Otokar, Eurosatory 2024’te araçlarını tanıtıyor

Otokar, Eurosatory 2024’te araçlarını tanıtıyor

Anadolu Ajansı
Yayın: 17.06.2024 16:37
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – Otokar, Fransa'nın başkenti Paris'te başlayan ve 21 Haziran'a kadar sürecek olan Avrupa'nın savunma sanayii fuarı Eurosatory 2024'e 7 aracı ve kule sistemleriyle katılıyor.

Şirketten yapılan açıklamaya göre, Koç Topluluğu şirketlerinden Otokar, Türk savunma sanayisini yurtdışında temsil etmeye devam ediyor. Yıl başından bu yana Brezilya'dan Endonezya'ya, Romanya'dan Suudi Arabistan'a kadar farklı ülke fuarlarına katılarak kara sistemleri alanındaki ürün ve kabiliyetlerini tanıtan Otokar, bu kez Fransa'da ürünlerini sergiliyor.

Şirket, Paris'te bugün kapılarını aralayan Eurosatory 2024'te, 7 aracı ve kule sistemleriyle yer aldı.

62 ülkeden 2 bini aşkın katılımcının yer alması beklenen fuarda, Otokar Türkiye'nin ilk ağır sınıf paletli insansız zırhlı aracı ALPAR ile hareket ve beka kabiliyetiyle farklı coğrafyalarda kendini kanıtlayan ARMA araç ailesinin yeni üyesi ARMA II'nin ilk kez dünyaya tanıtımını yapıyor. Otokar'ın Eurosatory 2024'te sergilediği diğer araçlar arasında ise COBRA II, ARMA 6×6, ARMA 8×8, TULPAR ve AKREP II yer alıyor.

Fuarda ayrıca, Otokar'ın EDGE Group ile ortak girişim şirketi olan Al Jasoor'un standında RABDAN 8×8 Zırhlı Tıbbi Tahliye Aracı'nı sergilenecek. Aselsan standında ise ARMA 8×8 Korkut Kuleli Alçak İrtifa Hava Savunma Sistemi Aracı sergilenecek.

– “Avrupa'nın kara sistemleri konusunda artan savunma sanayii ihtiyaçlarına en hızlı ve etkin şekilde cevap vermeye hazırız”

Açıklamada görüşlerine yer verilen Otokar Genel Müdürü Aykut Özüner, Otokar'ın 1990'lı yıllarda zırhlı araçlarını ilk kez Eurosatory'de dünyaya tanıttıklarını, bugün ise dünyanın sayılı kara sistemleri üreticileri arasında yer aldığını belirtti,

Özüner, dünya genelinde yaşanan gelişmeler ve tehditler nedeniyle yükselen savunma sanayii harcamalarının, kullanıcıların askeri fuarlara olan ilgisini artırdığını vurguladı.

Avrupa'nın en büyük savunma sanayii fuarlarından biri olan Eurosatory'de dünyanın dört bir yanından gelen mevcut ve potansiyel kullanıcılar ile bir araya gelme imkanı bulacaklarının altını çizen Özüner, “NATO standartlarındaki ürünlerimiz, ihtiyaçlara cevap verme ve teslimat hızımız, satış sonrası hizmetlerimizle global rakiplerimiz arasından sıyrılıyoruz. Otokar olarak Avrupa'nın kara sistemleri konusunda artan savunma sanayii ihtiyaçlarına en hızlı ve etkin şekilde cevap vermeye hazırız.” ifadelerini kullandı.

Özüner, şirketin yakın geçmişteki iş birliklerine de dikkati çekerek, şunları kaydetti:

“Ürün, teslimat ve satış sonrası alanlarında fark yaratan yetkinliklerimiz sayesinde, özellikle Doğu Avrupa ülkeleri için önde gelen aday üreticilerden biri haline geldik. Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Estonya Silahlı Kuvvetleri'ne 6×6 zırhlı araç tedariki için görevlendirildik. Teklif değerlendirme süreci devam eden Romanya’nın 4×4 zırhlı araç ihtiyacını karşılamaya hazır ve istekliyiz.” dedi.

– ” İki zırhlı aracımızı ilk kez Eurosatory'de dünyaya tanıtıyoruz”

Otokar Savunma Sanayii Genel Müdür Yardımcısı Sedef Vehbi ise NATO ve Birleşmiş Milletler'in kara sistemleri tedarikçilerinden Otokar'ın ürettiği araçların dünya genelinde birçok farklı görevde, iklim ve arazi koşulunda hizmet verdiğine değindi.

Vehbi, beş kıtada, 40'tan fazla ülkede 33 binden fazla askeri araçlarının görev aldığını vurgulayarak, araçların, muharebe koşullarından barış güçleri hizmetlerine kadar en zorlu arazilerde yüksek performans ve güvenlik sunarak, en kritik görevlerde ihtiyaç duyulan desteği sağladığını ifade etti.

Bugüne kadar dünyanın dört bir yanında sayısız görevde yer alan araçlarının kendilerini kanıtladığını, başarıyla adından söz ettirdiğinin altını çizen Vehbi, “Eurosatory'de yeni nesil araçlarla güçlü bir katılım yaptık. İki zırhlı aracımızı ilk kez Eurosatory'de dünyaya tanıtıyoruz. Silahlı kuvvetlerin robotik ve insansız kara aracı ihtiyacını karşılamak üzere geliştirdiğimiz ALPAR ve klasik muharebe koşullarının yanı sıra günümüzde sıkça rastlanan asimetrik tehditleri de göz önünde bulundurarak geliştirdiğimiz 8×8 zırhlı aracı ARMA II'nin sektörde yeni referans noktası olacağına inanıyoruz.” değerlendirmelerinde bulundu.

Vehbi, askeri araç tedarikinin yanı sıra kullanıcıların isteklerine uygun çözümler geliştirildiğini belirterek, şu açıklamalarda bulundu:

“Kullanıcılarımızın ihtiyaçları ve güncel tehditleri yakından takip ediyor ve silahlı kuvvetler ve güvenlik güçleri için optimum çözümler sunmak için çalışıyoruz. Sahip olduğumuz yetkinlikler ve kabiliyetler sayesinde kullanıcımızın ihtiyaçları doğrultusunda yerel üretim, teknoloji transferi gibi tüm seçenekleri sağlıyoruz.”

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

“Zeytin Ağaçlarının Ağladığı Yer” filminin hikayesine odaklandığı Filistinli gazeteci maruz kaldığı şiddeti anlattı

Anadolu Ajansı
Yayın: 26.06.2024 16:52
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – GÜLÇİN KAZAN DÖGER – İsrail askerlerinin sert müdahalesi sonucu 2012'de felç kalan ve doktorların iyileşme ihtimali vermemesine rağmen tekrar ayağa kalkmayı başaran Filistinli gazeteci Ashira Darwish, hikayesinin anlatıldığı Where Olive Trees Weep (Zeytin Ağaçlarının Ağladığı Yer) filminin Filistinlilerin travmalarına ve mücadelesine dikkat çektiğini belirtti.

İtalyan Zaya Benazzo ile Maurizio Benazzo'nun yönetmenliğini üstlendiği ve 6 Haziran'da gösterime giren belgesel filmde, Filistinli gazeteci ve terapist Ashira Darwish’le birlikte aktivist Ahed Tamimi, İsrailli gazeteci Amira Hass ve yazar Gabor Mate’nin tanıklıklarına ve görüşlerine de yer veriliyor.

Belgeselin ana karakterlerinden olan Darwish, çocukluk yıllarından itibaren maruz kaldığı İsrail şiddetini ve bununla mücadele etmek için geliştirdiği yöntemleri AA muhabirine anlattı.

İsrail işgaline dair ilk anılarının 9 Aralık 1987'deki Birinci İntifada dönemine ait olduğunu dile getiren Darwish, “O zamanlar Filistin'e yeni dönmüştük ve ben yaklaşık 4 ya da 5 yaşındaydım. İnsanların evimizin etrafında koşuşturduğunu ve askerler tarafından kovalandığını hatırlıyorum. Anneme hep 'Dedem nerede?' gibi sorular sorardım. Çünkü bir aile istiyordum. Ailemin yarısı Ürdün'deydi ve işgal nedeniyle onları görmemize izin verilmiyordu. Yani çok küçük yaşta benden bir şeyler alındığını biliyordum.” diye konuştu.

Darwish, İsrail ile Filistin arasındaki ilk barış çabası olan 13 Eylül 1993'teki Oslo Anlaşması'na işaret ederek, şöyle devam etti:

“Oslo anlaşması imzalanmadan önce kontrol noktaları görmüyorduk. Bu kadar güçlü değildi. Sonra Oslo oldu ve hayatlarımız değişti. Artık Ramallah’tan, Batı Şeria'dan arkadaşlarımız ziyarete gelemez oldu. Her yerde kontrol noktaları vardı. Dolayısıyla, hayat bize vaat edilen barıştan ziyade, cehenneme dönüştü. İlk günden itibaren İsraillilerin bu anlaşmayı yapma amacının, etnik temizliği daha da ileriye götürmek, bizi ayırmak, bizi izole etmek ve hayatlarımızı berbat etmek olduğu açıktı.”

– “Beni yakaladılar, dövüldüm, tüm vücudum morluk içindeydi”

Birinci Oslo Anlaşması'yla gelen kısıtlamaların aktivist yönünü tetiklediğine vurgu yapan Darwish, İsrail'e karşı 2000'de başlayan ve 2005'e kadar devam eden İkinci İntifada dönemindeki protestolarda aktif rol aldığını belirterek, “Protestolarda yaptığım şey slogan atmaktı. Herkes taş atardı ama o kadar uzağı vuramayacağımı çok erken fark ettim.” dedi.

İsrail askerlerinin sert yüzüyle bu protestolarda karşılaştığını söyleyen Darwish, ilk kez 16 yaşında gözaltına alındığını kaydederek, şunları aktardı:

“Hiçbir şey yapmamıştım, beni yakaladılar, dövüldüm ve El-Meskubiyye sorgulama merkezine vardığımda, tüm vücudum morluk içindeydi. İsrail askerleri baskı yaparak, beni tokatlayarak, hapishanede ve dışarıda dövülmediğime dair imza atmamı sağlamaya çalışıyordu. Sonunda 'Tamam, ne söylememi istiyorsunuz?' dedim. 'Sokakta düştüm ve size geldim' mi? 'Tamam, sokakta düştüm.' Bu cehennem çukurundan çıkmak için ne yapabilirsem diye düşündüm. Dehşet vericiydi. Bu ilk deneyimimdi.”

– “İkinci kez El-Meskubiyye gözaltı merkezine götürülmemek için dua ediyordum”

Batı Kudüs'teki El-Meskubiyye gözaltı merkezini “korkunç” olarak nitelendiren Darwish, 4 yıl sonra tekrar gözaltına alındığını belirterek, “Askerler beni kontrol noktasına götürdüğünde, orada oturmuş dua ediyordum, 'Lütfen beni El-Meskubiyye'ye götürmeyin. Beni başka bir yere götürebilir misiniz? Lütfen beni başka bir yere götürün.' Çünkü o yere geri dönmekten gerçekten çok korkuyordum. Kontrol noktasında alındım, soyuldum, gözlerim bağlandı ve aynı Rus kampına, El-Meskubiyye’ye götürüldüm.” ifadesini kullandı.

Darwish, 3 gün boyunca karanlık bir hücrede tutulduğunu aktararak, “Hiçbir şey görmemeniz, sadece onları duymanız için size kar maskesi takıyorlardı ve sorgucuya gidene kadar itip kakıyorlardı. (El-Meskubiyye’ye) İkinci kez girdiğimde 20 yaşındaydım ve korkunçtu. Ondan sonra da yıllarca travma yaşadım. Benim gibi ayrıcalıklı bir gazetecinin bu sorgulamada neler yaşadığını hayal edebiliyorsanız, 8-9 yaşlarındaki çocuklara neler olduğunu düşünebiliyor musunuz?” diye konuştu.

– “Tekerlekli sandalyede olma fikri benim için korkunçtu”

Batı Şeria'nın Ramallah kentindeki Nabi Saleh köyünde, İsrail'in su kaynaklarına el koyması üzerine, 2012'de düzenlenen protestolara katıldığını ifade eden Darwish, “Komutanlar bizi her hafta görüyordu. Böylece bu çok kişisel bir hal aldı. Slogan atarak ivmeyi koruduğumu görebiliyorlardı. Her hafta göz yaşartıcı gaza maruz kalıyorduk, dayak yiyorduk, köyde adeta terör estiriliyordu. O köydeki tüm çocuklar ya tutuklanmış ya da yaralanmıştı.” dedi.

Darwish, 13 Mayıs 2012'nin dönüm noktası olduğunu belirterek, “Komutan bana copla vurmaya devam etti ama beni durduramadılar. Sadece onların vurduğunu kayda alıyordum. Başımda bir şal vardı ve bir asker beni şalımdan çekti diğeri de bacaklarımı bıraktı. Böylece linç edildim ve boynum kırıldı. Yaralanma süreci, bunun vücudumda felce neden olduğunu anladığım zamanki kadar travmatik değildi.” diye konuştu.

Polis şiddetiyle omuriliği yırtılan Darwish, hiçbir doktorun bir daha yürüyeceğine ihtimal vermediğini söyleyerek, “Yurtdışındaki doktorlara da belgelerimi gönderdim ama herkes 'Oh, omurilik yaralanması, iyileşmez. Kopmuş.' diyordu. Ben bunu kabul edemezdim. Kabul etmeyecektim. Tekerlekli sandalyede olma fikri benim için korkunçtu. Başka yollar aramaya başladım.” ifadesini kullandı.

– “Öfkemi bırakıp tekrar yürüyeceğimi düşündüm, dua ettim ve 3 gün içinde yürüdüm”

Darwish, bu olaydan sonra manevi bir yolculuğa çıktığının altını çizerek, “Yaptığım ilk şey Allah ile tekrar konuşmaya dönmek oldu. Bunu yıllarca kesmiştim. İlk yaptığım şey Allah'tan yardım istemek oldu ve dedim ki Allah'ım senden yardım istemek dışında yapabileceğim hiçbir şey yok, bana yardım et ve hamdolsun etti.” dedi.

Çeşitli meditasyon yollarını da araştıran Darwish, iyileşme sürecini içsel yolculuğu ile başlattığına dikkati çekerek, şunları söyledi:

“Benim için en önemli şey nefret ve öfke bariyerini yıkmaktı çünkü ne zaman oturup meditasyon yapmaya ya da şifa güçlerimi harekete geçirmeye çalışsam başıma gelenlere çok öfkeleniyordum. Bağışlamanın bir noktasına ulaştıktan sonra nefreti, öfkeyi bırakabildim. Suçu başkalarına atmaktan, bunun neden benim başıma geldiğini sormaktan vazgeçtim. Sadece meditasyon yaparak ve sonucun istediğim gibi olacağını, tekrar yürüyeceğimi düşündüm, dua ettim ve (ameliyattan sonra) üç gün içinde yürüdüm.”

– “Şimdi sıra bizdeyse, yarın sizin sıranız olabilir”

Şu anda hem çocuklar hem de yetişkinler için travma iyileştirme çalışmaları yapan Darwish, “Sanırım en büyük motivasyonum insanlar, çocuklar. Şunu söyleyebilmek istiyorum, en ağır travmayı da yaşadıysanız, bu yolun sonu değil. Asla ama asla teslim olmayın. Asla hiçbir soruna teslim olmayın.” dedi.

Darwish, İsrail'in Gazze'ye yönelik devam eden saldırılarına da değinerek, sözlerini şöyle noktaladı:

“Vurgulamam gereken asıl şey, insanların artık uyanıp, hayatlarının her dakikasını, Gazze'deki soykırımı durdurmak ve özgür Filistin için çalışmakla geçirmeleri gerektiği. İsrail'in neler yapabileceğini biliyoruz. Sadece Filistinliler için değil, aynı zamanda kendiniz için, ruhunuz için, bu dünyada var olabilmek için mücadele etmek bir insan olarak göreviniz. Şimdi sıra bizdeyse, yarın sizin sıranız olabilir. Dolayısıyla herkesin uyanma ve bu şeytani Siyonist rejimin artık varlığını sürdüremeyeceğini anlama zamanı geldi. Bu dünyada herkes için yer var.”​​​​​​​​​​​​​​