Avatarı
Haber Merkezi kaleminden...

Niçin Bu Şehirde Yaşıyorum…!

Haber Merkezi tarafından
15 Şubat, 2016 08:32 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:15
A+ A-

Niçin Bu Şehirde Yaşıyorum…!

Anlam bütünlüğü ileyaşamın sürekliliği arasında bir ilişki vardır. Dengeler bu ilişkiyi kurar ve belli bir düzene koyar. Bu durumun değişmesi kişilerin üstlendiği rolleri alt üst eder. Yeni ilişkilerin kurulmasını sağlar. Şehir insan ilişkileri de buna benzer. Yaşamın sürekliliği gibi.. Birbirini tamamlayıcı özellik taşır. Şehre ait değerler ile insan yaşamını anlamlaştırmaya çalışır. Bu durum çevre ile bütünleşmeyi ve uyum sürecini sağlar. Ve sürekli anlam yükler. Kişi böylece sosyo-kültürel ortamda kendini geliştirmeye başlar. Ünlü eleştirmen Hilmi Yavuz bir yazısında şehir-insan ilişkisi üzerinde durur. Yaşadığı şehir ile ilgili olarak kendisine şu soruyu yöneltir… “Niçin bu şehirde yaşıyorum “… Şehrin nereye giderse gitsin kendisini takip ettiğinden yakındı. Ve ekler: “Benim için bu şehirde yaşamanın hiçbir anlamı yok artık… Anlam yoksunu bir şehir burası… Ne tarihiyle,ne doğasıyla ne de insanıyla bir süreklilik ve devamlılık göstermeyen bu şehre anlam yüklemek safdillik olur “ der… Evet… Herkesin oturduğu şehri bu açıdan bilinçli bir şekilde sorgulaması gerekiyor. İnsanların yaşadığı şehirde araması gereken ilk husus anlam bütünlüğünü aramak olmalı.. Çünkü bunu sağlayamayan şehirlerde bir keşmekeşlik göze çarpıyor. Her kafadan bir ses çıkması bunun ilk belirtisi olarak kabul edilebilir. İnsanların çıkarları için birbirini çok kolay üzebilmesi işin diğer bir yanını oluşturur. Bu arada olan şehirlere olur tabi ki.. Çünkü kendine özgü doğalarını kaybederler. Düzensizlik ve biçimsizlik kol gezmeye başlar. Albeni diye bir şey kalmaz… Günümüzde şehirleri anlam yitikliğine iten birçok etken var. Bunları çok iyi saptamak gerek. Her şeyden önce… Şehirler fevkalade nüfus almaya başladı. Oranın yerlisi deyişini ve kültürünü ortadan kaldırdı. Anlam bütünlüğünü sarsan,deprem etkisi yapan birinci neden bu… Rahmetli Çetin Altan,1980’ler de hızlanan ve kentleri altüst eden bu dönüşüme “yeni köylülük” demişti… Şimdi bu süreç tamamlandı. Sosyolojik açıdan yeni köylüler,yeni kentliler olarak yaşadıkları yerleri biçimlendirdiler. Kentlerin yeni efendileri olarak kuralları birbir değiştirdiler. Dünyaya kendi pencerelerinden bakarak düzen vermeye başladılar. Bu arada… Kentlerin yeni sahipleri tarihle de hesaplaşmayı unutmadılar. Eskiye ait ne varsa eleştirdiler. Eski yapıları yıktılar. Yerlerine estetik değeri olmayan kitle karargahı görüntüsündeki apartmanları gökyüzüne doğru sıraladılar. Bitti mi? Tabi ki bitmedi. Kendileri için yeniden tarih ürettiler. Değer yargılarını tamamen değiştirdiler. Öyleyse… Artık kentleri ve onların yeni efendilerini anlamak için yeni kavramlar bulmak zorundayız. Çünkü yaşam alanları eskisi gibi tanıdık değil artık…!

Bizi sosyal medyadan takip edin