Son bir haftada Jostein GAARDER’ın “Sofie’nin Dünyası” isimli kitabını okudum. Duyanlarınız vardır: Sofie’nin Dünyası”, felsefe tarihi alanında kurgulanmış hacimli bir roman. 1991 yılında yayımlanmış. Kitabın karakterleri arasında başta Sophie Amundsen olmak üzere, Albert Knag, Anne, Hilde Møller Knag, Alberto Knox yer almakta. Öncelikle kitabın akıcılığı sayesinde okumaktan kendinizi alamıyorsunuz. İçerik hakkında çok bilgi vermeden, kitabın beni sanal dünyanın gerçekliğine veyahut gerçek dünyanın sanallığına götüren noktada etkilediğini söylemeliyim. Bu kitabı okuduğunu bildiğim; İstanbul’da Resim öğretmenliği yapan, Ankara Sivaslılar Yurdu’ndan arkadaşım Namık Kemal ALKAN’a “Sofie ve Hilde’nin aynı karakterler çıkıp çıkmayacağı konusunda telefonda sorular sorduğumu da belirtmeliyim. Cevabı da bayağı felsefikti II. Namık Kemal’in. Namık misal olarak da; 13. Yüzyıl’da yaşamış olan Yunus Emre’nin ve devirdaşı Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî’nin de belki felsefik açıdan bambaşka isimlerden etkilenmiş olabilecekleri konusunda beni ikna etti. Bu isimler belki Budha, Konfüçyüs ve Sokrates olabilirdi. Yunus Emre Budha’dan; Mevlânâ ise Konfüçyüs ve Sokrates’ten gerçekten etkilenmiş olabilir miydi? Ayrıca bu etkileşimin nasıl mümkün olabileceği konusunda ise “Düşünce Tutarlılığı” cevabı ile karşılaştım. Bu etkileşim durumunu; “Mevlânâ'dan Önce ve Sonra Mesnevi” gibi Mevlânâ temalı eserleri olan Dr. Can Ceylan Üstada sorduğumda şu cevabı alıyorum: “Mesnevi’de; İncil’den, Tevrat’tan, Hind Efsanelerinden, Yunan hikâyelerinden alıntılar vardır. Mevlânâ bunu insanlık mirası olarak almıştır. Çünkü hikmet; insanlığın ortak mirasıdır. Zaten kendisi de bir fıkıh âlimi olan Mevlânâ’nın buradaki etkilenmesinin pek tabii itikâdi açıdan olmadığı açıktır.”” ‘Pek tabii’ demiş iken sevgili dostlar; TRT ‘nin dijital platformu olarak, 7 Mayıs Pazar günü yayın hayatına başlayan “Tabii” den söz açmak istiyorum şimdi de. Öncelikle, gerekliliği ciddi bir şekilde hissedilen bu platform, sadece ülkemizde değil küresel çapta da önemli bir boşluğu dolduracak. Uzun zamandır TRT İZLE ve TRT DİNLE platformlarını takip eden bir eğitimci olarak ‘Tabii’nin enikonu düşünülmüş bir proje olduğunu ve pozitif bir söylemle diğer dijital platformlarla güç yarışına gireceğini ve uzun ara önde olacağını görmek işten bile değil. Ne de olsa, bizi bir aile olarak gören TRT’yi ailemizden biri olarak görmek de bize düşen bir görevdir diye düşünüyorum. “Tabii”nin orijinal ve sıfır birçok yapımına şöyle bir göz attığınızda, Mevlânâ’nın hayatını konu alan ve platformda öne çıkan dizisi “RÛMΔye denk geliyorsunuz. İlk dört-beş bölümden edindiğim izlenimlerle Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî’nin “Hüdavendigar” ismiyle lanse edildiğini görüyorsunuz. Bu yapım gerek konusu, gerek özel efektleriyle göz dolduruyor. Konunun Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî olması da sizi ayrıca bir meraka sevk ediyor. İlk sezon on bölüm sevgili dostlar. TRT’ye tabii olarak çok yakıştı bu “Tabii” ve millî platformumuzun çıtayı her daim yükselterek uzun yıllar bütün dünyamıza hizmet vermesini temenni ediyorum. 1207 ile 1273 yılları arasında yaşamış olan Mevlânâ’nın, daha o yıllarda değişimin önemini ne de güzel vurgulamış olduğu dizelerle yazımı bitirmek istiyorum: “Her gün bir yerden göçmek ne iyi./Her gün bir yere konmak ne güzel./Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş./Dünle beraber gitti, cancağızım,/Ne kadar söz varsa düne ait./Şimdi yeni şeyler söylemek lazım. Pek tabii, “yeni şeyleri zamanın idrakine söyletmek gerekir” diye düşünmekteyiz kıymetli okuyucularımız. Sevgiyle, saygıyla, kalın sağlıcakla…
Güner Erbay
•Buda ızdırap çekmekten beslenen bir felsefedir. Yaşamdan hiçbir beklentin olmaması esasına dayalı bir felsefe. Beklenti nedir o halde. İnsan bir nihai amaç edinmez ise yaşamasının anlamı nedir. Amaçsa beklentisiz olmaz. Tüm bunlar dikkate alındığında Yunus Emrenin Butha’ dan etkilendiğini söylemek gerçekçi görünmüyor.