Adalet Bakanı Tunç, Bartın’da bayramlaşma programlarına katıldı:

Adalet Bakanı Tunç, Bartın’da bayramlaşma programlarına katıldı:

Anadolu Ajansı
Yayın: 18.06.2024 00:07
Paylaş:
A+ A-

BARTIN (AA) – Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin başvurusu üzerine Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail aleyhine açılan davaya ilişkin, “Dışişleri Bakanlığımız ve Adalet Bakanlığımız ortak çalışma yaptılar. Bu konudaki çalışmaları da nihayetlendireceğiz ve Türkiye bu davaya müdahil olacak.” dedi.

AK Parti Bartın İl Başkanlığınca Kurban Bayramı dolayısıyla düzenlenen programa katılan Tunç, il başkanlığı binası önünde partililerin bayramlarını kutladı. Hatıra fotoğrafı da çektiren Tunç, çocuklara oyuncak hediye etti. Bakan Tunç'a, kent tarihi arşivi tutan Çetin Asma tarafından “Dünden Bugüne Tarihi Bartın Camileri” adlı kitap takdim edildi.

Bakan Tunç, burada yaptığı konuşmada, bayramların, yardımlaşmanın doruğa çıktığı, fakir fukaranın gözetildiği müstesna günler olduğunu ve bugünleri birlik beraberliği daha da kuvvetlendirerek idrak edeceklerini dile getirdi.

Tunç, 9 aydan bu yana Filistin'de, Gazze'de insanlık suçu işlendiğini, dünyanın gözü önünde katliam gerçekleştirildiğini belirterek, “Çocuk, kadın katliamı gerçekleşiyor, maalesef 9 aydan bu yana ateşkes sağlanamadı ve akan kan durdurulamadı. Okullar, hastaneler, mülteci kampları, kilise cami ayrımı yapılmadan ibadethaneler bombalandı. İnsanlığın tüm değerleri maalesef Filistin'de, Gazze'de ayaklar altına alındı.” diye konuştu.

İsrailli saldırganların bir türlü durdurulamadığına değinen Tunç, Birleşmiş Milletlerin ve uluslararası kuruluşların aldığı hiçbir karara uymayan İsrail'in devlet gibi değil adeta örgüt gibi hareket ettiğini, 9 aydan bu yana 16 binden fazla çocuğu, 10 binden fazla kadını şehit ettiğini ve masum insanları soykırıma tabi tuttuğunu anlattı.

Tunç, uluslararası kuruluşların akan kanı ve işlenen insanlık suçlarını durdurmakta yetersiz kaldığını, uluslararası sistemin etkisizliğinin Filistin ve Gazze konusunda bir kez daha ortaya çıktığını vurguladı.

– “Eninde sonunda inanıyoruz ki o çocukların hesabı sorulacak”

Güney Afrika'nın başvurusuyla Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) İsrail aleyhine açılan davanın devam ettiğini anımsatan Tunç, “Türkiye Cumhuriyeti olarak beyanda bulunmuştuk. Sonrasında da müdahillik kararını Sayın Cumhurbaşkanımız açıklamıştı. Davaya müdahil olacağımızı da belirtmiştik. İnşallah bununla ilgili Dışişleri Bakanlığımız ve Adalet Bakanlığımız ortak çalışma yaptılar. Bu konudaki çalışmaları da nihayetlendireceğiz ve Türkiye bu davaya müdahil olacak.” ifadesini kullandı.

Bakan Tunç, İsrail'in, soykırım suçunun önlenmesine dair sözleşmeyi tüm unsurlarıyla ihlal ettiğini, UAD'deki mahkemede verilen tedbir kararının uygulatılması için BM Güvenlik Konseyinde de ilerleme sağlanamadığını hatırlattı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “Dünya 5'ten büyüktür” derken, uluslararası kuruluşların, insanlığın sorunlarına çare olamadığını, bu sistemin adaletsiz olduğunu kastettiğine işaret eden Tunç, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın her zaman, 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devleti kurulmadan ve bütün dünya tarafından tanınmadan bölgedeki problemlerin çözülemeyeceğini ifade ettiğini kaydetti.

Tunç, bir an önce Gazze'de akan kanın durmasını temenni ederek, “Soykırım suçunu işleyen saldırganlar da uluslararası hukuk önünde hesap verirler. İnsanlık vicdanı da suçu işleyenler hesap verdiğinde rahatlamış olur, hak yerini bulmuş olur ama eninde sonunda inanıyoruz ki o çocukların hesabı sorulacak. O şehitleri, masum insanları katledenler hem insanlık vicdanı önünde zamanı gelecek cezalarını çekecekler hem de ilahi adalet önünde… Zaten ondan hiç kaçışları olmayacak.” görüşünü paylaştı.

– “Bütün temennimiz yeni anayasa”

Ülke gündemine dair yaptığı değerlendirmelerinde, ekonomi yönetiminin, tedbirlerle halkın alım gücünü artırmaya, emekliyi, işçiyi, memuru enflasyona ezdirmemek için gerekli uygulamaları hayata geçirmeye devam ettiğini belirten Tunç, 2002'de AK Parti iktidara geldiğinde gösterdikleri çift haneli enflasyonu tek haneli rakama düşürme başarısını yeniden elde edeceklerini dile getirdi.

Bakan Tunç, 4 yıllık süre içerisinde ülkeyi yeni, demokratik ve sivil anayasaya kavuşturmanın mücadelesi içerisinde olacaklarını anlatarak, şöyle devam etti:

“Darbe anayasasıyla Türkiye'nin ikinci yüzyılına, Türkiye Yüzyılı'na başlama ayıbından inşallah ülkemizi kurtaracağız. Bunun için tabii ki Meclis'te başlayan çalışma var. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız, siyasi parti liderleriyle görüşmelerini gerçekleştirdi, gerçekleştirmeye devam ediyor. Tüm kesimlerin görüşlerini de alarak, parlamentoda uzlaşma zeminini sağlayarak darbe anayasasından ülkemizi kurtaracağız inşallah. Buna inanıyorum çünkü anayasamızı darbecilerin yazdırmış, demokratik ortamda yazılmamış ve darbe sonrası halkın temsilcilerince hazırlanmamış olması bile tek başına değişiklik sebebidir.”

Anayasa'da bugüne kadar milletin onayıyla “kamu denetçiliği, bilgi edinme hakkı, kadın haklarının güçlendirilmesi, çocuk haklarının güçlendirilmesi, sıkıyönetimin kaldırılması, darbecilerin yargılanmasının önünün açılması ve Milli Güvenlik Kurulunun sivilleştirilmesi” gibi birçok yapısal reformu hayata geçirdiklerini anlatan Tunç, tüm bu değişikliklerin Anayasa'daki yeknesaklığı bozduğuna dikkati çekti.

Tunç, Türkiye'nin yönetim sisteminin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile daha demokratik yapıya kavuştuğunu belirterek, “Cumhuriyeti güçlendiren, halkın doğrudan doğruya yürütmeyi belirleyebildiği sisteme, koalisyonları, istikrarsızlığı geride bırakan bir yönetim sistemine de adım attık. Tüm bu değişiklikler sonrasında yine uyum yasalarıyla önümüzdeki 4 yıllık sürede demokratik, sivil, katılımcı, temel hak ve özgürlükleri öne alan, daha da korumayı güçlendiren anlayışla inşallah yeni anayasayı, milletimize olan görevimizi yaparak inşallah gerçekleştiririz. Bütün temennimiz bu.” değerlendirmesinde bulundu.

– “Türkiye eksenini kurmaya devam edeceğiz”

Türkiye'yi her alanda istikrarlı kalkınma hamleleriyle geliştirmeye, büyütmeye devam edeceklerini dile getiren Tunç, ekonomide 3-4 kat büyüyen bir ülke olduklarını, sağlık, eğitim, üniversite, duble yol, savunma sanayisi projeleri ve barajlara varıncaya kadar her alanda büyük atılımlar gerçekleştirdiklerini anımsattı.

Yılmaz Tunç, “İnşallah önümüzdeki 4 yıl içerisinde de istikrarlı kalkınma hamleleriyle, başta savunma sanayi olmak üzere güçlü Türkiye'yi, Türkiye Yüzyılı'nı inşa etmek için çalışmaya devam edeceğiz. Ve Türkiye eksenini kurmaya devam edeceğiz. Dış politikada hakkı, adaleti, hakkaniyeti savunan güçlü Türkiye olarak yolumuza devam edeceğiz inşallah.” dedi.

Adalet Bakanı Tunç, vatandaşları enflasyona ezdirmeden ve terörle mücadeledeki kararlılıklarından hiçbir zaman taviz vermeden yollarına devam edeceklerini vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Tabii geçtiğimiz 22 yılda demokrasimize yönelik tehditleri hep milletimizin desteğiyle bertaraf ettik; 367 krizleri, Gezi olayları, 17-25 Aralık yargı ve emniyet darbe girişimi, 15 Temmuz hain darbe kalkışması… Tüm bunları milletimizin desteğiyle aşmayı başardık ve demokrasimizi güçlendirdik. 10 yılda bir darbelerle, muhtıralarla karşılaşan ülkemiz, artık demokrasiye, daha güçlü yapıya, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde ve milletimizin büyük desteğiyle kavuşmuş oldu. Milletimize şükran borçluyuz, onlar için ne yapsak azdır. Milli irade bayrağını yere düşürmemek için canla, başla çalışacağız.”

Bakan Tunç, daha sonra Bartın Valiliğinin, Valilik Camlı Salonu'nda düzenlediği programa katılarak, kent protokolüyle bayramlaştı.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

“Zeytin Ağaçlarının Ağladığı Yer” filminin hikayesine odaklandığı Filistinli gazeteci maruz kaldığı şiddeti anlattı

Anadolu Ajansı
Yayın: 26.06.2024 16:52
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – GÜLÇİN KAZAN DÖGER – İsrail askerlerinin sert müdahalesi sonucu 2012'de felç kalan ve doktorların iyileşme ihtimali vermemesine rağmen tekrar ayağa kalkmayı başaran Filistinli gazeteci Ashira Darwish, hikayesinin anlatıldığı Where Olive Trees Weep (Zeytin Ağaçlarının Ağladığı Yer) filminin Filistinlilerin travmalarına ve mücadelesine dikkat çektiğini belirtti.

İtalyan Zaya Benazzo ile Maurizio Benazzo'nun yönetmenliğini üstlendiği ve 6 Haziran'da gösterime giren belgesel filmde, Filistinli gazeteci ve terapist Ashira Darwish’le birlikte aktivist Ahed Tamimi, İsrailli gazeteci Amira Hass ve yazar Gabor Mate’nin tanıklıklarına ve görüşlerine de yer veriliyor.

Belgeselin ana karakterlerinden olan Darwish, çocukluk yıllarından itibaren maruz kaldığı İsrail şiddetini ve bununla mücadele etmek için geliştirdiği yöntemleri AA muhabirine anlattı.

İsrail işgaline dair ilk anılarının 9 Aralık 1987'deki Birinci İntifada dönemine ait olduğunu dile getiren Darwish, “O zamanlar Filistin'e yeni dönmüştük ve ben yaklaşık 4 ya da 5 yaşındaydım. İnsanların evimizin etrafında koşuşturduğunu ve askerler tarafından kovalandığını hatırlıyorum. Anneme hep 'Dedem nerede?' gibi sorular sorardım. Çünkü bir aile istiyordum. Ailemin yarısı Ürdün'deydi ve işgal nedeniyle onları görmemize izin verilmiyordu. Yani çok küçük yaşta benden bir şeyler alındığını biliyordum.” diye konuştu.

Darwish, İsrail ile Filistin arasındaki ilk barış çabası olan 13 Eylül 1993'teki Oslo Anlaşması'na işaret ederek, şöyle devam etti:

“Oslo anlaşması imzalanmadan önce kontrol noktaları görmüyorduk. Bu kadar güçlü değildi. Sonra Oslo oldu ve hayatlarımız değişti. Artık Ramallah’tan, Batı Şeria'dan arkadaşlarımız ziyarete gelemez oldu. Her yerde kontrol noktaları vardı. Dolayısıyla, hayat bize vaat edilen barıştan ziyade, cehenneme dönüştü. İlk günden itibaren İsraillilerin bu anlaşmayı yapma amacının, etnik temizliği daha da ileriye götürmek, bizi ayırmak, bizi izole etmek ve hayatlarımızı berbat etmek olduğu açıktı.”

– “Beni yakaladılar, dövüldüm, tüm vücudum morluk içindeydi”

Birinci Oslo Anlaşması'yla gelen kısıtlamaların aktivist yönünü tetiklediğine vurgu yapan Darwish, İsrail'e karşı 2000'de başlayan ve 2005'e kadar devam eden İkinci İntifada dönemindeki protestolarda aktif rol aldığını belirterek, “Protestolarda yaptığım şey slogan atmaktı. Herkes taş atardı ama o kadar uzağı vuramayacağımı çok erken fark ettim.” dedi.

İsrail askerlerinin sert yüzüyle bu protestolarda karşılaştığını söyleyen Darwish, ilk kez 16 yaşında gözaltına alındığını kaydederek, şunları aktardı:

“Hiçbir şey yapmamıştım, beni yakaladılar, dövüldüm ve El-Meskubiyye sorgulama merkezine vardığımda, tüm vücudum morluk içindeydi. İsrail askerleri baskı yaparak, beni tokatlayarak, hapishanede ve dışarıda dövülmediğime dair imza atmamı sağlamaya çalışıyordu. Sonunda 'Tamam, ne söylememi istiyorsunuz?' dedim. 'Sokakta düştüm ve size geldim' mi? 'Tamam, sokakta düştüm.' Bu cehennem çukurundan çıkmak için ne yapabilirsem diye düşündüm. Dehşet vericiydi. Bu ilk deneyimimdi.”

– “İkinci kez El-Meskubiyye gözaltı merkezine götürülmemek için dua ediyordum”

Batı Kudüs'teki El-Meskubiyye gözaltı merkezini “korkunç” olarak nitelendiren Darwish, 4 yıl sonra tekrar gözaltına alındığını belirterek, “Askerler beni kontrol noktasına götürdüğünde, orada oturmuş dua ediyordum, 'Lütfen beni El-Meskubiyye'ye götürmeyin. Beni başka bir yere götürebilir misiniz? Lütfen beni başka bir yere götürün.' Çünkü o yere geri dönmekten gerçekten çok korkuyordum. Kontrol noktasında alındım, soyuldum, gözlerim bağlandı ve aynı Rus kampına, El-Meskubiyye’ye götürüldüm.” ifadesini kullandı.

Darwish, 3 gün boyunca karanlık bir hücrede tutulduğunu aktararak, “Hiçbir şey görmemeniz, sadece onları duymanız için size kar maskesi takıyorlardı ve sorgucuya gidene kadar itip kakıyorlardı. (El-Meskubiyye’ye) İkinci kez girdiğimde 20 yaşındaydım ve korkunçtu. Ondan sonra da yıllarca travma yaşadım. Benim gibi ayrıcalıklı bir gazetecinin bu sorgulamada neler yaşadığını hayal edebiliyorsanız, 8-9 yaşlarındaki çocuklara neler olduğunu düşünebiliyor musunuz?” diye konuştu.

– “Tekerlekli sandalyede olma fikri benim için korkunçtu”

Batı Şeria'nın Ramallah kentindeki Nabi Saleh köyünde, İsrail'in su kaynaklarına el koyması üzerine, 2012'de düzenlenen protestolara katıldığını ifade eden Darwish, “Komutanlar bizi her hafta görüyordu. Böylece bu çok kişisel bir hal aldı. Slogan atarak ivmeyi koruduğumu görebiliyorlardı. Her hafta göz yaşartıcı gaza maruz kalıyorduk, dayak yiyorduk, köyde adeta terör estiriliyordu. O köydeki tüm çocuklar ya tutuklanmış ya da yaralanmıştı.” dedi.

Darwish, 13 Mayıs 2012'nin dönüm noktası olduğunu belirterek, “Komutan bana copla vurmaya devam etti ama beni durduramadılar. Sadece onların vurduğunu kayda alıyordum. Başımda bir şal vardı ve bir asker beni şalımdan çekti diğeri de bacaklarımı bıraktı. Böylece linç edildim ve boynum kırıldı. Yaralanma süreci, bunun vücudumda felce neden olduğunu anladığım zamanki kadar travmatik değildi.” diye konuştu.

Polis şiddetiyle omuriliği yırtılan Darwish, hiçbir doktorun bir daha yürüyeceğine ihtimal vermediğini söyleyerek, “Yurtdışındaki doktorlara da belgelerimi gönderdim ama herkes 'Oh, omurilik yaralanması, iyileşmez. Kopmuş.' diyordu. Ben bunu kabul edemezdim. Kabul etmeyecektim. Tekerlekli sandalyede olma fikri benim için korkunçtu. Başka yollar aramaya başladım.” ifadesini kullandı.

– “Öfkemi bırakıp tekrar yürüyeceğimi düşündüm, dua ettim ve 3 gün içinde yürüdüm”

Darwish, bu olaydan sonra manevi bir yolculuğa çıktığının altını çizerek, “Yaptığım ilk şey Allah ile tekrar konuşmaya dönmek oldu. Bunu yıllarca kesmiştim. İlk yaptığım şey Allah'tan yardım istemek oldu ve dedim ki Allah'ım senden yardım istemek dışında yapabileceğim hiçbir şey yok, bana yardım et ve hamdolsun etti.” dedi.

Çeşitli meditasyon yollarını da araştıran Darwish, iyileşme sürecini içsel yolculuğu ile başlattığına dikkati çekerek, şunları söyledi:

“Benim için en önemli şey nefret ve öfke bariyerini yıkmaktı çünkü ne zaman oturup meditasyon yapmaya ya da şifa güçlerimi harekete geçirmeye çalışsam başıma gelenlere çok öfkeleniyordum. Bağışlamanın bir noktasına ulaştıktan sonra nefreti, öfkeyi bırakabildim. Suçu başkalarına atmaktan, bunun neden benim başıma geldiğini sormaktan vazgeçtim. Sadece meditasyon yaparak ve sonucun istediğim gibi olacağını, tekrar yürüyeceğimi düşündüm, dua ettim ve (ameliyattan sonra) üç gün içinde yürüdüm.”

– “Şimdi sıra bizdeyse, yarın sizin sıranız olabilir”

Şu anda hem çocuklar hem de yetişkinler için travma iyileştirme çalışmaları yapan Darwish, “Sanırım en büyük motivasyonum insanlar, çocuklar. Şunu söyleyebilmek istiyorum, en ağır travmayı da yaşadıysanız, bu yolun sonu değil. Asla ama asla teslim olmayın. Asla hiçbir soruna teslim olmayın.” dedi.

Darwish, İsrail'in Gazze'ye yönelik devam eden saldırılarına da değinerek, sözlerini şöyle noktaladı:

“Vurgulamam gereken asıl şey, insanların artık uyanıp, hayatlarının her dakikasını, Gazze'deki soykırımı durdurmak ve özgür Filistin için çalışmakla geçirmeleri gerektiği. İsrail'in neler yapabileceğini biliyoruz. Sadece Filistinliler için değil, aynı zamanda kendiniz için, ruhunuz için, bu dünyada var olabilmek için mücadele etmek bir insan olarak göreviniz. Şimdi sıra bizdeyse, yarın sizin sıranız olabilir. Dolayısıyla herkesin uyanma ve bu şeytani Siyonist rejimin artık varlığını sürdüremeyeceğini anlama zamanı geldi. Bu dünyada herkes için yer var.”​​​​​​​​​​​​​​