Düşünmeyince olmuyor…
Ne demiş düşünür:
“Düşünüyorum öyleyse varım”…
Düşünmek güzelde…
Bazen o da yeterli olmuyor…
Bir de düşünmenin derinliği var…
Derin düşünmek.
Yani…
Düşüncenin kaynağına inmek.
Esastan düşünmek.
Bir de neleri ,niçin düşündüğün de çok önemli…
Kendini düşündüğün kadar başkalarını da düşünme cesareti gösterebiliyor musun?
Esas mesele bu…
Neyi ne kadar ,niçin düşündüğümüz bu bakımdan önemli…
Paranız var,pulunuz var…
Kişisel olarak gelecekle ilgili bir kaygı duymuyorsunuz.
Her şey yerli yerinde görünüyor.
Lakin içinde bulunduğunuz ortam…
İnsanlar,
Gençler,
Çocuklar,
Komşunuz…
Topyekun refah kavramının parçası değilse o zaman düşünmenin seyri birdenbire değişiveriyor.
Benim durumum iyi…
Başkasından bana ne diyebilir misiniz.?
Tabiî ki hayır…!
Objektif ahlak anlayışı buna izin vermez.
Çünkü bir parmaktaki acıma diğerlerine de rahatsızlık verir.
Bu acımanın anlamı toplumsal dengenin bozulması demektir…
Sosyologlar toplumda dengenin bozulmasına hiç de olumlu bakmazlar.
Çünkü dengenin bozulması bir toplumda;
Hırsızlık,
Ahlaksızlık,
Ve gayr-ı meşru ilişkileri tetikler.
Gruplaşmaları artırır.
Sınıf çatışmalarına yol açar….
Dolayısıyla
Huzur kaçar…
Neyi , niçin düşündüğünü düşünmek bu bakımdan çok önemli bir mevzu…
Bir de düşünemediklerimiz var tabi…
Acaba düşünmediklerimiz ileri de bizlere önemli sorunlar çıkarır mı?
Yanıt mı?
Şu anda neyi düşünmektesiniz?
Kendinizi mi?
Başkalarını mı?
Yoksa her ikisini mi?
Vereceğiniz yanıttaki duruş biçiminiz bizim gelecekteki vaziyetimizi belirleyecektir.
Çünkü birimiz hepimiz,hepimiz birimiz için…
Bunu düşünemiyorsak neden aynı havayı teneffüs ediyoruz.
Ya da yolda yan yana yürüyoruz.
Bunu hiç kendinize sordunuz mu?
Sormadıysanız sorun.
Cesaret edemiyorsanız içinde bulunduğunuz topluma olan sorumluluklarınızı hatırlamaya çalışın…
Tepeden aşağıya bakabilmek için önce yokuşu çıkmak gerekir.
Bunu asla unutmayın…!