KBÜ’de 7. Uluslararası Bilim Günleri Düzenlendi

KBÜ’de 7. Uluslararası Bilim Günleri Düzenlendi

Yayın: 06.05.2016 10:11
Paylaş:
A+ A-

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanı Ahmet Arif Ergin, “Endonezya’da birisinin belirli bir şeyi üretiyor olması, Türkiye’de bunu ilk defa yaptığınız zaman alkışlanmamayı gerektirmez” dedi.

Karabük Üniversitesi (KBÜ) Bilimtey Bilim Kulübü tarafından Hamit Çepni Konferans Salonu’nda düzenlenen 7. Uluslararası Bilim Günleri’nde konuşan TÜBİTAK Başkanı Ahmet Arif Ergin, yapılan işlere TÜBİTAK logosunu genellikle basmadıklarını söyledi. Ergin, “TÜBİTAK kendisi bir rekabet kurumu değil, özel sektörle rekabet etmeye kalkarsa haksızlık etmiş olacak. O yüzden ne yapıyoruz? Yeni bir yapılanma içerisindeyiz. Bu yapılanmayla da şunu yapacağız; TÜBİTAK çok temel teknolojiler üretiyor. Örneğin, gen dizilemesiyle ilgili ufak cihazlar ve çipler yapıyoruz ve biz bunu bütün sektörün içerisinde üretici olmak isteyenlere çok ucuz bir bedelle lisans isteyeceğiz. Ne işe yarayacak bu? Birisi bunu alacak, Iphone takılan bir application üzerinden çalıştırdığı zaman kişinin genetik yapısına özel diyet programları yazabilecek veya hastanede yeni doğmuş bebeklerde görülen sarılık hastalığını tespit etmek içi her gün o bebeklerden kan alınıyor. Hayır, sadece derisiyle temasta bulunarak bunun ölçümlerini yapabilecek, yine bir application yazabilecek” dedi.

33 BİN PROJEYİ İNCELİYORUZ

TÜBİTAK’ın her yıl çok ciddi 33 bin projeyi incelediğine, bazı projelerin fizik kurallarına aykırı olduğuna işaret eden Ergin, bir fikrin olmasının onun çalışacağı anlamına gelmediğini kaydetti. Ergin, “TÜBİTAK’a gelip de ‘Benim fikrim var’ dediğinizde tekno gelişim sermayeleriyle veya başka sanayi destekleriyle devletin yardımcı olması lazım. İlla sizi birileri istihdam etmek zorunda mı? Niye çıktığınızda kendi şirketinizi kurmuyorsunuz? 20 yaşında birisinin kendi şirketinin kurmasının önündeki en büyük engel nedir? Sermaye. İşte o noktada yine TÜBİTAK var. Üniversite-sanayi işbirliğinin belki de çöktüğü nokta burası. Üniversitedeki döngülerimizle, mekanizmalarımızla ve ilgi alanlarımızla sanayimizin ilgi alanları birbirine hemen kaynaşabilecek nitelikte değil. Birbiriyle alakalı ama doğrudan birbiriyle örtüşüp el sıkışabilecek bir ortamları ne yazık ki yok” diye konuştu.

TÜBİTAK’I YAPILANDIRMAMIZ LAZIM

Bir proje kendilerine geldiği zaman o projeyi ticari olarak değerlendirmeleri gerektiğini ifade eden TÜBİTAK Başkanı Ahmet Arif Ergin, “Akademik hayatta bir yerde bir kişinin yazmış olduğu makale o işin orijinalliğini bitirir. İkinci makaleyi hayatta kimseye kabul ettiremezsiniz. Ama ticari faaliyet öyle değil. Endonezya’da birisinin belirli bir şeyi üretiyor olması Türkiye’de bunu ilk defa yaptığınız zaman alkışlanmamayı gerektirmez. Dolayısıyla Endonezya’da yapılıyordur ama Türkiye’de ilk defa yapacağım diyorsanız desteklenmesi lazım. ‘Endonezya’da bu yapılmıştı ben bunu reddediyorum’ demek doğru değil. O zaman Endonezya’ya ömür boyu bağımlı kaldık. Bu yüzden bizim TÜBİTAK’ı yapılandırmamız lazım” diye konuştu.

Ergin, sosyal bilimler açısından değerlendirmeler yapmaları gerektiğini de belirterek şunları söyledi: “Dünya ortalaması yüzde 50-55 arasında sosyal bilimci üniversitelerde varken akademisyen bakımından söylüyorum Türkiye’de akademisyenlerimizin içerisinde sosyal bilimiler yüzde 75 ve TÜBİTAK denince aklınıza ne kadar sosyal bilimci geliyor? Benim pek gelmiyor. 5 bin kişilik ekibimin içerisinde sosyal bilimci sadece 50 kişi var. Peki biz bu durumda bu kadar sosyal problemlerin hakim olduğu bir coğrafyada nasıl olacak da bilimsek yetkinliğimizi, teknolojik ilerliliğimizi halkımızla, insanımızla barışık bir şekilde gerçekleştireceğiz. İstediğiniz teknolojik ürünü üretin işin hukuki boyutunu halletmeden bu iş olmaz. Pazarlama boyutunu halletmeden bu iş olmaz. Bizim öz değerlerimize uyacak olan teknolojiyi sağlamamız lazım.”

Konuşmanın ardından KBÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Yaşar, Ergin’e plaket verdi.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Güven Hastanesi’nden “Avrupa’nın obezite oranı en yüksek ülkesi Türkiye” değerlendirmesi

Anadolu Ajansı
Yayın: 19.05.2024 00:48
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – Güven Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü'nden Doç. Dr. İbrahim Demirci, 18 Mayıs Avrupa Obezite Günü kapsamında, Dünya Sağlık Örgütü'nün obeziteye ilişkin son verilerini değerlendirerek uyarılarda bulundu.

Hastaneden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Demirci, obezite ve obeziteyle ilişkili hastalıkların her yıl katlanarak arttığını belirtti.

Demirci, özellikle çocuklarda obezite sıklığının erişkinlere göre daha hızlı arttığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:

“Henüz toplum olarak sağlıklı yaşam için beslenmenin ve egzersizin önemini tam kavrayamadık. Genel olarak, yüksek kalorili besleniyoruz. Yemek yemek bizim için hobi ve eğlence niteliğinde. Arkadaşlarımızla, dostlarımızla buluştuğumuzda planlarımızı yemek üzerine kuruyoruz. Vakit geçirirken, yemek yemeyi seviyoruz. Seçeneklerimiz arasında birlikte yürüyüş yapmak çok fazla tercih edilmiyor. Hala, toplumumuzun bazı kesimlerinde kilolu insanların daha sağlıklı olduğu düşünülmekte. Kültürün, geleneklerin ve adetlerin etkisiyle toplumumuz yemekle arasına mesafe koyamıyor.

– Endokrin bozucu kimyasallar obeziteye yol açıyor

Son zamanlarda tüm dünyada miktarı artan endokrin bozucu kimyasalların da obeziteyi tetiklediğini vurgulayan Demirci, işlenmiş ve hazır gıdalar konusunda uyarılarda bulundu.

Demirci, endokrin bozucu maddeler arasında, solunan hava, içilen su ve yenilen gıdalarla vücuda giren ve biriken, endokrin sistemini olumsuz etkileyen ve bu etkilerini nesilden nesile aktarabilen kimyasal maddeler olduğuna işaret ederek, “Endokrin bozucu kimyasallardan tamamen uzak kalmak mümkün olmasa da sağlıklı ürünler tüketerek ve hayatımızda plastik kullanımını minimuma indirerek en azında bu zararlı kimyasallara maruziyetimizi elimizden geldiğince azaltmamız gerekiyor.” tavsiyesinde bulundu.

Obezite sıklığının tüm dünyada hızla artığına ve son 20 yıldır obezite artışını durdurabilen bir ülke olmadığına vurgu yapan Demirci, eğer obezite sıklığındaki artış önlemez ise 2035'te dünya nüfusunun yarısından fazlasının kilo fazlalığı ve yarattığı sorunlarla karşı karşıya kalacağını ifade etti.

– “Obezite artış hızı 5-19 yaş arası çocuk ve gençlerde, erişkinlere göre neredeyse 2 kat daha yüksek”

Demirci, sağlık verilerine bakıldığında durumun iç açıcı olmadığının altını çizerek, “Yıldan yıla daha kötüye doğru gidiyor. Dünya Sağlık Örgütü 2023 verilerine göre tüm dünyada obezite sıklığı yüzde 14 civarında. Bu yüzdeye, kilo fazlalığı olanları da eklediğimizde yüzde 38'e ulaşıyor. Artış hızı durdurulamaz ise 2035'te dünya nüfusunun yarıdan fazlası kilo fazlalığıyla mücadele etmek zorunda olacak. Ayrıca dikkat çekmek istediğimi önemli bir nokta, obezite artış hızı 5-19 yaş arası çocuk ve gençlerde, erişkinlere göre neredeyse 2 kat daha yüksek. Çocukluk çağı obezitesi de günümüzde bir tehlikeli boyuta ulaşmış durumda.”

Türkiye açısından durumun biraz daha ciddi boyutta olduğuna vurgu yapan Demirci, “Türkiye İstatistik Kurumu 2022 verilerine göre ülkemizde kilo fazlalığı yüzde 35.6, obezite sıklığımız ise yüzde 20.2. Verilere göre Avrupa'nın obezite oranı en yüksek ülkesiyiz.” bilgisini paylaştı.

Obeziteye karşı başarılı mücadele etmek için farkındalığın artması gerektiğini belirten Demirci, obeziteyle mücadelenin “ülke politikası” olarak benimsenmesi ve sosyal yaşamın sağlığını ön planda tutacak şekilde düzenlenmesi gerektiğine dikkati çekti.