Anadolu Ajansı tarafından
22 Temmuz, 2024 16:52 tarihinde yayınlandı
A+ A-

Empati yoksunluğu ve medyadaki olumsuz tasvirler yabancı düşmanlığının artmasına neden oluyor

İSTANBUL (AA) - ENES TAHA ERSEN - Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Sayar, son dönemde artan yabancı karşıtlığında empati yoksunluğuyla sığınmacıların medyadaki olumsuz tasvirlerinin etkili olduğunu kaydetti.

Sayar, AA muhabirine, yabancı karşıtlığının artışındaki sebeplerle yabancı düşmanlığına karşı alınması gereken bireysel ve toplumsal önlemlere ilişkin değerlendirmede bulundu.

Yabancılara yönelik karşıtlık hissinin veya düşmanlık beslemenin ayrımcılığın bir türü olduğunu belirten Sayar, "biz ve onlar" olarak ayrılan toplulukların yabancılara karşı kendini üstün olarak gördüğünü, bu hissin de hastalıklı bir ruh hali veya düşünce biçimi olduğunu söyledi.

Yabancılara yönelik düşmanca yaklaşımın şiddete dönüşebildiğini dile getiren Sayar, "Ayrımcılık durduğu yerde durmaz ve şiddete giden bir yol her zaman vardır. Çünkü kötü olan ‘onlar’ gelip benim canımı yakmadan önce ben gidip onların canını yakmalıyım diye düşünür ayrımcı zihniyetteki kişi ve onların üzerinde şiddeti meşru görebilir zihninde. O yüzden ayrımcılık herkesin farkında olması gereken, bizden ayrı saydığımıza da hürmet etmemizi hatırlatan bir ruh halidir. Görüldüğü yerde onunla mücadele edilmelidir." diye konuştu.

- Yabancı düşmanlığının ardındaki sebepler

Sayar, bugün dünya gündeminde sığınmacıları hedef alan söylemlerin aslında tarihin farklı zamanlarında de özellikle buhran dönemlerinde veya bir toplumda işler iyi gitmediği zamanlarda ortaya çıktığını kaydederek, toplumun en zayıf parçasının yine toplum veya siyaset eliyle hedef tahtasına oturtulduğunu, bugün ise bu hedef tahtasına yabancıların konulduğunu belirtti.

Yabancı düşmanlığının ardında pek çok sebebin olabileceğine vurgu yapan Sayar, şöyle devam etti:

"Kendini emniyetsiz hisseden biri, kolaylıkla mutlakçı ideolojilere sığınabilir. Modern hayatın içerisinde, kendi hayatını önemsiz gören ve kendi hayatının silikleştiğini fark eden insan daha mutlakçı bir biçimde, dünyayı iyiler ve kötüler ekseninde tarif eder. 'Biz ve onlar' diyen kaba ideolojilere çok kolaylıkla gönül indirebilir. Toplumsal sebepler de caridir. İnsan tekilinin, kendini daha önemli hissedebilmek için daha geniş bir kütleye kendi gövdesini, kendi ruhunu yaslayarak kendini mutlu hissetmek istemesi de çok anlaşılabilir bir durumdur." ifadelerini kullandı.

Yabancı düşmanlığı ve yabancılara yönelik ayrımcılığın ardındaki önemli etkenlerden birinin de kişilerin kendine ve topluma yönelik hak ve sorumluluklarını unutması, bunları es geçmesi olduğuna vurgu yapan Sayar, günümüzde insanların toplumsallıktan çok bireysel ve münhasırlığa yöneldiğini, ben merkezli bir yaşam anlayışını tercih ettiğini kaydetti.

Bu durumun zaman zaman karşıdaki "yabancı olan" kişinin yaşama hakkına mani olmaya kadar vardığına vurgu yapan Sayar, şöyle konuştu:

"Modern toplum, hak ve sorumluluklarla ilgili tartışmada sorumluluk kısmını çoğu zaman es geçiyor ve hakları öne çıkarıyor. Her birimizin birey olarak doğuştan getirdiği hakları var. Haysiyet bunlardan bir tanesidir. Her birimiz insan olarak saygı duyulmayı, insan olarak hürmet edilmeyi hak ediyoruz. Ama sorumluluklarımız da var ötekine karşı. Bir başkasını, insan kardeşini rahat ettirmeye yönelik sorumluluklar. Sorumlulukların en başında gideni de yabancıya, benden farklı düşünen kişiye karşı hürmettir. Onun var olma hakkına saygıdır. Günümüzde maalesef sadece hak eksenli anlayış, insanların sorumluluklarını görmezden geldiği için bir başkasının benim hakkıma kolaylıkla mütecaviz olduğu gibi bir yanılsamaya yol açıyor."

- Medya etkisi

Kemal Sayar, yabancı düşmanlığı artıran sebeplerin arasında medyanın da rolünün bulunduğunu, yazılı veya görsel basında çıkan sığınmacıları karalayıcı haberlerin toplumda öfkeye neden olduğunu bu haberlerin ardından zaman zaman infiale varan olayların yaşandığını anlattı.

Medyada çıkan haberlerin çoğunlukla yanıltıcı veya doğruluğu şüpheli olan ifadelerden oluştuğuna dikkati çeken Sayar, "Medya kuruluşlarının yabancı düşmanlığı konusunda fevkalade duyarlı davranması gerekir. Çünkü kötü haber günümüzde ışık hızıyla yayılıyor. Her birimiz kendi ön kabullerimizi besleyen haberlere inanmaya meyilliyiz. Buna teyit ön yargısı deniliyor psikolojide. Bir kötü haber benim dünya görüşümü teyit ediyorsa, doğru olmaksızın o habere inanabiliyorum teyit etme ihtiyacı duymadan. Bu da kolaylıkla kitlelere karşı galeyana dönüşebiliyor, kitlesel linçlere dönüşebiliyor." değerlendirmesini yaptı.

- Yabancı düşmanlığıyla mücadele

Yalnızca yabancı düşmanlığı değil, özellikle medyadaki dezenformatif bilgilerin yayılması konusunda, yetkili mercilerin ciddi yaptırım uygulamalarını hayata geçirmesi gerektiğini belirten Sayar, "Bütün bunların çok ağır yaptırımları olması gerekiyor. Halkı nefrete, öfkeye ve şiddete tahrik eden her türlü yayının çok ciddi cezai yaptırıma tabi tutulması gerekir. Çünkü linç kalabalığının aklı yoktur, sadece öfkesi vardır. O öfke sağduyuyu tamamen iptal eder ve orada kimin canının yanacağını kimse önden bilemez." dedi.

Yabancı düşmanlığının ortadan kaldırılması yönünde bireysel ve toplumsal pek çok yöntemin bulunduğunu ifade eden Sayar, her şeyin başında merhametli olmak ve empati kurmanın olduğunu, karşıdaki kişinin koşullarını anlamadan, dinlemeden nefret beslemenin ön yargı doğurduğunu ifade etti.

Sayar, şunları söyledi:

"Her birimizin bu dünyada zorluklardan geçebileceğimizi, her birimizin yurtsuz kalabileceğimizi, her birimiz pek çok acıyla sınanabileceğimizi unutmadan göçmenlerle zihinsel diyalog kurmalı, empati geliştirmeliyiz. Ben buna sosyal empati diyorum. Sosyal empati şu demektir, eğer ben onun yerinde olsaydım ne hissederdim, ben onların grubunun yerinde olsam ne hissederdim, ne yaşardım, eğer ben vatanımı terk etmek zorunda kalsaydım, sürgün edilseydim bütün varlığımı orada bırakarak başka bir ülkeye göç etmek durumunda kalsaydım acaba ben ne hissediyor olurdu mu düşünmek demektir. Her birimiz bu soruyu sorarak aslında bir empati devrimi, merhamet devrimini kendi içimizde gerçekleştirmeliyiz."

"Her birimiz kendi köşemizde bizden daha dezavantajlı olarak gördüğümüz insanlarla bir empati denemesine girebiliriz." diyen Sayar, sözlerini şöyle tamamladı:

"Onun gibi olsam ne olurdu acaba diye düşünebiliriz. Benim yıllar önce dinlediğim bir Alman sosyolog, bir Türk kadınının kılığına girerek iş başvurusunda bulunmuş, oradaki deneyimlerini bilimsel bir tez haline getirip sunmuştu.Biz de onların hikayelerine ortak olarak toplumda daha güçsüz saydığımız insanların hikayelerini dinlemeli, onları içimize buyur etmeliyiz. Önce anlamayı ve dinlemeyi öncelemeliyiz. Çünkü hikayesini işittiğimiz birine kolay kolay düşmanlık yapamayız. Bütün mesele aslında hikayelere kulaklarımızı tıkamakta. O insan sadece bir göçmen değil, o insan bir anne, bir baba, savaşta yakınlarını, çocuklarını yitirmiş bir insan, savaş travması yaşamış bir insan. Acaba onun gibi olsam ben nasıl davranırdım bu soruyu sorarsak doğru bir yerden başlamışız demektir"

blank
Emine Çelik tarafından
16 Nisan, 2025 16:45 tarihinde yayınlandı
A+ A-

Turizm Haftası Safranbolu’da Coşkuyla Kutlandı

Her yıl 15-22 Nisan tarihleri arasında kutlanan Turizm Haftası, UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan tarihi ve doğal güzellikleriyle yerli ve yabancı turistlerin gözbebeği olan Safranbolu ilçesinde düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlandı.

Safranbolu Cinci Hanı arkasında düzenlenen  törene; Vali  Mustafa Yavuz, Safranbolu Kaymakamı Şaban Arda Yazıcı, Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse, İl Genel Meclisi Başkanı Ahmet Sözen, il Jandarma Komutanı İsmail Gökcek, İl Emniyet Müdürü Mehmet Ali Hasan Köse, İl Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Şahin, Safranbolu Kültür ve Turizm Vakfı Başkanı Şefik Dizdar, kurum müdürleri, sivil toplum kuruluşlarının ve siyasi partilerin temsilcileri ile vatandaşlar katıldı

Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasıyla başlayan törende konuşan İl Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Şahin ve Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse, turizmin önemine dikkat çekerek, turizm konusunda yapılan çalışmalara değindiler.

Vali Mustafa Yavuz ise yaptığı konuşmada; Ramazan Bayramı tatili süresinde Karabük sınırlarından 1 Milyon 718 bin aracın giriş çıkış yaptığını hatırlatarak, "Bu bize ciddi bir hareketliliğin yaşandığını ifade ediyor. Bu rakamın içerisinden Safranbolu'ya 200 binin üzerinde araç girdi. Yaklaşık 400 binin üzerinde vatandaşımız Safranbolu'yu ziyaret etti. 37 binden fazla vatandaşımız ören yerlerimize ve turizm noktalarımıza giriş yaptı, yüzde 70'in üzerinde bir doluluk oranı yakaladık. Biz bayramda ciddi bir hareketlilik yaşadık, ciddi bir misafir ağırladık, ciddi bir turist ağırladık. Bu İl de potansiyel var, bu İl, bu ilçe aslında turizm çekebiliyor o zaman bunu bizim daha iyi yönetmemiz lazım. Bu turizm hareketliliğini çok iyi yönetmemiz kazım ki daha ilerilere, daha nitelikli ve daha kaliteli bir turizm noktasına doğru gidelim" dedi.

Valilik koordinesinde hazırlanan Tarihi Safranbolu projesine de değinen Vali Yavuz, "Bu projede 24 ana başlığımız var ve bu 24 ana başlığın altında onlarca alt başlık var. Bu 24 başlık aslında bize bu şehrin trafiğini düzenlememiz gerektiğini, bu şehrin güvenliğinin üst düzeyde sağlanmasının gerektiğini, bu şehirde esnaflarımızda, işletmelerimizde, ciddi anlamda bir turizm kültürü var onun üzerine bir şeyler koymamız gerektiğini gösteriyor. 24 Ana başlıkta bu çalışmalar başladı ve şu anda adım adım, ilmek ilmek, öre öre devam ediyor" dedi.

9 Günlük Bayram tatili süresi içersinde ciddi bir asayiş olayının yaşanmadığını ifade eden Vali Yavuz, "54 trafik kazası yaşadık, maalesef kaybettiğimiz canlarımız, yaralılarımız oldu ama asayiş ve güvenlik anlamında Karabük sınırlarında ve Safranbolu'da şu içinde bulunduğumuz tarihi çarşıda hareketliliğe rağmen nerede ise sıfıra yakın asayiş olayı ve güvenlik olayı meydana geldi. Turizm güvenli ortamlar ister, turist güvenli ortamlar ister, turist huzur ister, biz bu şehirde gerçekten bu güvenliği, bu huzuru sağladığımız kanaatindeyim. Bunun en güzel şahidi sizlersiniz, bunun en güzel şahidi Karabük'ten gelip Safranbolu'ya giriş çıkış yapan vatandaşlarımızdır, ziyaretçilerimizdir, turistlerimizdir. Bizim görevimiz bunu temin etmek, bizim görevimiz kaliteli bir ortam sunmak ve hep birlikte bunu hazırlamaktır. Bizler Bayram tatilinde bu sınavdan geçtik ve bu sınavı verdiğimiz kanaatindeyim" dedi.

Karabük ve Batı Karadeniz coğrafyasının sıradan bir coğrafya olmadığını belirten Vali Yavuz, "UNESCO  Miras listesinde yer alan Safranbolu'muz, Avrupa'da korunması gereken 100 sıcak noktadan birisi olan blok ormanlarıyla, orman deniziyle Yenicemiz, Ovacık'taki kral mezarlarımız, Eflani'deki göletlerimiz, Eskipazar'daki 5 bin 500 yıllık Hadrianapolis Antik Kentimiz. Aslında biz ister tarih, ister gastronomi, ister doğa, ister kültür, ister mimari anlamda her şeye sahibiz. Bizler bunu hep birlikte el ele vererek, hep birlikte kafa yorarak iyi yönetmemiz lazım ve bu şehrin, bu şehrin insanının turizmden daha yüksek paylar almasını sağlamamız lazım. İnşallah bunu başaracağımıza inanıyorum, o birlik ve beraberliği de sağladığımıza da inanıyorum. İnşallah önümüzdeki günler bugünlerden daha iyi olacaktır" diye konuştu.

Vali Mustafa Yavuz'un konuşmasının ardından Program, Doğa Koleji ve Karabük Dans Akademi iş birliğiyle sahnelenen Safranbolu yöresine ait halk oyunları gösterisiyle devam etti. Etkinlik kapsamında Güzel Sanatlar Lisesi öğrencileri de müzik dinletisi sundu. Katılımcılara yöresel lezzetlerin ikram edildiği programda, sanatçı Rıza Korkmaz’ın "Zamanhane" adlı yağlı boya resim sergisi de sanatseverlerle buluştu. Kültür ve sanat dolu anların yaşandığı etkinlik, katılımcılardan büyük beğeni topladı.

blank

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.