Bölgenin Sesi Gazetesi

Yayın: 15.02.2018 20:37
Paylaş:
A+ A-

26.Bölge Kastamonu-Çankırı-Karabük Eczacı Odasından yapılan açıklamada,”Eczacılar ilaç yokluğunun sorumlusu değil mağdurudur” denildi.

Konu ile ilgili Oda başkanı Ecz.İ.Orkun Yılmaz yaptığı değerlendirmede,”Basına son dönemde yansıyan haberlerde ilaç yokluğundan bahsedilmekte ve bu konuda eczacıların zan altında bırakıldığı görülmektedir. Türk Eczacıları Birliği olarak bu suçlamaları kabul etmemekteyiz.

Geçtiğimiz yıllarda da kur düzenlemeleri sebebiyle ilaç yokluğu yaşanmış; yokluğa sebebiyet verenin ve mağduriyete yol açanın ilaç şirketleri ve özel ecza depoları olduğu bilgisi Birliğimiz tarafından, Bakanlığımızla ve kamuoyuyla paylaşılmıştır. Yaptığımız araştırmalar, kimi ilaçlarda yaşanan yokluğun sebebinin talep fazlalığı ve buna karşılık üretim azlığı olduğunu göstermektedir. Öte yandan bazı ilaç depolarının eşit ve hakkaniyetli ilaç dağıtım yapmadığı bulgusuna da erişmiş bulunmaktayız.

Karekod uygulamasına geçilmesinin ardından her ilacın adeta spesifik bir kimliği olmuş, İlaç Takip Sistemi (İTS) aracılığıyla hangi ilacın nerede ve ne kadar olduğu bilgisine ulaşmak mümkün kılınmıştır. Öte yandan meslektaşlarımızı da web sitemizde (www.teb.org.tr) yer alan, ilaç yokluğunu takip etmeye olanak tanıyan “Piyasada Bulunmayan İlaçlar Bildirim Formu”nu her zamankinden fazla kullanmaya davet ediyoruz.

Hiçbir eczacı kâr uğruna birey ve toplum sağlığını riske atmamıştır

Bugüne dek yaşanan ilaç yokluğunda da çözüm odağı olan eczacıları, üç beş kutu ilacı saklamakla, stoklamakla itham etmek yanlıştır. Bakanlığımızın da ifade ettiği gibi eczacının elinde ilaç olduğu hâlde ilacı vermemesi suçtur. Elinde bulunan ilacı hastadan saklamak Eczacılık Yemini’ne, meslek etiğine sığacak bir davranış değildir. Kaldı ki bugüne dek hiçbir meslektaşımız böyle bir suça ortak olmamış, ilaca ticari gözle bakmamış, kâr uğruna birey ve toplum sağlığını riske atmamıştır.

Çağrımızı bir kez daha yineliyor, sorunun her sene tekrarlanmaması adına ilgili tüm tarafları ortak zeminde çözüm bulmaya davet ediyoruz. Yaşanan sıkıntının ana kaynağının kur ayarlamasının yılda bir kez yapılması olduğunu düşünüyor; bunun yıl içerisine yayılmasını ve belirli periyotlarla fiyatlara yansıtılmasını doğru buluyoruz”dedi.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Tarihi yapılar kadın kalemkarlara emanet

Yayın: 26.04.2024 13:02
Paylaş:
A+ A-

Antalya’da Olgunlaşma Enstitüsü bünyesinde kalemkar olarak görev yapan Eylem Olgun ve Merve Ünsal, kentteki camiler gibi tarihi yapıların restorasyonlarında çalışıyor.

Geleneksel Türk sanatları arasında yer alan “kalem işi”, Uygur Türklerinden bu yana dini ve sivil mimaride kubbe, tavan, duvar süslemesinde kullanılıyor.

Türk göçleri ile Anadolu’ya taşınan bu kadim Türk sanatına, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi mimari eserlerinde sıklıkla rastlanıyor.

Bu resim ve süsleri yapan sanatçılar ise kalemkar olarak adlandırılıyor.

Kalem işi sanatını başarıyla yapan kalemkarlar sayesinde günümüzde camiler başta olmak üzere birçok tarihi yapılarda yer alan süslemelerin restorasyonu titizlikle gerçekleştiriliyor.

Önemli bir Selçuklu kenti olan Antalya’da da bu sanatı Antalya Olgunlaşma Enstitüsü’nde kalemkar olarak görev yapan 39 yaşındaki Eylem Olgun ile 33 yaşındaki Merve Ünsal, kadın titizliğiyle icra ediyor.

Antalya Kaleiçi’nde 1600’lü yıllarda inşa edilen Tekeli Mehmet Paşa Camisi’nin 4 yıl süren restorasyon çalışmalarında görev yapan kalemkarlar, sanatlarını yeni nesillere öğretmek istiyor.

Olgun ve Ünsal, bugünlerde Antalya Olgunlaşma Enstitüsü binasının koridorlarında bulunan Antalya’nın mimari eserlerinden uyarlanan kalem işlerinin tamiri ve yenileme çalışmalarını yürütüyor.

“Desen hazırlıklarını yaptıktan sonra motifleri zemine aktarıyoruz”

Eylem Olgun, AA muhabirine, 15 yıldır kalemkarlık yaptığını söyledi.

Geleneksel Türk sanatlarına ilgisinden dolayı hayalinde olan kalemkarlığı severek yaptığını ifade eden Olgun, Antalya’daki eserlerin yanı sıra İstanbul’daki Aziz Mahmut Hüdayi Türbesi, Yıldız Sarayı gibi özel köşk ve yalılarda da kalem işi yaptığını kaydetti.

Kalem işinin zorlu bir süreç olduğunu anlatan Olgun, “Kalem işi ahşap üzerindeyse ahşabın, duvar üzerindeyse sıvanın tamiratıyla başlıyoruz. Desen hazırlıklarını yaptıktan sonra motifleri zemine aktarıyoruz. Motifler ve zemin boyandıktan sonra tahrir adı verilen motif kenarlarındaki sınır çizgilerini çekerek işlemlerimizi tamamlıyoruz. Bizi tarihi camilerde görenler şaşırıyor. ‘Yine o kızlar çalışıyor’ diyenler oluyor. Erkeklerin işlerini ellerinden almışız gibi değerlendirenler de oluyor. Kalem işi, kadın titizliği ile daha güvenli yürüyen bir sanat.” dedi.

Tarihi yapılarda çalışırken büyük bir sorumluluk hissettiğini dile getiren Olgun, Türklerin köklerini yansıtan bu sanatın geleceğe aktarılmasına katkıda bulunmayı amaçladığını vurguladı.

“Restorasyon ve tarihi yapılar hep ilgimi çekiyordu”

Merve Ünsal ise geleneksel Türk sanatları bölümünden mezun olduktan sonra Ayasofya Camisi’nde görev yaptığını kaydetti.

Küçük yaşlardan itibaren resme hep yeteneğinin olduğuna dikkati çeken Ünsal, “Restorasyon ve tarihi yapılar hep ilgimi çekiyordu. Kalemkarlık mesleği ile hem tarihi yapılarda çalışıyor hem de yeteneğimi yansıtabiliyorum. Kalem işi benim için bir tutkuya dönüştü. Kadın olmanın titizlik gibi avantajlarını da yaşıyoruz. Metrelerce yükseklikteki iskelede durmak bazen zor oluyor ama zamanla alıştım.” diye konuştu.

Ünsal, kalem işlerinin cami ve türbelerin yanı sıra artık yalı, köşk ve villalarda da yapıldığına işaret ederek, “Kalem işlerinin Osmanlı döneminde olduğu gibi her yere taşınmasını ve hayatın içinde yeniden yer almasını istiyoruz. İnsanlar yaşadıkları yeri güzelleştirmek istiyor.” ifadelerini kullandı. (AA)