EY, “Geleceğin Tüketicisi Endeksi” sonuçlarını yayımladı

EY, “Geleceğin Tüketicisi Endeksi” sonuçlarını yayımladı

Anadolu Ajansı
Yayın: 26.06.2024 20:22
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – Ernst&Young (EY), Geleceğin Tüketicisi Endeksi sonuçlarını paylaştı.

Şirketten yapılan açıklamaya göre, tüketici davranışlarındaki değişime ve bunun tüketici ürünleri (CP) ve perakende şirketleri için ne anlama geldiğine dair yeni bir bakış açısı sağlayan rapor, 30 ülkede 23 binden fazla tüketiciyle yapılan anket çalışmasının sonuçlarını kapsıyor.

EY, Geleceğin Tüketicisi Endeksi sonuçlarına göre, artan yaşam maliyetleri, iklim değişikliği ve jeopolitik gelişmelerle ilgili endişelere rağmen, katılımcıların neredeyse yarısı (yüzde 47) gelecek konusunda iyimser olmaya devam ediyor.

Rapor, tüketicilerin artık daha bağımsız olduklarını, iletişim kurma ve satın almaya ikna etme konusunda geleneksel yöntemlerin geçerliliğini yitirmeye başladığını gösteriyor. Tüketiciler, aktif olarak etkileşime geçebilecekleri, başkalarına tavsiye verebilecekleri, tarafsız ürün incelemeleri bulabilecekleri ve satın alabilecekleri yeni dijital kanallar arıyor.

Katılımcıların yaklaşık yüzde 57'si satın alma kararı verirken tavsiye almak için çevrim içi topluluklara katıldığını veya bu topluluklara katkıda bulunduğunu, yüzde 67'si ise bir sosyal medya fenomenin tavsiyesine veya tanıtımına dayanarak bir ürün satın aldığını belirtti.

Z kuşağının (yüzde 40), Y kuşağı (yüzde 39), X kuşağı (yüzde 30) ve 1946-1964 arası doğan ve Baby Boomers (Bebek Patlaması Kuşağı) olarak bilinenlere (yüzde 17) kıyasla çevrim içi topluluklarda etkileşime girme ve satın alma kararlarında bu ortamlardan faydalanma olasılığının daha yüksek olduğu görülüyor.

Rapor, müşterilerle etkili bir şekilde iletişim kurmak için tüketici ürünleri ve perakende şirketlerinin herkese uyan tek bir yaklaşıma güvenmek yerine, bireysel tüketicilerin değerleri ve tercihleriyle örtüşen kanallara ve deneyimlere yatırım yaparak daha ikna edici ve geniş kapsamlı taktikler benimsemeleri gerektiğini ortaya koyuyor.

– Geçmiş içerik etkileşimine dayalı deneyimler çevrim içi alışveriş deneyimini negatif etkiliyor

Tüketiciler, içerik üreticilerini, içeriğin kalitesi ve özgünlüğü için takip ediyor. Bir içerik üreticisini takip eden katılımcıların yüzde 49'u bu kişilerin paylaşımlarını, değerli buldukları içerikler ürettikleri için, yüzde 44'ü ise içeriklerini eğlenceli buldukları için takip ediyor.

Araştırmaya katılanlar, kullanıcı hareketlerini izleyen web sitelerinin (yüzde 30), tarama-satın alma geçmişine dayalı özel reklamların (yüzde 22) ve geçmiş içerik etkileşimine dayalı yeni deneyimlerin (yüzde 20) çevrim içi alışveriş deneyimini negatif etkilediğini belirtiyor.

Katılımcıların yüzde 46'sı bir markadan aldığı indirimi kullanırken, yalnızca yüzde 31'i bir marka uygulamasını indirdiğini, yüzde 23'ü bir markanın ödül/sadakat programına katıldığını ve yalnızca yüzde 22'si son altı ay içinde bir markanın e-posta listesine kaydolduğunu belirtiyor.

– Tüketiciler, veri güvenliği konusunda endişeli

Geleceğin Tüketicisi Endeksi araştırması, verilerini paylaşma konusundaki istekliliğe rağmen veri ihlalleri, sızıntılar ve siber saldırılar konusundaki farkındalığın artması nedeniyle tüketicilerin veri güvenliği konusundaki endişelerinin son 12 ay içinde arttığını gösteriyor. Tüketiciler, kimlik hırsızlığı ve dolandırıcılıktan, veri güvenliği/ihlallerinden ve verilerini paylaştıkları şirketin hacklenmesinden endişe duyuyor.

Açıklamada görüşlerine yer verilen EY Türkiye Şirket Ortağı, Tüketici Ürünleri ve Perakende Sektör Lideri Kaan Birdal, tüketici ürünleri şirketlerinin, tüketici merkezli yaklaşımı gerçekten benimsemeleri için marka değerleri ve kitle istekleriyle uyumlu olan içerik üreticileriyle özgün ilişkiler kurmaları gerektiğini aktardı.

Bağımsız tüketicileri tanımak ve bağlantı kurmak için perakendecilerin onları yeni bir bakış açısıyla değerlendirmesi ve anlaması gerektiğini belirten Birdal, şunları kaydetti:

“Yatırım getirisini en üst düzeye çıkaran bir içerik üretici stratejisi belirlemek, güven ve gözetim arasında hassas bir denge gerektiriyor. Bu nedenle markalar, içerik üreticilerini seçerken marka itibarını korumak için dikkatli ilerlemeli ve titiz bir performans takibi yapmalıdır. Markalar, ayrıntılı satın alma verilerini geniş davranışsal bilgilerle birleştirerek, hedefleme ve segmentasyonu en iyi hale getirebilir ve doğru tüketiciye ulaşmada öne çıkabilir. Bu fırsatları değerlendiren markaların aynı zamanda tüketicilerle güven oluşturmaları da oldukça önemli. Bu güveni, doğru iletişim stratejisi belirleyerek, siber güvenliğe yatırım yaparak ve tüketicilerin veri endişelerini ciddiye alarak sağlayabilirler.”

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

ABD’nin “işkence üssü” Guantanamo 22 yıl sonra neden hala açık?

Anadolu Ajansı
Yayın: 01.07.2024 16:52
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – GÜLÇİN KAZAN DÖGER – ABD’nin 11 Eylül saldırılarından sonra “teröre karşı küresel savaş” söylemiyle 11 Ocak 2002'de kurduğu ve işkence gibi uluslarası hukuka aykırı pek çok eylemin merkezi haline gelen Guantanamo hapishanesi, hakkındaki tüm kapatma çağrılarına rağmen 22 yıldır varlığını sürdürüyor.

Dünya genelinde Müslüman haklarını savunan CAGE araştırmacısı ve hukukçu Rayan Freschi, AA muhabirine, uluslararası insan hakları örgütlerinin kapatılması için yıllardır kampanya yürüttüğü ve “işkence üssü” olarak adlandırılan hapishanenin neden hala açık olduğuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Freschi, Küba'daki Guantanamo Körfezi'nde açılan hapishanenin, dönemin ABD Başkanı George W. Bush'un en karanlık kararlarından biri olduğunu ifade ederek, “Orası bir Amerikan üssü ve zaten var olan bir yerdi. Sadece hapishane tesisleri mevcut değildi. Hapishane 11 Eylül'den hemen sonra inşa edildi. Guantanamo terörle mücadelenin açık bir sembolü. İlk, tutuklular 2002'de gönderildi.” diye konuştu.

Birçok ülkeden “terör şüphelisi” olarak ele geçilen kişilerin tesise götürüldüğünü belirten Freschi, Amerikan hükümetinin hapishaneyi kasıtlı olarak kendi toprakları dışında kurduğuna işaret ederek, şunları aktardı:

“Orayı seçmelerinin nedeni, yasal boşluktan kaynaklanıyor, şöyle ki orası bir Amerikan üssü olmasına rağmen, yasal olarak Amerikan topraklarında bulunmadığı için Amerikan yasaları uygulanamıyor. Bu yüzden onlar için Guantanamo mükemmeldi çünkü hiçbir yasa, hiçbir Amerikan mevzuatı, hatta hiçbir mevzuat bu tesise uygulanmıyordu. Yani kelimenin tam anlamıyla her şeyi yapabilirsiniz ve yasal açıdan sorumlu tutulamazsınız.”

– “İşkence ve insanlık dışı muameleler temelde bu kan davası isteğinin bir sonucu”

Ocak 2002'den bu yana 779 kişinin mahkum edildiği hapishanede, Haziran 2024 itibariyle 30 kişinin kaldığını aktaran Freschi, Guantanamo'daki tutukluların çoğunun herhangi bir suçlama veya adil yargılanma olmadan tutulduğunun altını çizdi.

Freschi, Afganistan, Irak ve diğer bölge ülkelerinde tutuklananların, türlü işkencelere maruz kaldığını dile getirerek, “Guantanamo'da işkencenin birçok biçimi uygulandı, fiziksel işkence, psikolojik işkence veya manevi işkence gibi çünkü Guantanamo'da tutukluların zihniyetini yok etmek amacıyla Kur'an'a saygısızlık edildiğini biliyoruz. Yani işkence bir kuraldı. Geliştirilmiş sorgulama teknikleri dedikleri şey maalesef orada uygulandı.” ifadesini kullandı.

Guantanamo'daki muameleyi “bir tür kan davası” olarak niteleyen Freschi, “Bir tür kan davası peşinde olduklarını da söylemeliyim. Guantanamo'nun arkasındaki fikir cezalandırma amacı taşıması ki bu da Müslümanlara, 11 Eylül, El Kaide ve 2001'de yaşananlara şu ya da bu şekilde yakın olmakla suçlanan kişilere karşı bir intikam biçimi anlamına geliyordu. Yani işkence ve insanlık dışı muameleler, temelde bu kan davası isteğinin bir sonucu.” diye konuştu.

– “Transfer, özgürlüğe giden kesin ve sorunsuz bir yol değil”

Ocak 2002'den bu yana 700'den fazla tutuklunun farklı ülkelere transfer edildiğini belirten Freschi, transfer sürecinin çok yavaş olduğuna vurgu yaparak şunları aktardı:

“Transferi zorlaştıran şey öncelikle ABD yönetiminin suçlanmayacağınızı, tutuklu kalmanız için bir neden olmadığını ve dolayısıyla serbest bırakılmanızı kabul etmesi gerektiği. Sorun şu ki bunu kabul ettikten sonra da kendi ülkelerine gönderilmiyorlar. Neden? Çünkü suçlanmayacak olsanız bile, ABD sonunda bazı sebeplerden dolayı, Müslüman olmanız gibi, sizin bir tehdit olduğunuzdan şüphelenmeye devam ediyor. Dolayısıyla hala bir tür gözetime tabi tutulmanız gerekiyor.”

Freschi, üçüncü ülkelere transfer olan kişilerin insan haklarına aykırı şekilde tutulmaya devam ettiğine işaret ederek, “Üçüncü ülkede çok sert idari tedbirlere tabi tutuluyorlar. Örneğin, üçüncü bir ülkeye gönderilen ve kimlikleri olmayan veya pasaport verilmeyen insanlar vardı çünkü bu kişilerin üçüncü ülkenin sınırları dışında seyahat etmelerini istemiyorlardı. Bu, özgürlüğe giden kesin ve sorunsuz bir yol değil.” dedi.

– “Guantanamo İslamofobinin en aşırı ifadelerinden biri”

Guantanamo'yu Müslüman karşıtlığının en uç örneklerinden biri olarak değerlendiren Freschi, “Guantanamo, son 20 yılda maruz kaldığımız İslamofobik adaletsizliklerin en açık sembolü. Oldukça ilginçtir ki, Guantanamo'nun var olmasına yol açan ruh İslamofobi ve Müslümanların insanlıktan çıkarılmasıydı ki bunlar şu anda Batı'da tamamen benimsenmiş bir tutum. Hatta bazı durumlarda, Müslüman dünyasındaki bazı hükümetler tarafından da benimsendiğini iddia edebilirim. Bu İslamofobinin en aşırı ifadelerinden biri.” dedi.

Freschi, bu bağlamın hala devam ettiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

“Bu politik bağlam, yakın gelecekte kesin bir kapanışın neden zor göründüğünü de açıklıyor çünkü, Guantanamo'nun açılmasına yol açan ruh, yani yaygın İslamofobi, Müslümanların doğal olarak ulusal güvenlik ve kamu düzenine tehdit oluşturduğu düşüncesi ve benzeri şeyler, açıkça hala varlığını sürdürüyor. Bu ruh siyasi olarak mağlup edilmediği sürece, ister Guantanamo olsun, ister Batı'da ve tüm dünyada kabul edilen İslamofobik yasalar ve politikalar, bu ruhun ifadeleri ne yazık ki varlığını sürdürmeye devam edecek.”

– “Kesin kapama bir seçenek bile değil”

Guantanamo'nun kapatılması için 22 yıldır büyük mücadele verildiğini söyleyen Freschi, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın kampı kapatmak için önemli adımlar attığını anımsatarak, “Obama, tesisi kesin olarak kapatma konusundaki net isteğini ifade etti, ancak sonunda bunu gerçekleştiremedi. Obama'nın ardından gelen yönetim ise Trump'tı. Trump tesis konusunda çok sert bir tutum takınarak onu kapatmayacağını söyledi.” ifadesini kullandı.

“Kesin kapama bir seçenek bile değil” diyen Freschi, kampı kapatmanın çok zor olduğuna vurgu yaparak, “O kadar ileri gittiler ki kapatmak imkansız çünkü bu, yanlışlarını açıkça kabul etmek, itiraf etmek anlamına gelecek. İkinci olarak, ne yazık ki Guantanamo'daki yasal boşluk, hukuki açıdan bakıldığında, bu durumun pek de gerekli olmadığını söylüyor. Kesin olarak kapanışa giden kolay ve net bir yol yok. Sanırım işi bu kadar zorlaştıran da bu.” diye konuştu.

Guantanamo'daki Muhammed Rahim, Mustafa Faraj ve Ebu Zübeyde isimli 3 tutuklunun ebedi mahkum olduğuna işaret eden Freschi, sözlerini şöyle noktaladı:

“Ne yazık ki şu anda kapatmak istememelerinin nedenlerinden biri de 3 tutuklunun “ebedi mahkum” olarak adlandırılması. Yani suçlanmamalarına rağmen yargılanmayacaklar ve mahkemeye çıkarılmayacaklar. Bu üç adam inanılmaz işkencelerden geçti. Bu işkencelerin sonuçları ise son derece zalimce. Ne yazık ki, ABD yönetimi onları orada tutmak istiyor. Dolayısıyla, bu durum değişmediği sürece gelecekte bir kapanma hayal etmek zor.”​​​​​​​