Hayat denilen şey basit düşünceler üzerine kurulu… İnsanlara sunduğu olanaklara bir bakınca bunu anlıyorsunuz. İşi zorlaştıran bizleriz. Bizlerin aç gözlülüğü… Güzellikleri görmemezlikten gelme inadı… Yaşamı hep kendi cephemizden görme çabası… Bencillik…. Hırslarımız… Ve önlenemez tutkularımız. Savaş ve barış arasında gidip gelmeler. Neyi tercih ediyoruz.? Savaşı… Sonra… Hayatı kendimize zehir ediyoruz. Dünyayı yıkıma getiren düşünceleri sürekli besliyoruz. Ne için… Güçlü olmak için. Ya insanlık… Onların ızdırapları, hüzünleri, çileleri… Şimdi yaşamı anlamlı kılmak için farklı bir öneride bulunalım. “Olup bitenlere fazla kafanı takmayacaksın”… “Hayatın tadını çıkarmaya bakacaksın.” Bunları bir yapalsek… Ne kadar güzel olurdu değil mi? Sorun yok… Sadece yaşamdan tat almak var. İşte hayat bu… Bunu amaçladığın sürece sorun yok. Durup , durduk yerde sorun çıkarmak Hayatı zorlaştırmak. Sinirlenmek.. Bağırmak… Hiddetlenmek Ve etrafa zarar vermek… Olacak şey mi?... Öyle ya; Devletler neden savaşır ki… Neden insanlar birbiriyle kavga eder ki… Neden birbirlerine yaşam hürriyetini ellerinden almaya çabalarlar ki.. Neden….. Neden acımasızlaşır insanoğlu… Oysa… İnsanı insan yapan içindeki yaratılış sevgisidir. Birey bu gerçeği özümsemeli ve ona göre hareket etmelidir. Eğer bunu yaparsa hayat bir anlam kazanır. Sevgi mutluluğu besler hale gelir. Evet hayat denilen şey…. Bir anlamda farklılıkları kabullenmeyi ve sevmeyi bilmeyi gerektirir. Kin ve nefret duygularından arınmak insanlaşmak demektir. İnsanlar kirlendikçe… Hayat denilen şey… Hamalın sırtındaki yük gibi ağırlık yapmakta… Ve hepimizi ezmekte,yaşamı anlamsızlaştırmaktadır. Yaşarken bu yükü taşımak… İnsana ve insanlığa reva görülmeyecek bir cezadır.