Kentlere karşı bizleri duyarlı olmaya zorlayan bir takım sorumluluklarımızın olduğunu asla unutmamamız gerekir… Bir kent kurmak ve yaşanılır kılmak o kadar basit durum olmasa gerektir. Kentlerin tarihlerini incelemeye başladığınızda bu durum kendiliğinden ortaya çıkar. Gerçekten de… Bir kente hayat veren ana damarlar vardır. O damarlardan akan kanların bazen türdeş olmadığına tanık olursunuz. Niceleri gelmiş, niceleri geçmiştir. Onlar; öykülere, tarih kitaplarına konu olacak kadar kudret sahibi olmuşlardır. Bu öykülerden bazıları ilgi çekmiş, bazıları ise sessiz derinlikte sırasını beklemiştir. Tarihçinin belgeleri konuşturacağı o günü iple çekmiştir. O nedenle tarihle insanlığın yüzleşmesindeki güçlük bundan kaynaklanmaktadır. “Yalan söyleyen tarih utansın “ deyişi bu gerçekliğin kitap adlarına konu olmuş yansımasıdır. Kentleri günümüze ulaştıran gerçek nedir? Ruhlarıdır demek yanıltıcı olmaz. O ruhu canlı tutan ise o kentin yaşayanlarıdır. Kent insanı, insan da kenti bütünler. Bu bütünleşme daha doğrusu alış veriş tarih yapan süreci başlatır. Kentin mekanındaki yapılar, anıtlar, heykeller o tarihin belgeleridir. Belgeler kentlerin kimliğinin aynasıdır. Bunlara baktığımızda kendimizi görür gibi oluruz. Duyarlılık ve değer bilme… Kentlerin haz duydukları ve önem verdikleri iki sözcüktür. Kentler bu iki sözcükle var olurlar… Değer kazanırlar… Kendilerini belli ederler. Bazı bakış açılarına hasretlik duyarlar. Sevgiyi kendi bağrında ilkeleştiremeyen ve gelecek kuşaklara aktaramayan kentlerin atılım yapmaları söz konusu değildir. Toprak güzelleşmek için fidan ister,yeşillik ister. Kentler de gelişebilmek için sahiplenilmeye/değer üretmeye önem verirler. Üretken kentler bilirler ki buna başaramayanlardan her zaman daha üstün durumdadırlar. Yaşama daha güvenle bakarlar… Geleceği büyük bir keyifle kucaklarlar… Kentler ve insanlar… Birbirlerini tamamlayan iki bütündürler. İnsanların içinde yaşadıkları kente karşı bir takım sorumlulukları vardır. Her aile,her çocuk gibi kentlerde gelişebilmek için sahiplenilmek ister… Kent gelişiminin zorunlu kıldığı doğal bir istektir bu… Ne verirseniz onu alırsınız… Ne ekerseniz onu biçersiniz… Yaşam kendi ilkesini kendisini böylece ortaya koymuş olur. Bunları yapmazsak ne mi olur? Kent, kimliğini ortaya koyamaz. Gelişme gösteremez. Bu noktada sorumlular aranmaya başlanır. İstenmeyen durumlar yaşanır. Sorumsuzluk duygusu kenti gölgeler… Geleceği çıkmaza sokar…!