Bu yazımızı Karabük tespitlerine ayırdık.
Amacımız; Karabük’e farklı bir bakış açısıyla yaklaşımda bulunmak.
Kentin düşünce ufkuna bir nebze olsun katkı yapabilmek.
Bu noktada ilk ne söylenebilir?
Elbette…
Görünen köy kılavuz istemez.
O kadar mı.?
O kadar değil tabi…
Öyleyse…!
Tespitlere dönmekte yarar var tabii.
Bir kere…
Karabük
Demir kültürüne dayalı hafızasını yitirmiş durumda.
Kentte müthiş bir kültürel durgunluk söz konusu.
Yerel yönetimlerin kültürel çalışmalara katkısı yok.
Hazırı tüketmeyi bir marifet zannediyorlar.
Çok yazık…
Beton üzerine kültür inşa edilmez.
Karabük’ü betona teslim eden zihniyet bir gün arkasına bakınca hata yaptığını anlayacak.
Olan o zihniyet sahibine değil Karabük halkına olacak.
Bu birinci tespitimiz.
İkinci tespitimiz…
Sivil toplum kuruluşlarının sessizliği ile ilgili
Ne yer
Ne içerler
Ne düşünürler.
Çok merak ediyoruz.
Kentin sorunları ortada.
Hal böyleyken..
Sessizlik içinde olmaları Hindistan’ın büyük kurtarıcısı Mahatma Gandi’nin sözünü anımsatıyor:
“Pasif Direniş aktif mücadeledir”
Ancak bizim kentimizde…
Ne pasif direniş var ne de aktif mücadele
Ne var derseniz onu da buradan söyleyeyim.:
“Saldım çayıra Mevlam kayıra”
Üçüncü tespitimiz.
Ortak aklı oluşturamamak.
Neden…
Çünkü kentin geleceği ile ilgilenmiyoruz.
Önemli olan ne?
Çıkarlarımız.
Kent üzerinden çıkar-ma yapa yapa
Toplama yapacak halimiz kalmadı.
Kentin bir türlü kendini toparlayamama nedeni bu.
Sonuç olarak ne söyleyebiliriz:
Yerinde sayan bir kent.
Siyasetin çözüm üretmeyen girdabında umut arayan bir topluluk.
Kendini kandırmanın tekerrür eden provasını her gün yaşamak zorunda kalan bizler.
Oysa Karabük gerçeği bunun çok ötesinde somut çözüm önerileri ve icraat istemektedir.
Kent böyle bir beklentinin tarifsiz sabrı ile beklenti içindedir.
Acaba bu beklentinin bir karşılığı olacak mıdır?