Karabük’te tarihe sahip çıkmak adına bir ilk yaşandı.
Gerçi Karabük Üniversitesi’de DDY’de çürümekte olan bir lokomotife sahip çıkarak bir kadirşinaslık örneği göstermişti…
Ama…
Kardemir bu anlamda gerçekten bir ilke imza attı.
Geç kalmış bir kültürlenme ve sahiplenme sürecini başlatmış oldu.
Biz bir müze açılmasını beklerken yüksek fırın Fatma’ya ait taşıyıcı 3 ayak koruma altına alındı.
KARDEMİR’de Türkiye’nin ilk yüksek fırını Fatma için 4 Kasım 2015’te bir tören düzenlendi.
Fatma adıyla anılan Yüksek Fırın;demir içerikli hammaddelerin metalürjik kok ile indirgenerek sıvı ham demirin edildiği tesislerdir.
9 Eylül 1939 ‘dan 20 Ekim 2008’e kadar faaliyet göstermiştir.
Bu süreç içinde 8.524.740 ton üretim yapmıştır.
Yüksek fırına ait 8 taşıyıcı ayaktan 3’ü şimdi koruma alınmıştır.
Bu anlamda üretim kenti demek olan Karabük adına Kardemir Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Muttullah Yolbulan’a,Başkan Vekili Sayın Kamil Güleç’e ve Genel Müdür Sayın Uğur Yılmaz’a teşekkür etmeyi kendime borç bilirim.
Bu arada vermiş olduğu bilgiler dolayısıyla Kardemir Yönetim Kurulu Raportörü Sayın Kadir Onar’a minnet duygularımı iletirim.
Kardemir’in mazisi Karabük tarihinin kendisidir.
Bu noktada Kardemir’in gerçekleştireceği etkinliklerin vatandaşlarımızın Karabük konusunda bilinçlenmesine katkı yapacağı kuşku getirmez bir gerçektir.
Şimdi gelelim Yüksek Fırın FATMA’nın öyküsüne…
Ya da KARDEMİR’de yüksek fırınlara kadın adının verilmesinin anlatımına…
Bildiğiniz gibi Fatma’nın ardından üretime başlayan ikinci yüksek fırına Zeynep,üçüncü yüksek fırına da Ülkü adı verilmiştir.
Bunlar da kadın adıyla anılmaktadır.
Bunda doğurganlık ve bereket kültünün etkili olduğu muhakkaktır.
TRT’nin belgesel yapımcılarından Sayın Cemalettin İrken geçenlerde ekibiyle birlikte Karabük ve Safranbolu’ya geldi…
Yapımını üslenmiş olduğu ANADOLU’NUN GÖZLERİ belgeseli için Karabük ve Safranbolu çekimlerini gerçekleştirdi.
Karabük çekimleri sırasında Kardemir’in kadın isimleriyle anılan yüksek fırınlarına yer vermeyi ihmal etmedi…
Ve bunların öyküsünü çekimler sırasında bana anlattırdı.
Yüksek fırınlara kadın adı vermek her ülkede bir gelenek.
Yani bize özgü bir husus değil…
Bu geleneğin Türk ya da Anadolu’nun kadim kültürleriyle bir ilişkisi var mı diye bir sorusuyla karşılaştığımızda verilecek yanıt şu olmadır:
Evet var….
Orta Asya Türk mitolojisinde ana tanrıça adı olarak geçen UMAY, doğum ve bereketin sembolüdür.
Dahası etrafına ışık saçar.
Çocukları korur.
Üretime sembolize eder.
Üretim yapacak olan yüksek fırınlar için ne kadar uygun değil mi?
Demir işi Orta Asya’da Türklerin en önemli uğraş alanı olması da bu işin cabası tabi…
Anadolu’nun kadim kültüründe Frig mitolojisinde önemli bir yer işgal eden MİDAS’ın kulaklarını bir tarafa bırakacak olursak,önemli bir kült olan Tanrıça Kybele(Kibele) yeryüzünde bereketi temsil eder.
Hatta yazın dünyasında Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir ,Anadolu’nun Sesi adlı yapıtında Kıble sözcüğünün kökeninin de Kybele’den geldiğini iddia etmesi konumuza ilginç bir boyut kazandırır.
İşte…
Mesele’nin özü budur….
Bir daha belirtmek gerekirse…
KARDEMİR,ilk yüksek fırına adını veren Belenköy’lü rahmetli Fatma Yazıcı’nın hatırasına sahip çıkmakla bizleri gönendirmiştir.
Keşke aynı tutumu Yenişehir’deki bacayı ve mühendisler kulübünü koruyarak da yapmış olsaydı…!
Bizlere çocukluk ve gençlik yıllarımızı hatırlatan , tarihe tanıklık yapmış objelerin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması her şeyden önce bütün insanlığın ortak görevi olmalı….
Sadece KARDEMİR!in değil…
Öyle değil mi?…
Yaşamın vardiyası değişirken ‘fabrıga’nın fırınları | Emre Yağlı
[…] 2015 başında şöyle bir haber görmüştüm. Hatta bu haberle ilgili şöyle de bir köşe yazısı var. Konumuz: Yüksek fırın. Bağlantıyı verdiğim haberde ise 3 Nisan 1937’de temelinin […]