Bölgenin Sesi Gazetesi
 

Hep Vatan Sağolsun Dedik ama…!

Yayın: 09.09.2015 08:39
Paylaş:
A+ A-

Hain pusularda şehit vermeye devam ediyoruz.
Milletçe….
Her defasında vatan sağolsun dedik…!
Demeye de devam edeceğiz…
Ama bu ses sorunlara çare olmuyor.
Türkiye’de sosyal bilimler bana göre iflas etmiş durumda.
Neden mi?
Sosyal sorunları çözemeyen bir siyaset kültürü ne işe yarar.?
Bir işe yaramadığı ortada…
Akşam televizyonları izledik.
Herkes sorumlu arıyor.
Sorunu çözecek görüş yok ortada.
Birkaç çözüm önerisi ise denenmişin dışında bir anlam taşımıyor.
Tarihi redederek ,sosyolojiye yok sayarak Türkiye’de hiçbir sosyal hadiseyi çözmek mümkün değildir.
O nedenle bir eğitimci olarak burada şu görüşü yineliyorum.
Okullarda sayısal öğretime verdiğimiz önemi sözel alanda da işler kılmak zorundayız.
Yoksa ölümden başka her konunun mutlaka bir çözümü olduğunu inanmaktayız.
Şimdi konumuza dönersek…!
1984 tarihinden beri terörle mücadele ediyoruz…
Buna ASALA’nın yurtdışında diplomatlara ve yakınlarına karşı giriştiği katliamları eklemiyoruz…
O’nu da eklesek bir 10 yılda geriye gitmemiz gerekiyor…
Görünen o ki Türkiye bu güzel coğrafyada terör belasının tehditi altında bulunuyor…
Bu durum vahim bir tablo oluşturuyor…
Kurtuluş Savaşı bitmiş…
24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması ile yeni Türk Devleti kurulmuş….
Bu antlaşmayı imzalayan dünya devletleri,Türkiye’nin kendi ülkesinde egemen ve bağımsız bir devlet olduğunu resmen kabul etmişler…
Ama öyle görünüyor ki kabul ettikleri Lozan Antlaşmasına rağmen asla Sevr Antlaşmasını da unutmamışlar…
Sevr Antlaşması; Doğu’da Ermenistan’ın kurulmasını doğrudan kabul ederken Kürdistan’ın kurulmasını ilgili devletlerin rızasının alınması gibi bir koşula bağlamıştır…
Bu bölgede emperyalist güçlerin akıllarından çıkaramadıkları devletler tablosu budur.
O zaman tarihsel gerçekler bu durumu işaret ediyorsa ne yapmak gerekir…
Bu coğrafyada yaşamanın sorumluluğuyla karşı tarafa fırsat yaratacak ortamları vermemek,
akıllı politikalar üretmek ,bölgede uygulanan politikaları yeniden sorgulamak ve iyi niyetli,yapıcı yaklaşımlarda bulunmak ilk akla gelen önlemlerdir…
Son olarak Hakkari Dağlıca’da yaşananlar millet olarak sabrımızı taşırmıştır.
Türk milleti üzüntüsünü sokaklara yansıtmıştır.
Yurdumuzun birçok yerinde düzenlenen “Terörü Lanet Mitingleri “ ile dünyaya bu konudaki tepkisini ve duyarlılığını göstermiştir…
Daha önceki Dağlıca baskını sırasında öyle bir tepki ve duyarlılık oluşmuştu ki, bazı kentlerde halkın büyük bir çoğunluğu askerlik şubelerine giderek yeniden askere istediklerini dilekçelerle yetkililere iletmişlerdi…
Bu millet vatanı için seve seve canını verdiğini girdiği her savaşta göstermiştir…
Bu bakımdan hiç kimsenin kuşkusu yoktur…
Milletimizin dış tehditler karşısında yekvücut olma konusunda kararlılığına tarih her zaman şahitlik etmiş,
Etmeye de devam edecektir…
Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmalardır…
Yeter ki terörü bitirmek için yetkililer kararlı davransın…
İçerde etnik çatışma yaratmak isteyenlere fırsat verilmesin…
Türkiye’de bu ulusal heyecanın sürekliliği karşısında hiçbir gücün amacına ulaşamayacağını herkes çok iyi bilmektedir.
Bu anlamda…
Allah Türk milletini tüm felaketlerden korusun….
Ülkemizde huzuru ve iç barışı bozmak isteyenlere fırsat vermesin.
Bu güzel vatan için ödediğimiz fatura ortada…
Durum böyle iken söylenecek diğer sözler beyhude bir mana taşıya

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Otizmli radyo programcısı engelli bireylere yönelik farkındalık oluşturuyor

Yayın: 23.09.2023 04:48
Kaynak: AA
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – ŞULE ÖZKAN – Türkiye'nin birinci ve tek otizmli radyo programcısı Muhammed Emirhan Güngör, “İnsanlar bizi fark etsin ve fırsat versin. Fırsat verildikçe neler yapabildiğimizi görecekler. Engelliler ve otizmliler bir gün değil her gün hatırlanmalı.” dedi.

Güngör, AA muhabirine, otizmli birey olarak radyo programcılığı hayalini gerçekleştirmesini ve engelli bireylere yönelik farkındalık oluşturma gayretini anlattı.

Kocaeli'de dünyaya gelip büyüdüğünü belirten Güngör, küçüklüğünden bu yana basın bölümünü yakından takip ettiğini söyledi.

Güngör, “çok yaramaz ve hiperaktif” bir çocuk olduğunu aktararak, “Otizmli olduğumu, küçük yaşlarda evrakları karıştırırken sıhhat raporuma denk gelince öğrendim. Daha evvel ailem bana söylememişti. Herhalde söylemek istemiyorlardı. Çocukken çok yaramazdım lakin televizyon ve gazeteye ilgim vardı. Beş yaşından beri radyo dinliyorum. Çocukluğumdan lise dönemime kadar her hafta sonu koşa koşa gazete almaya giderdim.” diye konuştu.

– “Programda engelli bireylerin sıkıntılarına tahlil aramaya çalışıyorum”

Bazılarının otizmli olduğu için kendisini dışlayıp ötekileştirdiğini lisana getiren Güngör, “Sadece 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü'nde ve 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'nde değil, her gün anlaşılmalı ve ötekileştirilmemeliyiz. Bunu insanlara anlatmaya çalışıyorum.” sözünü kullandı.

Güngör, Kocaeli'deki bir radyoda yaklaşık 2 yıldır “Engelsiz Yaşam” isminde program sunduğundan bahsederek, şöyle devam etti:

“Bu programda engelli bireylerin sıkıntılarına tahlil aramaya çalışıyorum. Sıhhat dalından yahut sivil toplum kuruluşlarından uzman isimlerle engelli yaşama dair konuşuyoruz. Çok olumlu reaksiyonlar aldım. Beşerler programımı severek dinliyor. Hedeflerim ortasında ulusal radyo ve televizyon kurumlarında çalışmak var. Staj yaparak deneyim kazanmak istiyorum ve bir müzik programı yapmak istiyorum.”

– “Otizmli olduğum için geçiştirdiklerini düşündüm”

Özellikle lise devrinden sonra ayrımcılık ve ötekileştirme yaşadığının altını çizen Güngör, “Ayrımcılığa çok uğradım, hala daha uğramaya devam ediyorum. Otizm denilince insanların aklına 'Bize ziyan verebilir' niyeti geliyor. Bize farklı bakılıyor.” biçiminde konuştu.

Güngör, ailesinin radyocu olmasını gelir elde etmekte zorlanabileceği niyetiyle istemediğini anlatarak şunları kaydetti:

“Radyoculuktan evvel 2 sene öbür işlerde çalıştım. Bir lokantada garsonluk tecrübem oldu. Daha sonra pişmaniye fabrikasında çalıştım. İşten çok sıkılmıştım, 'artık hayatımın işini yapmalıyım' diye düşünüyordum. Radyocu olabilmek için pişmaniye fabrikasından kaçtım. İzmit'teki radyolara gittim lakin programcı almadıklarını söylediler lakin otizmli olduğum için geçiştirdiklerini düşündüm. Sonunda Türk halk müziği çalan bir radyo beni kabul etti. Orada radyo programlarının nasıl yapıldığını öğrendim. 25 Mayıs 2019'da Türkiye'nin birinci ve tek otizmli radyo programcısı oldum.”

– “Otizmli bireyler beni örnek alıyor”

Çevresinin geniş olduğunu lakin yeni bir beşerle tanıştığında kendisine karşı ön yargı hissettiğini belirten Güngör, “İnsanlar bizi fark etsin ve fırsat versin. Fırsat verildikçe neler yapabildiğimizi görecekler. Engelliler ve otizmliler bir gün değil her gün hatırlanmalı.” değerlendirmesinde bulundu.

Radyo ve televizyon alanında çalışmak isteyen otizmli bireylere örnek olan Güngör, kelamlarını şöyle tamamladı:

“Engellilerle ilgili farkındalık oluşturmak için programlar yapıyoruz. Özel ihtiyaçlı bireylerin aileleri bana yazıyor. 'Bizim oğlumuz da otizmli, sizi görünce gururlanıyoruz.' diyorlar. Benden teklifler almaya çalışıyorlar, onların sayesinde bu kadar faal bir biçimde çalışıyorum. Otizmli bireyler beni örnek alıyor. Bu hususta birinci ve tekim lakin inşallah her alanda çalışan otizmli bireylerin sayısı artar.”