Bafra Ovası’nda 200 bin ton beyaz lahana hasadı bekleniyor

Bafra Ovası’nda 200 bin ton beyaz lahana hasadı bekleniyor

Anadolu Ajansı
Yayın: 01.03.2024 08:12
Paylaş:
A+ A-

SAMSUN (AA) – Kışlık sebzede önemli üretim merkezlerinden Samsun sınırlarındaki Bafra Ovası'nda beyaz lahanada yaklaşık 200 bin ton rekolte bekleniyor.

Kızılırmak Nehri'nin beslediği alüvyon açısından zengin ovada, 2023 yılı ağustos ayında 27 bin dekar alana hibrit ve normal beyaz lahana ekimi yapıldı.

Bafra Ovası'nda ekilen, yörede “kelem” olarak adlandırılan beyaz lahanada 2024 yılı nisan ayında hasat tamamlanacak.

Bafra Sebze Üreticileri Birliği Başkanı Adem Aşçı, AA muhabirine, ovada dönüm başına beyaz lahanada 5 ile 10 ton arasında verim alındığını belirtti.

Aşçı, “Toplamında ovamızdan yaklaşık 200 bin ton rekolte beklentimiz var. Sezon başlarken fiyatlar normal gitti, hava şartları ve iklim değişikliğinden dolayı Kışın ortasındayız, havalar çok sıcak, fiyat düşük, satışlarımız azaldı.” diye konuştu.

Aşçı, ovada yetiştirilen lahanaların Ordu, Giresun, Trabzon ve Rize gibi Karadeniz sahil kısmının tamamı ile Ankara, Bursa ve İstanbul gibi büyükşehirlere gönderildiğini aktardı.

Tarımda maliyetlerin yüksek olduğunu, zor şartlar altında üretim gerçekleştirdiklerini dile getiren Adem Aşçı, sebze üreticilerine de destek verilmesini, yerli tohumun teşvik edilmesini istediklerini sözlerine ekledi.

Karaburç Mahallesi'nde tarımla uğraşan Uğur Bektaş ise “On beş dönüm arazime kelem ekimi yaptım. Ağustosta ekimini yaptığımız kelemin hasadını yapıyoruz. Umduğumuzu bulamadık. Bir dahaki sene inşallah fiyatların daha iyi olacağını umut ediyoruz. Tüm çiftçilerimizin işleri hayırlı gitsin” diye konuştu.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

“Zeytin Ağaçlarının Ağladığı Yer” filminin hikayesine odaklandığı Filistinli gazeteci maruz kaldığı şiddeti anlattı

Anadolu Ajansı
Yayın: 26.06.2024 16:52
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – GÜLÇİN KAZAN DÖGER – İsrail askerlerinin sert müdahalesi sonucu 2012'de felç kalan ve doktorların iyileşme ihtimali vermemesine rağmen tekrar ayağa kalkmayı başaran Filistinli gazeteci Ashira Darwish, hikayesinin anlatıldığı Where Olive Trees Weep (Zeytin Ağaçlarının Ağladığı Yer) filminin Filistinlilerin travmalarına ve mücadelesine dikkat çektiğini belirtti.

İtalyan Zaya Benazzo ile Maurizio Benazzo'nun yönetmenliğini üstlendiği ve 6 Haziran'da gösterime giren belgesel filmde, Filistinli gazeteci ve terapist Ashira Darwish’le birlikte aktivist Ahed Tamimi, İsrailli gazeteci Amira Hass ve yazar Gabor Mate’nin tanıklıklarına ve görüşlerine de yer veriliyor.

Belgeselin ana karakterlerinden olan Darwish, çocukluk yıllarından itibaren maruz kaldığı İsrail şiddetini ve bununla mücadele etmek için geliştirdiği yöntemleri AA muhabirine anlattı.

İsrail işgaline dair ilk anılarının 9 Aralık 1987'deki Birinci İntifada dönemine ait olduğunu dile getiren Darwish, “O zamanlar Filistin'e yeni dönmüştük ve ben yaklaşık 4 ya da 5 yaşındaydım. İnsanların evimizin etrafında koşuşturduğunu ve askerler tarafından kovalandığını hatırlıyorum. Anneme hep 'Dedem nerede?' gibi sorular sorardım. Çünkü bir aile istiyordum. Ailemin yarısı Ürdün'deydi ve işgal nedeniyle onları görmemize izin verilmiyordu. Yani çok küçük yaşta benden bir şeyler alındığını biliyordum.” diye konuştu.

Darwish, İsrail ile Filistin arasındaki ilk barış çabası olan 13 Eylül 1993'teki Oslo Anlaşması'na işaret ederek, şöyle devam etti:

“Oslo anlaşması imzalanmadan önce kontrol noktaları görmüyorduk. Bu kadar güçlü değildi. Sonra Oslo oldu ve hayatlarımız değişti. Artık Ramallah’tan, Batı Şeria'dan arkadaşlarımız ziyarete gelemez oldu. Her yerde kontrol noktaları vardı. Dolayısıyla, hayat bize vaat edilen barıştan ziyade, cehenneme dönüştü. İlk günden itibaren İsraillilerin bu anlaşmayı yapma amacının, etnik temizliği daha da ileriye götürmek, bizi ayırmak, bizi izole etmek ve hayatlarımızı berbat etmek olduğu açıktı.”

– “Beni yakaladılar, dövüldüm, tüm vücudum morluk içindeydi”

Birinci Oslo Anlaşması'yla gelen kısıtlamaların aktivist yönünü tetiklediğine vurgu yapan Darwish, İsrail'e karşı 2000'de başlayan ve 2005'e kadar devam eden İkinci İntifada dönemindeki protestolarda aktif rol aldığını belirterek, “Protestolarda yaptığım şey slogan atmaktı. Herkes taş atardı ama o kadar uzağı vuramayacağımı çok erken fark ettim.” dedi.

İsrail askerlerinin sert yüzüyle bu protestolarda karşılaştığını söyleyen Darwish, ilk kez 16 yaşında gözaltına alındığını kaydederek, şunları aktardı:

“Hiçbir şey yapmamıştım, beni yakaladılar, dövüldüm ve El-Meskubiyye sorgulama merkezine vardığımda, tüm vücudum morluk içindeydi. İsrail askerleri baskı yaparak, beni tokatlayarak, hapishanede ve dışarıda dövülmediğime dair imza atmamı sağlamaya çalışıyordu. Sonunda 'Tamam, ne söylememi istiyorsunuz?' dedim. 'Sokakta düştüm ve size geldim' mi? 'Tamam, sokakta düştüm.' Bu cehennem çukurundan çıkmak için ne yapabilirsem diye düşündüm. Dehşet vericiydi. Bu ilk deneyimimdi.”

– “İkinci kez El-Meskubiyye gözaltı merkezine götürülmemek için dua ediyordum”

Batı Kudüs'teki El-Meskubiyye gözaltı merkezini “korkunç” olarak nitelendiren Darwish, 4 yıl sonra tekrar gözaltına alındığını belirterek, “Askerler beni kontrol noktasına götürdüğünde, orada oturmuş dua ediyordum, 'Lütfen beni El-Meskubiyye'ye götürmeyin. Beni başka bir yere götürebilir misiniz? Lütfen beni başka bir yere götürün.' Çünkü o yere geri dönmekten gerçekten çok korkuyordum. Kontrol noktasında alındım, soyuldum, gözlerim bağlandı ve aynı Rus kampına, El-Meskubiyye’ye götürüldüm.” ifadesini kullandı.

Darwish, 3 gün boyunca karanlık bir hücrede tutulduğunu aktararak, “Hiçbir şey görmemeniz, sadece onları duymanız için size kar maskesi takıyorlardı ve sorgucuya gidene kadar itip kakıyorlardı. (El-Meskubiyye’ye) İkinci kez girdiğimde 20 yaşındaydım ve korkunçtu. Ondan sonra da yıllarca travma yaşadım. Benim gibi ayrıcalıklı bir gazetecinin bu sorgulamada neler yaşadığını hayal edebiliyorsanız, 8-9 yaşlarındaki çocuklara neler olduğunu düşünebiliyor musunuz?” diye konuştu.

– “Tekerlekli sandalyede olma fikri benim için korkunçtu”

Batı Şeria'nın Ramallah kentindeki Nabi Saleh köyünde, İsrail'in su kaynaklarına el koyması üzerine, 2012'de düzenlenen protestolara katıldığını ifade eden Darwish, “Komutanlar bizi her hafta görüyordu. Böylece bu çok kişisel bir hal aldı. Slogan atarak ivmeyi koruduğumu görebiliyorlardı. Her hafta göz yaşartıcı gaza maruz kalıyorduk, dayak yiyorduk, köyde adeta terör estiriliyordu. O köydeki tüm çocuklar ya tutuklanmış ya da yaralanmıştı.” dedi.

Darwish, 13 Mayıs 2012'nin dönüm noktası olduğunu belirterek, “Komutan bana copla vurmaya devam etti ama beni durduramadılar. Sadece onların vurduğunu kayda alıyordum. Başımda bir şal vardı ve bir asker beni şalımdan çekti diğeri de bacaklarımı bıraktı. Böylece linç edildim ve boynum kırıldı. Yaralanma süreci, bunun vücudumda felce neden olduğunu anladığım zamanki kadar travmatik değildi.” diye konuştu.

Polis şiddetiyle omuriliği yırtılan Darwish, hiçbir doktorun bir daha yürüyeceğine ihtimal vermediğini söyleyerek, “Yurtdışındaki doktorlara da belgelerimi gönderdim ama herkes 'Oh, omurilik yaralanması, iyileşmez. Kopmuş.' diyordu. Ben bunu kabul edemezdim. Kabul etmeyecektim. Tekerlekli sandalyede olma fikri benim için korkunçtu. Başka yollar aramaya başladım.” ifadesini kullandı.

– “Öfkemi bırakıp tekrar yürüyeceğimi düşündüm, dua ettim ve 3 gün içinde yürüdüm”

Darwish, bu olaydan sonra manevi bir yolculuğa çıktığının altını çizerek, “Yaptığım ilk şey Allah ile tekrar konuşmaya dönmek oldu. Bunu yıllarca kesmiştim. İlk yaptığım şey Allah'tan yardım istemek oldu ve dedim ki Allah'ım senden yardım istemek dışında yapabileceğim hiçbir şey yok, bana yardım et ve hamdolsun etti.” dedi.

Çeşitli meditasyon yollarını da araştıran Darwish, iyileşme sürecini içsel yolculuğu ile başlattığına dikkati çekerek, şunları söyledi:

“Benim için en önemli şey nefret ve öfke bariyerini yıkmaktı çünkü ne zaman oturup meditasyon yapmaya ya da şifa güçlerimi harekete geçirmeye çalışsam başıma gelenlere çok öfkeleniyordum. Bağışlamanın bir noktasına ulaştıktan sonra nefreti, öfkeyi bırakabildim. Suçu başkalarına atmaktan, bunun neden benim başıma geldiğini sormaktan vazgeçtim. Sadece meditasyon yaparak ve sonucun istediğim gibi olacağını, tekrar yürüyeceğimi düşündüm, dua ettim ve (ameliyattan sonra) üç gün içinde yürüdüm.”

– “Şimdi sıra bizdeyse, yarın sizin sıranız olabilir”

Şu anda hem çocuklar hem de yetişkinler için travma iyileştirme çalışmaları yapan Darwish, “Sanırım en büyük motivasyonum insanlar, çocuklar. Şunu söyleyebilmek istiyorum, en ağır travmayı da yaşadıysanız, bu yolun sonu değil. Asla ama asla teslim olmayın. Asla hiçbir soruna teslim olmayın.” dedi.

Darwish, İsrail'in Gazze'ye yönelik devam eden saldırılarına da değinerek, sözlerini şöyle noktaladı:

“Vurgulamam gereken asıl şey, insanların artık uyanıp, hayatlarının her dakikasını, Gazze'deki soykırımı durdurmak ve özgür Filistin için çalışmakla geçirmeleri gerektiği. İsrail'in neler yapabileceğini biliyoruz. Sadece Filistinliler için değil, aynı zamanda kendiniz için, ruhunuz için, bu dünyada var olabilmek için mücadele etmek bir insan olarak göreviniz. Şimdi sıra bizdeyse, yarın sizin sıranız olabilir. Dolayısıyla herkesin uyanma ve bu şeytani Siyonist rejimin artık varlığını sürdüremeyeceğini anlama zamanı geldi. Bu dünyada herkes için yer var.”​​​​​​​​​​​​​​