ÇANAKKALE SAVAŞLARININ ANLAMI VE ÖNEMİ ÜZERİNE…

ÇANAKKALE SAVAŞLARININ ANLAMI VE ÖNEMİ ÜZERİNE…

Yayın: 19.03.2016 09:25
Paylaş:
A+ A-

Bugün sizlere bundan 101 yıl önce gerçekleşmiş olan Çanakkale Savaşlarının bugün bizim için ifade ettiği önemi anlatmaya çalışacağım.
Bildiğiniz gibi Çanakkale Savaşları I.Dünya Savaşı’nın ürünüdür.
I.Dünya Savaşı ise emperyalist devletlerin kendi aralarında dünyayı paylaşmak istemelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
O nedenle bu savaş bir yerde Osmanlı Devleti’ni paylaşmak için yapılmıştır demek de mümkündür.
Konuya bu açıdan yaklaşım gösterdiğimizde Çanakkkale Savaşlarının önemi kendiliğinden anlaşılmış olur.
Osmanlı Devleti I.Dünya Savaşı’na (1914-1918) Almanya’nın yanında girmiştir.
Kafkasya başta olmak üzere Kanal,Irak,Arabistan,Suriye-Filistin cephelerinde savaşmakla kalmadı aynı zamanda toprağı olmadığı halde Galiçya,Romanya ve Makedonya’ya da müttefiklerine yardım etmek için asker gönderdi.
Çanakkale Cephesi dışında bütün bu cephelerde savaşları kaybettik.
Sadece Çanakkale’de başarılı olduk.
Acaba sadece bu cephede başarılı olmamızın anlamı neydi.?
Bu başarının anlamını çözümlememiz gerekiyor.
Çünkü bizim bu topraklardan başka gidecek bir yerimiz yoktu.
Ya tümden yok olacak ya da varlığımızı kanıtlayacaktık.
Allah’ın inayeti ,inanmışlık,tarihten gelen gelenek,manevi güç unsurunun her hususun üzerinde tutulması ile Türk milleti Çanakkale Savaşlarını kazanarak yeniden dirilişini gerçekleştirdi.
Biz bu savaşta yazar Turgut Özakman’ın deyişi ile Balkan Savaşlarında alınan ağır mağlubiyet sonucunda ,dirilmeseydik ,Kurtuluş Savaşı’nı yapamayacaktır.
Çünkü varlığımız son bulmuş olacaktı.
Bu toprakları vatan olarak elimizde tutamayacaktık.
O nedenle bundan tam 101 yıl önce gerçekleşmiş olan Çanakkale Savaşları ve bu cephede elde edilen başarıların önemini burada aramak gerek.
Bu gerçeği belirtmek istiyorum.
Çanakkale Savaşları bu vatanın tapusudur.
Mithat Cemal Kuntay’ın bir şiirinde dile getirdiği
gibi ;
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki al kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
Bu topraklar şehitlerimiz kanı ile sulanmıştır.
Mehmet Akif Ersoy’un da dediği gibi toprağı sıksan şehit kanı fışkırır.
O nedenle üzerinde yaşadığımız toprakları,toprak deyip geçmemek gerekir.
Toprağın altında yatan kefensiz yatan şehitleri düşünmek zorundayız.
Biz bu topraklar için her gün şehit veriyoruz.
Neden?
Vatansız,yurtsuz kalmamak için.
Allah bu milleti vatansız yurtsuz bırakmasın.
Allah milletimizin başını önüne eğdirmesin.
Bizim için vatan kadar diğer önemli bir husus nedir?
Bağımsız yaşamak.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi bu millet esir olmaktansa ölsün.
“Bağımsızlık ve özgürlük benim/bizlerin “ en önemli karakterimizdir.
Bunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmamız gerekir.
Emperyalist güçler hiçbir zaman Çanakkale’yi unutmadılar.
Neden?
Çünkü bu topraklarda aldıkları yenilgi çok büyüktü.
Prestijleri sarsıldı.
Dünya tarihinin akışı değişti.
Sovyet Rusya diye bir devlet kuruldu.
Bu devlet Batı dünyasının uzun zaman komünizm tehlikesi nedeniyle korkulu rüyası oldu.
Çanakkale Savaşları’nda aldıkları yenilgi nedeniyle Çarlık Rusya’sına yardım gönderemediler.
Türk dünyasına olan düşmanlıkları ve bu topraklara ait iddiaları henüz bitmiş değil.
Hatta büyük hırslara ulaşmış durumda.
O zaman bize düşen ne sorusunun yanıtı kendiliğinden ortaya çıkmış olmaktadır.
Bunları unutmamak.
İşte tarihin faydası da burada kendini hissettirmektedir.
Çanakkale Savaşlarını bir kez daha anlatma nedenimiz budur.
Tarih bir milletin kimliğidir.
Tarih bir milletin hakikatidir.
Hakikatleri unutmadan yaşamayı bilirsek birbirimize olan saygımız,sevgimiz artar.
Birlik ve beraberliğimizi hiç kimse bozamaz.
Allah dirlik ve düzenimizi bozmasın.
Tüm şehitlerimizi saygı ile anıyorum.
Onlara birkez daha Allah’tan rahmet diliyorum.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

“Gölgeyim Ben” Karabük’te okuyucusuyla buluşuyor

Yayın: 29.03.2024 16:54
Paylaş:
A+ A-

The Poet House tarafından yayımlanan mini kitapta Tuğba Turan’ın “Gölgeyim Ben” adlı hikayeleri İsmail Sertaç Yılmaz tarafından çizilen illüstrasyonlarla bir araya getirildi.

Karabük’te polisiye ve gerilim türünde kitap yazan Tuğba Turan, güçlü kalemiyle yeni bir başarıya imza attı. Karabük’ün yetenekli yazarı Tuğba Turan, bu kez okuyucusunu dört hikayede buluşturuyor. Hikayelerinde, kadınların erkeklerin gölgesinde kalmaktan çıkıp, kendi güçlerini keşfetmelerine vurgu yapıyor. Karakterinin gölge üzerinden güçlenmesi, aslında kadınların toplumda ikinci planda tutulduğu, bastırıldığı ve görmezden gelindiği gerçeğini simgeliyor. Ancak bu hikayeler, kadınların içlerindeki gücü keşfetmeleri ve erkek egemen topluma karşı mücadele vermeleri üzerinden umut ve ilham veriyor. Gölgelerden güç alan anti-kahramanın, kadınların kendilerini güçlü ve değerli hissetmelerine yönelik bir metafor olması da bu mesajın önemli bir parçasını taşıyor. Bu hikayeler, kadınların kendi ayakları üzerinde durmalarını, seslerini duyurmalarını ve adalet arayışlarında korkusuzca ilerlemelerini konu alıyor. Bu sayede, kadınların erkeklerin gölgesinde kalmayı reddederek kendi ışıklarını yakmaları ve hayallerine doğru ilerlemeleri teşvik ediliyor.

Bu kitap aynı zamanda sakin kitap ‘slow book’ projesi, hızlı tüketilen kitaplara karşı bir başkaldırı niteliği de taşıyor. Hikayelerinde gücünü gölgeden alan anti-kahramanın yaratıcısı Turan, kitabında şu ifadelerde bulunuyor: “Ben yoklukla güçlendim. Hiçlikten doğdum. Bir kadının içine düşerken zevk veren, düştükten sonra istenmeyen bir bebek gibi, boşluğu doldurdum. Ben oldum” sözleriyle karakterinin iç dünyasını anlatarak, kadınların sessizliklerine ses katmayı hedefliyor.

“Gölgeyim Ben”, kadınların güçlenme sürecini ve adalet arayışını ele alan etkileyici hikayelerle dolu bir kitap olarak okuyucularla buluşacak. Bu kitap ile Yazar Tuğba Turan’ın Karabük ve Türkiye genelinde edebiyata ve sanata farklı bir bakış açısı getireceğinin mesajı veriliyor. (Esra Oğuzkağan Özkan)