FARKLI BİR YORUM DENEMESİ.!

FARKLI BİR YORUM DENEMESİ.!

Yayın: 25.11.2021 11:29
Paylaş:
A+ A-

Tarihin dinamizmini ve geleceğe yönelik yaşama refleksini yitirdiği ama dumanlı bir ortamın satır arası oluşturmaya çalıştığı bu ülkede yaşamın ne kadar ilginçliklere konu olduğunu hiç düşündünüz mü acaba?
Evet…
Şimdi…
İnsanoğlu kendi tarihini kendi yapar.
Özel mülkiyete bağlı olarak sınıf çelişkisi ile birlikte çatışma sürecine girmesi tarihsel olaylara yo açar.
Ve…
Kendi tarihini yazmaya başlamasına ortam hazırlar.
Bizlerin bu süreçte yapacağı iş,geçmişte tarihi yapan bu çelişkili durumu kavramaya çalışmak ve insanların mutluluğu yakalama noktasında gelecek için geçmiş birikimi tecrübe olarak kullanmasına yardımcı olmaktır.
Ya da uygarlığın gelişmesine katkı yapmaktır.
Buradan bahsedilen teorik çerçeveden hareketle Karabük Tarihi’ne baktığımızda,gazete arşivlerinin bize sağladığı belgeler, ileriye dönük atılımlar ,geçmişte yaşanılan olaylardan ders alma becerisini gösterilemediğini kanıtlamaktadır.
Sizce…
Tarihsel açıdan bunun anlamı ne olabilir?
İsterseniz buna ilişkin bir yorum denemesi yapmaya çalışalım.:
İnsanların olduğu gibi toplumlarında kendilerine özgü etnik. kültürel genleri vardır.
Bunlarda,biyolojik genler gibi doğuşla birlikte oluşurlar.
Kaynakları kendi tarihsel oluşumları ile birlikte şekillendikleri için, daha sonra elde edilen tecrübelerle bir türlü değişime uğramazlar.
Örneğin,bu tezi günlük yaşamda vatandaşlarımızın gösterdiği bir takım davranışları gözleyerek doğrulamaya çalışalım…
Yapılması toplumu rahatsız eden bir yasak belirleyelim ve bu yasağı “kanun” haline getirelim..
Toplumun geni yasak savmaya göre şifrelenmiş ise,bu kanun durumuna getirilmiş bu “yasağın” uygulanmasını sağlayamazsınız..!
Belirlenmiş kanuna rağmen bireyler, yasak çiğnemeye devam ederler…
Nasıl mı?…
Şöyle ki,adam yasak olmasına karşın kırmızıda geçer, kural dinlemez.
Arabaya biner, kemer takmaz.
Bunun tarihsel etnik kültürel genle alakası nedir? diye soruyorsanız yanıtlayayım.:
Geçmiş zamanda kendini Orta Asya’da ki gibi e at üzerinde eğersiz ,bozkırda, sınırsız özgür hissettiğinden yazılı hale getirilmiş yasaklar asla onu ilgilendirmez.
Dahası bu yasaklar onun için bir yük oluşturur.
Yine…
Normal hız haddini aşma dersiniz,o,otomobili ile son sürat gider.
Adama, görgü kurallarını öğretirsiniz ,o, sokaklara çöp atmaya devam eder.
Yüksek sesle konuşma hasta var dersiniz,o bildiğini okur…
Kadınları dövmeyin dersiniz o dövmeyi vurmayı bir sanat olarak icra etmeye devam eder.
Bu noktada…
Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Ama benim burada takıldığım ve bir türlü yanıtını bulamadığım yanıt ise şu;
Adam arabasında hareket halindedir ve sigara içmektedir.
İşin sağlığa zararlı olma durumunu bir tarafa bırakalım…
Sigarasının külünü,hafif araladığı camın üzerinden yola serpmekte,küllük dururken son izmariti de söndürmeden yola bırakmaktadır.
Bunu yapan kişi bir de ülkenin en iyi üniversitelerinden birinden mezun olmuşsa kara kara düşünmez misiniz?…
İşte bu noktada, doğuştan etnik özellik gösteren kültürel gen ,kendini ve etkisini bu tür ilişkilerde ortaya çıkarır….
Anlaşılmaz gelişmelere, hareketlere yol açar…
Doğal olarak gen mühendisliği alanında da bir buluş olursa o zaman gerçekten insanlık tarihini doğrudan etkileyecek gelişmeler yaşanabilir…
Tarihin seyri değişebilir…
Karabük’te ve ülkemizde yaşanan ilginçlikleri başka bir teori ile açıklamanın olanağı yoktur.
Tarihi bu kadar tekerrür ettirecek tuhaflıklar başka bir yerde görülmez sanırım.
Gazete arşivlerinin tozlu sayfalarına baktığımda benim bugünkü ve hatta yarınki Karabük’ü bu kadar net anlatabilmem başka ne ile açıklanabilir ki….!

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Kansere yakalanmasına rağmen dünyaya getirdiği oğlunu tiyatro sahnesinde de yalnız bırakmıyor

Anadolu Ajansı
Yayın: 12.05.2024 08:48
Paylaş:
A+ A-

ZONGULDAK (AA) – GÖKHAN YILMAZ – Zonguldak'ın Kilimli ilçesinde yaşayan Fatma Çolak, yakalandığı kolon kanserine rağmen dünyaya getirdiği oğluyla aynı tiyatro sahnesini paylaşıyor.

Belediye Sitesi Mahallesi'nde ikamet eden 45 yaşındaki Çolak, 2006'da zor bir doğum gerçekleştirerek kızı Erva'yı dünyaya getirdi. Doğumdan bir süre sonra rahatsızlanarak hastaneye giden Çolak'a hemoroid (basur) olduğu söylenerek tedavisine başlandı.

Zaman içerisinde tedaviye rağmen ağrıları dinmeyen Çolak, fenalaşması üzerine hastaneye kaldırıldı. Kolon (bağırsak) kanseri teşhisi konularak tedavisine başlanan Çolak'a, bu süreçte ikinci gebeliğin risk oluşturabileceği gerekçesiyle hamile kalmaması gerektiği söylendi.

Hastalığının dördüncü yılında ikinci kez anne olacağını öğrenen Çolak, risklere rağmen evladını dünyaya getirme kararı aldı. Çolak, doktorların süreci yakından takibiyle 2010 yılında oğlu Yasin'i kucağına aldı.

İlaç tedavisi sonrası 6 yıl önce kalın bağırsağı alınan Çolak, öğretmeninin tiyatroya ilgisini fark etmesi üzerine oğlunu tiyatroya yönlendirdi.

Aile, tiyatro topluluklarının oğullarının sosyalleşmesi ve kişisel gelişimine katkıda bulunacağını düşünerek tiyatro yazar ve yönetmeni Nuray Dibek'ten destek istedi.

Derslerinden kalan zamanlarını provalar yaparak geçiren Yasin, annesinin de Kilimli Gençlik Merkezi bünyesinde bulunan Özel Oyuncular Tiyatro Topluluğunda yer almasını istedi.

Oğlunu kırmayarak katıldığı topluluğun oyunlarında 2 yıldır rol alan ve okul kantinindeki işinden arta kalan zamanını oğluyla provalar yaparak geçiren Çolak, her alanda olduğu gibi tiyatro sahnesinde de oğlunu yalnız bırakmıyor.

Anne ve oğlunun rol aldığı “Rüya Küre” oyunu, kent merkezi ile ilçelerde sahnelenmesinin yanı sıra Bartın ve Ankara'da da izleyiciyle buluştu.

– “Tiyatro her anlamda bize çok iyi geldi”

Fatma Çolak, AA muhabirine, oğlunun her zaman en büyük destekçisi olduğunu ve onu hiçbir zaman yalnız bırakmadığını söyledi.

Oğlunun isteği üzerine tiyatroya başladığını aktaran Çolak, “Şimdi birlikte sahnelerdeyiz.” dedi.

Çolak, farklı duygular yaşadığını dile getirerek, “Önceden toplum içine girdiğim zaman kendimi çok iyi ifade edebilen bir insan değildim. İlk tiyatroya geldiğim gün bana rol verdiler. Tanımadığım insanların karşısına çıktım. Orada bir şeyler yapmaya çalıştım, o bana çok değişik geldi. Şimdi bana deseler Oyna', istediğim şekilde çıkıp oynarım. O dönem kendime güvenim yoktu, bakış açım çok farklıydı, şu an çok daha farklı.” diye konuştu.

Oğlunun içine kapanık olduğunu ancak tiyatronun onu değiştirdiğini belirten Çolak, “Evden dışarı çıkmayan bir çocuktu. Eve geliyordu, ya televizyon ya da telefon başındaydı. Ben hastalığımı yatarak geçirdiğim, eşim de çalıştığı için çocuğu dışarı çıkaracak kimsemiz yoktu. Dışarıya karşı ister istemez kapalı oldu. Tiyatroyla bu değişti, kendine güveni geldi. Tiyatro her anlamda bize çok iyi geldi. Hastalığımdan bu yana anne oğul hep yan yana olduk. Şu an sahnelerde de yan yanayız. Tiyatro bizim için çok şey demek. Bize çok güzel şeyler kattı.” ifadelerini kullandı.

– “İyi bir oyuncu olmak istiyorum”

14 yaşındaki Yasin Çolak da tiyatro sahnesinde olduğu için çok mutlu olduğunu aktararak, “Burada kendimi ifade edebiliyorum ve burada beni anlayan çok kişi var. Benimle empati kurduklarını hissediyorum, bu da beni çok mutlu ediyor. Bu da beni psikolojik olarak oldukça iyi etkiliyor.” şeklinde konuştu.

Gelecekte de tiyatro sahnesinde yer almak istediğini anlatan Çolak, “Burada kocaman bir ekip var. Tek bir kişinin rol aldığı iş yok. İyi bir oyuncu olmak istiyorum. Başka tiyatro ekipleriyle de oynamak gibi bir hayalim var.” dedi.