belirtmekte fayda var, bu hasatlığa sahip bireylerin mutlaka hekimleri ile görüşüp Ramazan döneminde oruç tutup tutamayacaklarını öğrenmeleri gerekiyor. Eğer düzenli kullandıkları ilaçları varsa mutlaka hekimlerinden onay alarak oruç tutmalarında fayda var. İlaç düzenleri ve ilaç doz ayarları, iftar-sahur dengesine göre ayarlanmalı. Eğer hekim oruç tutabilir onayı verdiyse bahsettiğimiz bütün noktalar onlar için de geçerli olacaktır” dedi. (Sadık Arslan)

 

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Slow Food hareketi iyi, temiz ve adil gıda için 38 yıldır mücadele veriyor

Anadolu Ajansı
Yayın: 29.03.2024 08:48
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – YETER ADA ŞEKO – Doğal kaynakları korumayı ve temiz gıda üretimini desteklemeyi hedefleyen küresel Slow Food (Yavaş Gıda) hareketinin başkanı Edward Mukiibi iklim krizi ve israfın, gıda konusunda en fazla karşılaştıkları iki büyük sorun olduğunu söyledi.

Dünyanın en büyük gıda hareketlerinden biri olarak kabul edilen Slow Food, “iyi, temiz ve adil gıda” sloganıyla dünya üzerinde 160 ülkede faaliyetler ve farkındalık kampanyaları düzenliyor.

Hareketin çalışmaları hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Mukiibi, Slow Food'un 1986'da İtalya'da doğduğunu ve 38 yıldır devam eden serüvenlerinde dünyanın her köşesinden çok sayıda insana ulaştıklarını kaydetti.

Su başta olmak üzere doğal kaynakların ve biyoçeşitliliğin korunması hedefini faaliyetlerinin merkezine aldıklarını belirten Mukiibi, daha iyi bir dünya için çalıştıklarını ve bunu da çevreye ve insana zararı olmayan gıdaların üretimini teşvik ederek, aynı zamanda sorumlu tüketim ve sorumlu üretim bilincini aşılamaya çalışarak gerçekleştirdiklerini ifade etti.

Slow Food ağı içerisinde çiftçilerden şeflere, öğrencilerden aktivistlere, devletlerden uluslararası organizasyonlara kadar gıda konusunda harekete geçmek isteyen milyonlarca kişiyle çok sayıda kurum ve kuruluşun yer aldığını bildiren Mukiibi, “Sadece maddi olarak destekleyen 100 binden fazla üyemiz var. Ama bu herkesin maddi olarak katkıda bulunmak zorunda olduğu anlamına gelmiyor. Aslında paranın satın alabileceğinden çok daha fazlasını yapan topluluklar var. Buna biyoçeşitliliği koruyan yerel toplulukları örnek gösterebiliriz.” dedi.

Edward Mukiibi, hareketin sadece gıda ürünlerini değil gıdanın getirdiği kültürü de korumaya çalıştığını, bu nedenle gıdanın nasıl tüketildiği, hangi tekniklerle pişirildiği ya da nasıl korunduğu üzerine de çalışmalar yürüttüklerini aktardı.

– Nuh'un Gemisi Projesi

Yok olma tehlikesi altında bulunan bitkisel ve hayvansal ürünleri çevrim içi katalogda bir araya getirdikleri “Nuh'un Gemisi” projesine değinen Mukiibi, “Bu katalogda yalnızca bilimsel veriler bulunmuyor. Kültürel, organoleptik, geleneksel bilgilerle ürünlerin hazırlanması sırasında kullanılan teknikler ve bölgeyle olan bağları da yer alıyor.” diye konuştu.

Proje kapsamında bugüne kadar dünyanın her yerinden 5 bin 300 ürünü korumaya çalıştıklarını dile getiren Mukiibi, şöyle devam etti:

“Bu projede büyük tufan yaşandığında türleri yok olmaktan kurtaran Nuh’un Gemisi'nden esinlendik. Aslında bugün de yine o büyük tufan genetik, kültürel ve geleneksel erozyonla burada. Günümüzde yerel ve geleneksel gıdalar gen aktarımı, gen korsanlığı gibi çeşitli problemle karşı karşıya. Slow Food hareketi ise gıda kültürümüzü korumaya çalışıyor.”

Proje dahilindeki türleri kendi coğrafyalarında korumaya çalıştıklarının altını çizen Mukiibi, iklim değişikliği sonucu artık beslemesi ekonomik olarak tercih edilmeyen, bu nedenle de popülasyonları giderek azalan hayvanları çeşitli teşvikler ve projelerle yeniden tercih edilebilir hale getirdiklerini, bitkiler konusunda ise özelikle yerel gruplar arasında tohum bankaları oluşturduklarını ve tohumların kullanılması için çeşitli ağlar geliştirdiklerini anlattı.

“Afrika’nın Bahçeleri” adlı bir diğer projelerinde, kıtada giderek yaygınlaşan endüstriyel gıda üretimine karşı bir alternatif oluşturmaya çalıştıklarından bahseden Mukiibi, şunları söyledi:

“Afrika’nın geleneksel gıda üretim yöntemlerini korumak istiyoruz. Bunu gerçekleştirmek için yerel toplulukları agroekolojik yöntemler çerçevesinde tarım yapmaya teşvik ediyor, konu üzerine eğitim programları düzenliyor, gruplar arasında koordinasyon kurarak bilgi aktarımı sağlıyoruz. Proje 2010 yılında Uganda, Kenya ve Tanzanya'daki birkaç bahçeyle başladı. Bugün Afrika kıtasının çeşitli yerlerinde 5 binin üzerinde bahçe oluşturulmuş durumda. Sosyal medyada her gün yeni bir katılımcının daha kendi bahçesini açtığını görüyoruz.”

– “Üretimde iklim değişikliği, tüketimde israf en büyük sorunlar”

Tüm projelerinde üretim süreçlerinde karşılaştıkları en büyük problemin iklim değişikliği olduğunu ifade eden Mukiibi, özelikle sıcak hava dalgaları, ani yağışlar sonucu yaşanan sel felaketleri gibi aşırı hava olaylarının gıda üretimini zorlaştırdığını vurguladı.

Mukiibi, “Tüm bu yaşananlar gıdaya erişimimizi, gıda güvenliğimizi ve bizim açımızdan yağmuru merkeze almış tarım sistemimizi etkileyecek. İklim kriziyle mücadelede geniş kapsamlı iklim değişikliği adaptasyon çalışmaları yürütüyoruz.” ifadelerini kullandı.

Tüketim noktasında karşılaştıkları en büyük problemin ise gıda israfı olduğu bilgisini paylaşan Mukiibi, “Küresel gıda üretiminin neredeyse yarısı tabağımıza ulaşamadan israf ediliyor. Bununla birlikte enerji, kaynak, çiftçilerin o ürünleri üretirken harcadıkları zaman da israf edilmiş olunuyor yani gıda israfı tabağımızın çok ötesinde. Çünkü bir ürün yetiştirirken çok fazla su kullanıyorsunuz, topraktan çok fazla besin maddesi alıyorsunuz. Bunların hepsi israf ediliyor. Gıdaya yapabileceğiniz en büyük saygısızlık onu israf etmek. Ayrıca gıda israfı, doğaya da bir saygısızlık.” değerlendirmesini yaptı.

Özelikle gençlerin önlerine gelen tabağın hikayesini bilmediğine ve daha çok israf ettiğine dikkati çeken Mukiibi, Slow Food olarak bu farkındalığın kazandırılması için her yıl Nisan ayını “gıda israfı ile mücadele ayı” olarak belirlediklerini sözlerine ekledi.