Türkiye’nin İlk Ve Tek Kahve Müzesi Özel Müze Statüsüne Kavuştu

Türkiye’nin İlk Ve Tek Kahve Müzesi Özel Müze Statüsüne Kavuştu

Yayın: 04.05.2022 15:00
Paylaş:
A+ A-

UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan ve “en iyi korunan 20 kent” arasında bulunan Karabük’ün Safranbolu ilçesinde bulunan Türkiye’nin ilk ve tek Kahve müzesi ’Özel müze’ statüsüne kavuşarak 400 yılık tarihi handa yaşatılıyor.
Üç yıl önce Korumanın Başkenti Safranbolu’da Semih Yıldırım tarafından açılan Kahve Müzesi Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “özel müze” statüsüne alındı.
Osmanlı padişahı Abdülhamit Han, Sütçü İmam ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de kullandığı fincan ve cezvelerin bulunduğu müze ilçenin 400 yıllık Tarihi Cinci Han’ında geleceğe yansıtılırken, müze’nin kurucusu olan Semih Yıldırım, yerli ve yabancı turistler için Türk kahvesini iliklerine kadar yaşayabilecekleri bir müze oluşturduklarını ifade etti.

“Dünyada Türk kahvesi ile başlayan bir kahve kültürü var”
Semih Yıldırım Kahve Müzesi’ne ciddi bir ilgi olduğunu belirterek, “Kahve Müzesi’nin kuruluş aşaması 2019 yılında başladı. O yıldan sonra Dünya pandemi sürecine girdi. Bir durgunluğa girdik. Pandemi süreci bittikten sonra gerçekten insanların yoğun ilgisi ile karşı karşıyayız. Türkiye’de ilk ve tek kahve müzesi. Başka örneği yok. Burada insanlara Türk kahvesi kültürünün tarihini anlatıyoruz. Çekirdekten fincana gelene kadar bütün yolculuğu, kullanılan ekipmanlara kadar hepsini sergiliyor ve hikayelerini anlatıyoruz. Çok ciddi ilgi var. Türk kahvesi aslında bizim çok önemli bir kültürümüz. Dünyada Türk kahvesi ile başlayan bir kahve kültürü var. Türk kahvesi kültürünün üstüne gelişmiş bir kahve kültürü var. Bu kültürü biz gelen yerli ve yabancı turiste anlatmaya çalışıyoruz” dedi.

” Kahve kültürü 400 yıllık han içinde yaşatılıyor”
Müzenin içerisinde çok önemli parçalar var olduğunu ifade eden Yıldırım, “Abdülhamid Han’ın kahve içtiği fincandan tutun, Sütçü İmam’ın cezvesine, özel Bektaşi fincanına kadar çok farklı ve hikayeleri olan ekipmanımız var. Herkesi buraya bekliyoruz. Safranbolu’ya geldiklerinde Türk kahvesi tarihini dinleyebilirler bizden. Burası 400 yıllık bir han. Cinci Han, Safranbolu turizm bölgesindeki önemli bir eser ve taş bir bina. Bizde müzemizi bu binanın içerisine kurarak tarihi bir atmosfer oluşturduk. Misafirlerimiz geldiklerinde hem müzeyi gezebiliyorlar hem de Anadolu’nun farklı yörelerinde yapılmış özel Türk kahvelerini tatma imkanı yaşayarak, tadımlayabiliyorlar. Türk kahvesini iliklerine kadar yaşayabilecekleri bir müze oluşturduk. Kahve bizim için çok önemli. Dünyaya da bu kültürü bizim yaydığımızı anlatmamız lazım” şeklinde konuştu.
Yıldırım, Türk kahvesinin çok özel bir içecek olduğunu vurgulayarak, “Bir kahvenin kırk yıl hatırı var. Kahve bizim en önemli anlarımızda var. Evlilik törenlerinden cenaze törenlerine kadar. En sevdiklerimizle içilen özel bir içecek. Biz de bu özel içeceğin özel bir müzesi olsun istedik. Bu müzede de Türk kahvesi özel bir yer edindi burada” ifadelerini kullandı.

“ABD’de yayınlanan belgeselin etkisini görmeye başladık”
Türk kahvesi için çekilen belgesel de Safranbolu’nun da yer aldığını belirten Yıldırım, “Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Gizem Şalcıgil White zaten yıllardır Türk kahvesinin tanıtımını yapıyordu. İşi biraz daha geliştirerek ABD’de hem bir Türk kahvesi kafesi zinciri açtı. Geçen sene Ağustos ayında buradaydı. Safranbolu’da ağırladık. Türkiye’de özel bir Türk kahvesi belgeseli çekildi. Ülkedeki yedi bölgede çekimler yapıldı. Safranbolu bu projede yer aldı. Biz hem safranlı kahveyi hem de müzemizi anlattık. Çekilen bu belgesel şu an ABD’de birçok eyalette gösterimde. Biz bunun etkilerini şimdiden görmeye başladık. ABD’den buraya turist olarak gelenler, bizim müzemizi görmeye ve safranlı kahvemizi içmeye geliyorlar” dedi. (İHA)

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu “Gazze” tablosuna izin vermeyince sokak sergisi iptal edildi

Anadolu Ajansı
Yayın: 18.05.2024 20:48
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – ENES TAHA ERSEN – Fransa'nın İstanbul Başkonsolosluğu, Fransız Kültür Merkezi tarafından organize edilen sokak sanatı sergisindeki Türk grafiti sanatçısının Gazze konulu çalışmasına sansür uygulayınca sergi iptal oldu.

Fransız Kültür Merkezi, bugün yapılması planlanan “Olimpiyat Oyunları” temalı sokak sanatı sergisinin iptal olduğunu davetlilere attığı maille duyururken, iptal nedenini kamuoyuna açıklamadı.

AA muhabirinin iptale ilişkin sorularını yanıtlamaktan kaçınan kültür merkezinin, Fransız Başkonsolosluğunun Gazze konulu tablonun sergilenmesine izin vermediği için sergiyi iptal etmek zorunda kaldığı öğrenildi.

Çalışması sansüre maruz kalan ve diğer sanatçılar tarafından da sansüre karşı desteklenen grafiti sanatçısı Muhammed Emin Türkmen, yaşananlarını AA'ya anlattı.

MET takma adıyla tanınan Türkmen, Gazze konulu çalışmasına sansür uygulanmasına diğer sanatçıların da tepki gösterdiğini ve serginin Başkonsolosluğun ısrarıyla iptal edilmek zorunda kaldığını dile getirdi.

– Gazze'yle ilgili eser aylar önce görüşüldü

Yaklaşık 3 ay kadar önce Fransız Kültür Merkezinin kendisi ile iletişime geçerek olimpiyat oyunları temalı sokak sergisine davet ettiğini ve kendisinin de bu davete olumlu yanıt verdiğini söyleyen Türkmen, Gazze ve olimpiyatları birleştiren bir konuya sahip eser ile sergiye katılacağını, bunun için herhangi bir problem olup olmadığını aylar öncesinden ilgililerle görüştüklerini ifade etti.

Dünyanın bir ucunda insanlar katledilirken sadece olimpiyatları konu alan bir sergi yapmanın doğru olmayacağını, bu insanlara ses olmamanın komik, gerçeklikten uzak ve vicdanen rahatsız edici olacağını Fransız Kültür Merkezi yetkilileri ile yaptıkları görüşmede dile getirdiğini kaydeden Türkmen, şunları anlattı:

“Fransız Kültür yetkilileri ve diğer sanatçı arkadaşlar bu talebime olumlu yaklaştılar. Ancak bu süreçte, benden eserimde, herhangi bir hakaret unsurunun bulunmamasını rica ettiler. 'Fransa sanat ve fikir konusunda özgürlükler ülkesidir.' dediler ve bu yaklaşım ile açıkçası önce beni mutlu ettiler. Ben zaten hakareti, ifade özgürlüğü olarak kabul eden bir sanatçı değilim. Ancak sonrası konuştuğumuz gibi ilerlemedi.”

– “İnsanların acısını dile getiremeyeceksem bu sergide olmamın da bir anlamı yok”

Fransız Kültür Merkezi yetkililerinin serginin açılmasına 2 gün kala acil bir toplantı düzenlenmesini talep ettiklerini ve sonrasında eserinin sergide gösterilemeyeceğinin kendisine beyan edildiğini belirten Türkmen, şu ifadeleri kullandı:

“Serginin açılışına 2 gün kala bana bir telefon geldi. Küratörümüz bir toplantı yapmamız gerektiğini belirtti. Toplantıda bana bu sergide bu tema içerisinde eserlerimi sergileyemeyeceğim beyan edildi. Ben de diğer sanatçı arkadaşlarımızın emeğini ziyan etmemek için uğraş verdim. Ancak onlar, alınan bu kararın Fransız Başkonsolosluğunun kararı olduğunu bana ilettiler. Ben eserimde düzeltme yapabileceğimi belirtmeme rağmen konsolosluğun Filistin ile alakalı bir eseri bu sergide görmek istemediklerini belirttiler.”

Türkmen, kendisi ile birlikte sergide eserleri sergilenecek 5 sanatçının emeğinin boşa gitmemesi adına süreci yapıcı bir şekilde çözüme kavuşturmaya çalıştığını, ancak Başkonsolosluk kararının kesin olması nedeniyle programda hazırladığı tablonun sergilenemeyeceği, sadece farklı bir çalışma hazırlaması durumunda programa katılım sağlayabileceğinin kendisine söylendiğini aktardı.

Türkmen, şöyle devam etti:

“Başka bir temaya dönüştüremeyeceksem eserimin sergilenemeyeceği bana iletildi. Ben bu motivasyon ile sergiye katıldım ve en başında çalışacağım konuyu zaten kendilerine iletmiştim. Nitekim en başında bu konuyla ilgili bir problem olmamış, kendileri de bunu kabul etmişti. Fakat bu tutum Başkonsolosluğun kararı ile değişti. 'Eğer ben oradaki insanların acısını dile getiremeyeceksem zaten benim bu sergide olmamın da bir anlamı yok.' diyerek çekilme kararı aldım.”

Türkmen ayrıca Fransız Başkonsolosluğunun kararının ardından sergiye katılan diğer 5 sanatçı ve küratörün de “Sen yoksan ve sana bir sansür uygulanacaksa bizim de burada bulunmamızın bir anlamı yok.” diyerek programdan çekildiklerini, bunun üzerine serginin iptal edildiğini açıkladı.

– “Eserimde 'Olimpiyatlar Filistin'de olsa nasıl olurdu' konusunu anlatmaya çalıştım”

Sergide gösterilmek üzere hazırladığı tablo ile ilgili bilgiler veren Türkmen, şunları söyledi:

“Bu çalışmada konumuz olimpiyatlar olduğu için eserimde, 'Olimpiyatlar Fransa'da değil de Filistin’de olsaydı nasıl olurdu?' konusunu anlatmaya çalıştım. Bir an oradaki çocukların kaçışmaları, düşen bombalar canlandı. Bu tablo aslında bize şunu anlatıyor: 2040 olimpiyatlarına katılma ihtimali olan 15 bin çocuk İsrail tarafından öldürüldü. Eserin ismi: Gerçek Olimpiyatlardı (Real Olympics) Bu gerçek olimpiyatlarda bu çocuklara, yarışı kazanması durumunda sadece yaşama hakkı tanınıyor. Yani ikinci olma şansları yok çünkü ölüyorlar. Ben burada bunu anlatmak istedim.”

Hazırladığı tablonun yanı sıra Fransız Kültür Merkezi'nde kendine ayrılan bölümde evrensel barış mesajları, Gazze'de yaşananlar ile dünyanın bakış açısını gösteren ifadelerin yer aldığını belirten Türkmen, hiçbir hakaret unsuruna yer vermemesine rağmen eserine sansür uygulandığını kaydetti. Türkmen, şunları aktardı:

“Bu aslında tek başına bir tablo değildi. Bu tabloların asıldığı bir sokak duvarı oluşturmuştum enstitü içerisinde. O duvara bu tabloları asacaktım. Duvarda Filistin ile ilgili evrensel mesajlar yer alıyordu sevgi, barış ve özgürlük üzerine. Ben bu tabloları o mesajların yer aldığı duvar üzerine asacaktım ancak Başkonsolosluk kararı buna engel oldu, maalesef eserimin sergilenmesine müsaade edilmedi.”

Gazze'de süren katliama karşı sanatı ile Filistinlilere ses olmaya devam edeceğini belirten Türkmen, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“7 Ekim'den bu yana çok ciddi bir sivil katliamı var Filistin’de. Ben anlam veremiyorum, bütün dünya buna seyirci kalıyor. Ben bu süreç başladığından beri her akşam 'Bu insanlar için acaba ne yapabilirim?' diye düşünüyor, elimden geldiğince sanatımla oradaki insanlara, çocuklara ses olmak için çabalıyorum. Ben öbür dünyaya inanan bir insanım ve orada katledilen çocukların bir gün benim karşıma çıkıp 'Biz orada katledilirken sen ne yapıyordun?' diye soracaklarına inanıyorum. Benim orada onlara verebilecek bir cevabımın olması lazım. Bunu sanatımla yapmaya çalışıyorum. Onlar için yaptıklarım bir işe yarıyor mu bilmiyorum ancak elimden geldiği kadarıyla onlara ses olmaya çalışıyorum, olmaya devam edeceğim.”