Bir varmış bir yokmuş. Herşeyin bir var bir yok olduğu, kitapta bile yazarmış. İnsanlar kitabı okuyup, okuduklarını onaylar, şüphe de etmezlermiş. Doğrusu buymuş çünki. Birgün bir can daha gelmiş yeryüzüne. Epey badireli olmuş bu geliş, ama olsunmuş. Gelen cana herşey değermiş. Gördüğü ilk anda, annenin ruhundan sonsuz bir sevgi akmış bebeğe. Gelen cana Canan demiş. Sevgiliymiş gerçekten de.. Çok geçmemiş birşeyler ters gitmeye başlamış. Minik Gelen hastalanmış. Kendini sebep görmüş anne, koruyamadığına inanmış. Geleni geldiği yere geri göndermek istemiş. Yine aynı bedende, birlikte olmakmış emeli. Böyle hissettiği günlerin birinde, küçük bir ağaç fidanı çıkmış önüne. Öyle küçükmüş ki, fidandan ziyade Filiz denebilirmiş ona. Üzülme demiş Filiz, sen sebep değilsin, kaderiniz bu. İkinizin de tekamülü için, olan, olması gereken sadece. Kocaman yıllar almış iyileşmesi. İyileşmeye çalışırken minik beden, bütün zamanı kıyılarda geçmiş. Ölümle yaşamın birleştiği ince ve keskin kıyıda. Bir adım O TARAF, bir adım BU TARAF'ın' olduğu yermiş artık onun mekanı. Anne Geleni sıkı sıkı tutmuş, fakat bunun yeterli olmadığını o da biliyormuş. Çok yalvarmış Rabbine ; onu BU TARAF ta allıkoysun diye. Bildiği bilmediği tüm dualar dilindeymiş artık. İyileşmesi için, hekimlere götürmüş Geleni. Her gittiği doktor bir başkasını önermiş. Bir ona bir öbürüne derken, birlikte pinpon olmuşlar. Pinponluk Geleni tehlikeye atmak demekmiş. Vazgeçmiş anne, bildiğince ilerlemiş kendi yolunda, ama bildiği birşey de yokmuş. Bildiklerinin hepsi bilmediğine dönüşmüş. Onların yolları karanlıkmış, önlerini görmeleri mümkün değilmiş. Minik Geleni bir koluna almış anne, diğerini boşluğa uzatmış.Böyle yürümüş, burnunun dibini görmeden. Ne ki, ilerlemek herzaman mümkün olmamış, hatta çoğunluk iki adım öne bir adım geriye gitmek lazım gelmiş. Zormuş yani, yorucu ve yıpratıcı, taşlı topraklı çukurlu tümsekli dik bir yolmuş onlarınki. Çok düşmüş, çok kalkmış anne. Böyle zamanlarda, çoğunluk Gelen de kolundan düşer, O TARAF'a yönelirmiş. O TARAF'tan Geleni alıp, her defasında annenin koluna YARDIM EDEN koyarmış. Düşmekten yara bere içindeymiş annenin heryanı fakat gizlemeliymiş onları da. Kimse yaralarını görmemeliymiş, ins yaraları kanatmayı, üstüne oklar fırlatıp oradan vurmayı severmiş. Yorgunluktan bitapken, önüne bir ateş böceği çıkmış . Artık önünü az buçuk görebiliyormuş. Üstelik bu ateş böceğinin ELİ AÇIK, çok CÖMERT'miş. Gel seni birisine götüreceğim demiş, elinden tutmuş annenin. Birlikte uçup AY'a gitmişler. AY Gelene dokunurken, anneye gülümsemiş. Aferin demiş, onu güzel büyütmüşsün. Şaşırmış anne, daha önce kimse ona böyle şeyler söylememiş. Hatta Gelen hasta diye, kimileri onu beceriksizlikle suçlarken, kimisi de herşeyi fazla abarttığını söyler, hassasiyetine sinir olurmuş. Bazıları, Geleni herşeyin önüne aldığı için, bazılarıysa kadere engel olamadığı için suçlarmış. Tüm olan bitenin suçlusu oymuş. Söylenenleri ve de söylenemeyenleri duyar ama aldırmazmış anne. O çok önceden geçmiş, yolun o kısmını. Şimdi artık kalbinin derinlerinden biliyormuş ; Yaradanın en değerli armağanıymış Gelen. Ayın yüzü öyle aydınlık ve umutluymuş ki, annenin gönlünü büyük bir huzur kaplamış. AY annenin boş olan eline NUR'unu koymuş. Elinde parlayan AY'ın NUR''uyla, artık herşey daha kolaymış . Dik yokuşlu yol aydınlanmış. Yol değişmese de, onu görebiliyor olmak büyük lütufmuş. Artık çukurlara düşmek, tümseklere kapaklanmak yokmuş ! Yinede hayatın badireleri bitmezmiş, bitmemiş de. Ne yapsa ne etse, O TARAF, Gelenin dibinden ayrılmıyormuş. YARDIM EDEN bırakmamış onları, ihtiyaçları olduğunda yanlarında olmuş, gece ve gündüz. Gelen büyümüş, annenin kolundan aşağıya inse de, annenin bir eli hep üstünde olmalıymış. Günler günleri kovalamış. Zaman böyle akarken, ansızın kötü bir sürpriz olmuş. Bir kez daha yolları kararmış, ışıkları her nedense sönmüş..Annenin elindeki NUR yok olmuş.Öyle alışmış ki yolunu görerek yürümeye ; karanlık günlerinde, karanlıkla baş etmek için geliştirdiği teknikleri unutmuş anne. Üstelik şimdiki karanlığı Gelende fark ediyor, korkuyormuş. Anne demirden ayakkabılar giymiş ayaklarına. Işık için, heryere heryere gitmiş. Çalmadık kapı bırakmamış, fakat bütün kapıların ardı da karanlıkmış. Derde derman neymiş, öğrenmek için okumuş anne . Okumuş okumuş okumuş bulamamış. Çaresizlik hissetse de, çaresizlik diye birşey yokmuş, Allah varmış. Bir zaman sonra, karanlıkta Gelenle yol almaya çalışırken, simsiyah gökyüzünde bulutların arasından cılız bir ışık sızıntısı belirmiş. Kanatlanıp bulutların ardına uçmuşlar.. İlerledikçe büyüyen ışığın, derdine derman olduğunu sezmiş anne. Sonunda, kocaman bir dolunAY çıkmış ortaya. Bu AY, önceki tanıdık bildik AY'dan farklıymış. KOR'dan bir alevmiş ışığı, ruhu da aydınlatan. Bir kez daha ışımış yolları. Tümsek, çukur, taştan oluşmuş hayaletler görünür olup gerçek cismine kavuşmuş. Gelen rahatlamış, sakinleşmiş, artık gördükleriyle mutlu olabiliyormuş. Görmek ne çok, ne çok önemliymiş.Çok şükürmüş. Annenin yolculuğunda, Geleni tedavi eden ; YARDIM EDEN olan, Memleket Partisi milletvekili, çocuk doktoru Hüseyin Avni Aksoy'a, ateş böceği Fizyoterapist Semiha Ural Çavdar'a, AY ın verdiği NUR olan, Bodrum Acıbadem Tıp Merkezinde, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon doktoru Aynur Metin Göksel'e, tekrar kararan yolu aydınlatan, Ankara Memorial Hastanesi göz hekimi Prof.Dr. Mustafa Koray Gümüş'e kalpten teşekkür ederken, önümüzdeki pazar günü için tüm annelere ve Gelenlerine sağlıklar diliyorum. Not: 13 Mayıs cumartesi günü saat 10 da star TV, Burcu ile Hafta Sonu programı ; Prof.Dr. Mustafa Koray Gümüş tarafından, göz sağlığımız ile ilgili güncel bilgileri bizlerle paylaşacak. Hepimize iyi seyirler. Sevgilerimle,