Türk bilim kadınları Kuzey Buz Denizi’nde araştırmaya yoğunlaştı

Anadolu Ajansı
Yayın: 07.08.2024 12:57
A+ A-

Kutup bölgelerindeki projeler kapsamında çeşitli alanlarda bilimsel çalışmalar yürüten Türk bilim kadınları, yaptıkları projeler ve bilimsel yayınlarla da uluslararası literatüre önemli katkı sağlıyor.

Türk bilim insanları 20’nci yüzyılın ortalarından beri kutup bölgelerinde bilimsel çalışmalar gerçekleştiriyor. 2017 yılında ise Türkiye’nin kutup bölgelerinde kalıcı projeler yapması için ilk çalışmalar başlatılarak düzenli olarak her yıl Antarktika ve Arktik bilimsel araştırma seferleri düzenleniyor.

Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Ulusal Arktik Bilimsel Araştırma Seferi’nde bulunan Türk bilim kadınları, Kuzey Buz Denizi’nde denizel alanda yaptıkları araştırmalarıyla ön plana çıkıyor.

Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı uhdesinde, TÜBİTAK MAM Kutup Araştırmaları Enstitüsü koordinasyonunda gerçekleştirilen seferde, Arktik bölgede örnekleme ve ölçümler yaparak projelerini yürüten bilim insanları, zorlu sefer şartlarında üstün bir başarıyla planlanan çalışmaların 2 katı performans sergileyerek 51 farklı örnekleme noktasında projelerini yürüttü.

Kuzey Kutbu’nda gerçekleştirilen 16 proje kapsamında çalışma yapan Orta Doğu Teknik Üniversitesinden Bilge Durgut, “Barents Denizi’nin farklı bölgelerinde değişen iklim ile beraber biyoçeşitlilik nasıl değişiyor?” sorusunun cevabını arıyor.

Örneklemesini yaptığı projenin “Arktik Biyoçeşitliliğin Mekansal Değişiminin eDNA Metabarkodlama Yöntemi ile Tespiti ve Fizikokimyasal Parametreler ile Birlikte Değerlendirilmesi” üzerine olduğu bilgisini veren Durgut, şunları söyledi:

“eDNA yani çevresel DNA, canlıların çevrelerine bıraktıkları gamet, ölü deri hücreleri, idrar, dışkı, mukoza gibi atıklarda veya bakterilerin kendilerinde bulunan genetik materyali yani DNA’yı ifade eder. eDNA örnekleri havadan, topraktan, sudan elde edilebilir. Daha sonra tespit edilmek istenen türlere göre çeşitli gen bölgeleri çoğaltılarak biyoçeşitlilik verisi elde edilir. Aynı zamanda eDNA ile yapılan çalışmalar, non-invaziv bir yöntem olduğu için çevreye ve canlılara müdahalenin minimum olduğu çalışmalardır. Ben de bu projede Arktik biyoçeşitliliği belirlemek için Barents Denizi’nin farklı bölgelerinden su örnekleri alıyorum ve onları filtreleyerek denizel eDNA’yı yakalıyorum.”

Aynı zamanda deniz dibinden de sediman örnekleri alarak eDNA örnekleri elde ettiğini aktaran Durgut, “Daha sonra bu eDNA örneklerini ODTÜ Deniz Bilimleri’ndeki Denizel Genetik Laboratuvarına götürerek analizlerini yapacağız. Bu çalışmanın sonuçlarıyla daha önceden yapılmış çalışmaları karşılaştırarak iklim değişikliğinin bir sonucu olan Atlantifikasyonun etkilerini ve bunun sonucunda Atlantik türlerinin Arktik’e göç etmesi ve orada daha fazla bulunmasıyla tanımlanan Borealizasyonun seviyesini tespit edebilmeyi umuyoruz” dedi.

Sefer katılımcılarından İstanbul Teknik Üniversitesinden Gülden Açıl, İstanbul Üniversitesinden Dr. Nagihan Korkmaz adına seferde gerçekleştirdiği “Antifouling bileşiklerin sucul ortamdaki tespiti” projesiyle amacının, yürütülen projeler için örnekler toplamak olduğunu ifade etti.

Antifouling bileşiklerin sucul ortamdaki etkisini araştırmak üzere yüzeyden deniz suyu örneği aldığını, bu örneklerin üniversitenin laboratuvarlarında analiz edileceğini aktaran Açıl, “Antifouling, kirlilik önleyici kimyasallar anlamına geliyor. Geminin alt yüzeyinde biyocanlıların tutunmasını engellemek amacıyla kullanılan kimyevi maddelerdir. Biz de deniz yüzeyinden aldığımız örneklerde bu kimyasalların sudaki karışma oranı, sudaki kirlilik düzeyini araştırmayı hedefliyoruz.” bilgisini verdi.

Açıl, İstanbul Üniversitesinden Doç. Dr. Fuat Dursun’un projesi için de örneklemeler aldığını belirterek, “Deniz yüzeyinden, su sütunundan 30 metre derinlikten fitoplankton ağı kullanarak belirlediğimiz bölgelerdeki fitoplankton çeşitliliğini, tek hücre izolasyon yöntemiyle morfolojik olarak belirlediğimiz fitoplankton çeşitliliği ve bunların toksisite potansiyellerini analiz edeceğiz.”” diye konuştu.

Son olarak İstanbul Teknik Üniversitesinden Doç. Dr. Elif Genceli Güner adına deniz buzu örnekleri aldığını ifade eden Açıl, deniz buzundan izole edilen bakterilerin soğukta aktif enzim üretme potansiyelleri üzerine analizler yapacaklarını kaydetti.

İstanbul Medipol Üniversitesinden sefer katılımcısı Nursu Aylin Kasa da 4. Ulusal Arktik Bilimsel Araştırma Seferi’nde “Sıklıkla kullanılan ilaç etken maddelerinin ve kalıntılarının Barents Denizi’nde eser seviyelerde saptanması mümkün mü?” sorusunu sorarak İstanbul Teknik Üniversitesinden Dr. Öğr. Üyesi Elif Öztürk Er’in yürütücülüğünde gerçekleştirdiği proje kapsamında bazı ilaç etken maddelerinin ve bunların metabolize olmuş formlarının Svalbard Adası’nın etrafındaki denizlerde kalıntılarını aradığını anlattı.

Saha ölçümlerinin çözülmüş oksijen miktarı, pH seviyesi, iletkenlik ve sıcaklık gibi ölçümleri içerdiğini bildiren Kasa, “Bu data setlerini kullanarak laboratuvarda geliştireceğimiz analitik metotlara eklemeyi planlıyoruz.” dedi.

Pandemi döneminden sonra tüm dünyada hızla artan ilaç kullanımı gözlemlendiğine dikkati çeken Kasa, “Bunlar özellikle kronik rahatsızlıklar için kullanılan tedavi maksatlı ilaçlar ve bu ilaçların hem metabolitlerinin hem de kendi formlarının akıntılar ve atmosferik taşımalarla birlikte yüzey sularına ve kutup noktalarına kadar ulaşması işten bile değil. Biz de kirliliği önlemek amacıyla bunları ön görerek çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz.” ifadelerini kullandı.

Dokuz Eylül Üniversitesinden Dr. Aslıhan Nasıf ise “Svalbard Bölgesi’nin Sığ Deniz Oşinografisi” projesiyle sefere katıldığını ifade etti.

Svalbard Adaları’nın çevresinde 30’dan fazla istasyonda ölçümler yaptıklarını dile getiren Nasıf, CTD adı verilen cihazla deniz suyundaki sıcaklık, tuzluluk, iletkenlik ve ses dalga hızını ölçerek, suyun fiziksel değişimini araştırdıklarını söyledi.

Nasıf, “Özellikle Svalbard Adaları’nın çevresindeki doğu ve batı Spitsbergen akıntılarıyla kuzey Atlantik akıntıları arasındaki ilişki, tatlı-tuzlu su kontak noktalarını ve sıcak-soğuk su kontak noktalarını ve bu noktaların nerelerde olduğunu anlamanızı sağlayacak. Ayrıca bu çalışmalar iklim bilimciler veya deniz biyologları için temel oluşturacak bir veri seti de olacak.” bilgisini verdi.

4. Ulusal Arktik Bilimsel Araştırma Seferi’nin hem profesyonel hem de kişisel olarak inanılmaz bir deneyim olduğunu ifade eden Nasıf, sözlerini şöyle tamamladı :

“Kutup gibi zorlu bir coğrafyada zorlu koşullarda çalışmak unutulmaz bir tecrübeydi. Ayrıca bilimsel çalışmaları ortaya koymak beni kişisel anlamda da oldukça heyecanlandırıyor. Bu fırsatı bana sundukları için TÜBİTAK’a ve sefer ekibindeki diğer bilim insanlarına çok teşekkürlerimi sunuyorum. Bilimsel araştırmalara katkıda bulunmaya devam etmek için sabırsızlanıyorum.”

Türk bilim kadınları 33 yıldır Kutup bölgelerinde bilimsel çalışmalara imza atıyor
4. Ulusal Arktik Bilimsel Araştırma Seferi Koordinatörü olan ve aynı zamanda Türkiye’nin kutup bölgelerinde çalışmalarının ulusal ve uluslararası düzeyde tanınmasını sağlayan Prof. Dr. Burcu Özsoy, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Türk bilim insanları uzun yıllardır çalışmalar sürdürüyor, bu gücün bir araya getirilmesi ile büyük başarılara imza atıldı” dedi.

Türk kadınının tarih boyunca, diğer toplumlardan önce ve daha geniş bir katılımla hem toplumsal yaşamda hem çalışma hayatında hem de bilimsel alanda her zaman aktif roller aldığına işaret eden Özsoy, şunları kaydetti:

“Kadınlarımızın aktif rollerinin sonucunu birçok alanda gördüğümüz gibi Kutup bölgeleri ve özellikle Antarktika’da yapılan çalışmalarda görmekteyiz. Antarktika’da isimleri farklı alanlara verilen 3 Türk bilim insanından birisi de Prof. Dr. Serap Tilav’dır. Türk Kutup Araştırma Programımızın başladığı günden günümüze de kadın araştırmacıların aktif şekilde hem projelerde hem de sahada çalışmalar yapması bizleri gururlandırıyor. Ülkemiz kutup programını koordine edip 4 Antarktika ve 2 Arktik sefere liderlik yaptığım dönemde ve özellikle 2017 yılında düzenlenen ilk Ulusal Antarktika Bilim Seferi’ne liderlik yaparken ziyaret ettiğimiz bazı ülkelerin istasyonlarında, kutup programlarında kadın araştırmacıların yer almadığına şahit olmuştuk. Bu durum maalesef bazı ülkeler için hala geçerli. Ancak Türk bilim seferlerinde kadın araştırmacı sayısında her geçen gün artış olduğunu söyleyebiliriz.”

Sadece sefer projelerinde değil lise öğrencileri arasında düzenlenen kutup araştırmaları proje yarışmasında da kız çocuklarının yoğun ilgisini gördüklerine dikkati çeken Özsoy, “Kadınlarımızın sosyal hayatta, iş hayatında ve dolayısıyla bilimde, araştırmada herhangi bir pozitif ayrımcılığa tabi tutulmadan elde ettikleri bu başarılarla Türk kadınının gücünü, kararlılığını ve azmini dünyaya bir kez daha anlatmış oluyoruz.” yorumunu yaptı.

4. Ulusal Arktik Bilimsel Araştırma Seferi Lideri Prof. Dr. Ersan Başar da seferin çok önemli bir özelliği olduğunun altını çizerek “Bu özellikten bir tanesi hepimiz için gurur veriyor. Bu yıl kadın araştırmacı sayısı erkeklerden fazla. Toplam 11 araştırmacımız var, 6’sı kadın 5’i erkek. Bu da aslında kadınların ne kadar bilimde güçlü olduğunu tekrar gösteriyor.” dedi.

Bu arada Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nden mezun olan Prof. Dr. Serap Tilav, Antarktika’ya ilk yolculuğunu 17 Aralık 1991’de gerçekleştirirken, kıtaya giden ilk Türk bilim kadını oldu. Prof. Dr. Tilav, bu tarihten sonra 15 defa daha Antarktika’ya giderek Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Kutbu’ndaki Amundsen-Scott Araştırma Üssü’nde çalışmalarını sürdürdü. Yaptığı başarılı çalışmalar onuruna, 2006 yılında ABD Antarktika İsimleri Tavsiye Komitesi tarafından bir buzul dili, “Tilav Buzul Dili” olarak isimlendirildi.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Rönesans Holding’in iştiraki Ballast Nedam’dan sürdürülebilirlik odaklı projeler

Anadolu Ajansı
Yayın: 20.09.2024 00:52
A+ A-

İSTANBUL (AA) – Rönesans Holding'in 2015'te bünyesine kattığı, Hollanda merkezli Ballast Nedam, sürdürülebilirlik odaklı projeleriyle öne çıkıyor.

Şirketten yapılan açıklamaya göre, Ballast Nedam, Rönesans Holding çatısı altında Avrupa, Karayipler, Afrika ve Asya'daki faaliyetlerini artırarak uluslararası varlığını güçlendirmeyi hedefliyor.

Köprü, tünel, kamu binası, liman, konut ve otoyol inşaatı gibi farklı projeleri hayata geçiren şirket, ekonomik kalkınma, hareketlilik ve erişilebilirliği artırmak amacıyla sunduğu yenilikçi çözümlerle sürdürülebilir yaşam alanları oluşturuyor.

Yıl boyunca enerji, su, konut, ulaşım ve sanayi gibi temel sektörlerde sürdürülebilir dönüşümleri hayata geçirerek büyümeyi hedefleyen şirket, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı, iklim krizine karşı dirençli sistemler kurmaya odaklanıyor.

Şirket, sürdürülebilirlik vizyonu doğrultusunda, 2030'a kadar şantiyelerde yüzde 100 karbon nötr olmayı, 2040'a kadar ise enerji nötr inşaat hedefini gerçekleştirmeyi amaçlıyor.

Hollanda'nın temel altyapısını yenileme konusunda önemli adımlar atan Ballast Nedam, ayrıca, Rijkswaterstaat ile işbirliği içinde, DEME ve Macquarie konsorsiyum ortaklığıyla “A24 Blankenburgverbinding” yol bağlantısı projesini hayata geçiriyor.

Rotterdam bölgesinde erişilebilirliği ve ulaşımı geliştirmeyi, sürdürülebilir altyapı yoluyla bölgenin geleceğini güvence altına almayı hedefleyen proje kapsamında, iki kavşak, bir kara tüneli ve Scheur Nehri'nin altından geçen bir tünelin tasarımı, inşası, finansmanı ve 20 yıllık bakımı üstleniliyor.

Tünel parçalarının suyun altına yerleştirilmesi gibi karmaşık ve hassas bir operasyon gerektiren “Maasdeltatunnel” projesi ise Ballast Nedam'ın 2023'e attığı başarılı bir imza olarak değerlendiriliyor.

– “Amacımız, kendi kendine yeten, akıllı ve yeşil binalar inşa etmekti”

Açıklamada görüşlerine yer verilen Rönesans Holding Yönetim Kurulu Başkanı İpek Ilıcak Kayaalp, projeye yönelik açıklamasında, “Amacımız, yaşam alanları ile sürdürülebilirliği bir araya getiren, kendi kendine yeten, akıllı ve yeşil binalar inşa etmekti. Ballast Nedam'ın bu alandaki global başarılarından ve sürdürülebilirlik odaklı yürüttüğü öncü çalışmalardan büyük gurur duyuyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

Ballast Nedam Proje Direktörü Patrick van Os, bu projenin, üstün teknik yetenek ve yenilikçi düşünce gerektiren bir çalışma olduğunu belirtti.

Van Os, “Çığır açan bu projeyi başarıyla tamamlayan ekibimizle büyük gurur duyuyorum. BAAK ve Rijkswaterstaat yetkilileri, danışmanlar, çok sayıda alt yüklenici ve Rotterdam Liman İdaresi gibi paydaşlar dahil olmak üzere yüzlerce kişi, bu projenin gerçekleşmesini mümkün kıldı. Ballast Nedam çalışmalarımızın 2024 sonunda kullanıma girdiğini görmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz. Bizi en çok heyecanlandıran, Rotterdam bölgesinin erişilebilirliğini geliştirmek ve ekonominin büyümesine katkıda bulunmak.” ifadelerini kullandı.

– Cartesius projesi, kent yaşamını sürdürülebilirlik ve refah ile birleştiriyor

Ballast Nedam, sürdürülebilir yaşam alanları kurma hedefi kapsamında, yenilenebilir enerjiye yönelik küresel stratejisini de genişletiyor. Bu stratejinin bir parçası olan Cartesius projesi, dünya genelinde insanların daha uzun, mutlu ve sağlıklı yaşadığı “Mavi Bölgeler” biliminden esinlenerek hayata geçirildi.

Mavi Bölgeler bilimi, modern kentleşme projelerinde ve sürdürülebilir yaşam alanlarının tasarımında ilham kaynağı olarak kullanılıyor. Proje, yoğun kent yaşamını sürdürülebilirlik ve refah ile birleştirirken, modern ulaşım yöntemlerini de entegre ediyor. Cartesius'taki tüm evler, düşük enerji tüketimi ve yeniden kullanılabilir malzemelerle inşa edilerek çevresel etkiler azaltılıyor. Sıcak su ve ısıtma, ortak toprak enerji kaynağı ve güneş panelleri aracılığıyla sağlanırken, binalar iklimle uyumlu beyaz çatılarla donatılarak yaz aylarında soğutma ihtiyacı azaltılıyor.

Ballast Nedam, sürdürülebilirlik taahhüdünü bir adım daha ileri taşıyarak, kablo kanallarından temellere ve çatıya kadar tamamı sürdürülebilir malzemelerle inşa edilen çok işlevli bir hidrojen istasyonu da geliştirdi.

Hollanda'nın 700 bar hidrojen dolum istasyonu “Mexicostraat Hidrojen İstasyonu”, hidrojen üretimini yerinde elektroliz yöntemiyle gerçekleştiriyor. Bu yenilikçi tesis, otomobillerden otobüslere, kamyonlardan teknelere kadar geniş bir yelpazede taşıma araçlarının fosil yakıtlar yerine hidrojenle dolum yapmasına olanak tanıyor ve temiz enerjiye geçişi hızlandırıyor.

Ballast Nedam, Rönesans Holding ile bu yıl, Edie Ödülleri'nde “Jonas Projesi” ile finalistler arasında yer alırken, SEAL Sürdürülebilirlik İş Ödülleri’nde ise “Yılın Sürdürülebilir Ürün Ödülü”nü kazandı.

Amsterdam'ın IJburg bölgesinde yer alan bina, sağlıklı yaşam, sürdürülebilir malzeme kullanımı ve enerji verimliliği esas alınarak tasarlandı. Projede ahşap ve sürdürülebilir beton gibi çevre dostu malzemeler kullanılırken, yapı yüzde 97'lik atık ayırma oranına ulaşarak sürdürülebilirlik alanında en yüksek “BREEAM” sertifikasına layık görüldü.

Jonas Projesi, modern şehir yaşamının gereksinimlerini karşılayan, çevresel etkiyi en aza indiren ve geleceğe yön veren bir model olarak öne çıkıyor.

Nöbetçi Eczaneler

Asuman Eczanesi
Adres

Fevzi Fırat Caddesi, No:51/A Merkez / Karabük

Telefon

(370) 413-1373

Beşbinevler Eczanesi
Adres

Beşbinevler 75. Yıl Mahallesi, 70. Sokak No:39 Merkez / Karabük

Telefon

(370) 433-1527

Dilek Eczanesi
Adres

Esentepe Mahallesi, İncekaya Caddesi, Sultan Çayırı Evleri No:78/B Safranbolu / Karabük

Telefon

(370) 712-5434

Mutlu Eczanesi
Adres

Orta Sokak No:7/B Eskipazar / Karabük

Telefon

(370) 818-1124

Gökçe Eczanesi
Adres

İnönü Caddesi No:2 Yenice / Karabük

Telefon

(370) 766-4455

Gülşen Eczanesi
Adres

Candaroğlu Mahallesi, Hastane Caddesi, No:7 Karabük-Eflani

Telefon

(370) 461-2331