Türkiye’de kentler eskisi gibi değil artık.
Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’li yıllarda Türkiye’yi “köylülük” olgusu tanımlıyordu.
Nüfusun %80’i kırsal kesimden oluşuyordu.
Şimdi öyle mi.?
Tam tersi bir durum var karşımızda.
Köylülük giderek yerini kentliliğe yani yeni köylülüğe bıraktı.
Kent sosyolojisi böylece büyük bir değişime uğradı.
Yeni köylüler giderek kırsoylu olarak kentlere uyum sağlama çabası içine girdiler.
Endüstri toplumlarında bu süreç işçileşme ve burjuvalaşma biçiminde kendine yer bulurken biz de hızlı biçimde kırsoylular,kentsoylu oluverdiler.
Ancak Türkiye’de 50’li yıllardan beri hız kazanan kentleşme süreci neredeyse izdiham yarattı.
Bu öyle bir izdiham ki olanlara sosyoloji bile tanımlayamıyor.
Bu değişimi anlayamayanlar ise komple teorileri ile olan biteni çözme kolaycılığına gidiyor.
Tarihi dış dinamiklerle komple teorileriyle olayları açıklama modası hala revaçta görünüyor.
Söylemek gerekirse…
Taksim Gezi Parkı Olayı ile Türk sosyolojisi kış uykusundan uyandı.
Herkes toplumu anlama çabası içine girdi.
X,Y ve Z kuşakları tartışma konusu haline geldi.
Z kuşağını anlama çabası gündeme damgasını vurdu.
Gençlik dinamik bir güç olarak Türk sosyolojisinde yine kendine yer buldu.
“Artık yeter “ dedi…
Her şey çok iyi ise birdenbire görülen bu toplumsal tepkinin nedeni ne olabilir.?
Kentte yoğunluk kazanan ve küresel sermayenin yatırımlarıyla daha da yoğunluk kazanacak olan nüfusu ve yapı değişikliğini kontrol altına almak mümkün olmadı.
Bir kere…
Bu insanlar kentte yaşamak için bir işte çalışmak zorundalar.
Ya iş bulamazlarsa…
Bir de buna refah içinde yaşama özlemini eklerseniz….
O zaman ne olacak.?
İnsanlar bir işe girebilmek için taşeronların emrine verecek.
Bu durumda…
Emek sömürüsü çoğalacak.
İnsanlar emeklerinin/ alın terlerinin karşılığını alamayacak.
Mutlu olamayacaklar…!
Oysa bu yığınların kente gelme nedeni ne ?
Mutlu bir yaşam sürmek.
Çoluk çocuğunu iyi bir okulda okutabilmek.
Kentin bu yoğunluğa hizmet vermesi mümkün değil.
Öyle ya…
Herkesin olduğu gibi…
Kentlerin de bir kapasitesi var.
Kentte ilk gelenler kendi işlerini kurdular.
Belli bir süreç geçtikten sonra kentlileştiler.
Arkasından gelenler de akrabaları sayesinde bir işe yerleştiler.
Bunların kentlerde okuyan çocukları da iş buldular.
O kadar…
Artık heryer doldu.
Beton binalar gözyüzüne doğru yükselmeye başladı
Pekala…
Yeni yerleşim alanları kurarsak ne olur.?
Yeni rant alanları oluşur.
Sınıf farklılığı kendini iyice belli eder.
Kentte nüfus yoğunluğu giderek artar.
İnsanlar mutlu olmak için yeniden çabalamaya başlar.
İyi fikir değil mi?
Ancak umulan olmadı…
Bir süre sonra insanlar geldikleri yere küstüler.
Küsme nefreti besledi.
Olanlar oldu.
Kentlerde şiddet birdenbire patlama noktasına geldi.
Kadın cinayetleri artı…
İşsiz erkek öcünü kadından almaya başladı.
Çaresizlik batağında kimliklerini kaybettiler.
Söylemek gerekirse…
Kentin paçavarları oldular…
Alev Alatlı’nın dediği gibi…
Paçozlaştılar…