KARABATAK

KARABATAK

Yayın: 15.11.2023 10:14
Paylaş:
A+ A-

Ne kadar kötü bir ismi var değil mi. Kara ile başlaması ilk anda  söyleyeceğini söylüyor zaten. O da bir birleşik kelime ve karanın   arkasından gelen batak  her türlü negatifliği bünyesinde barındırıyor. Oysa ifade edilmek istenen bu değil. O sadece bir kuş cinsi. Siyah bir kuş olduğundan ona kara demişler, tıpkı karga gibi. Karga da bir birleşik kelime olsa gerek. Esas hali kara gaga olmalı. Zamanla kullanımda karga olmuş. Melis de kelimeleri böyle küçültüyor. Şömine yanıyoru şömünüyor, hiç anlamamı hiçmam, enişteyi eniş şeklinde söylemesi gibi daha bir çok kısaltmalar var dilinde. Onun bu kısaltmaları  büyük ölçüde konuşma zorluğu   yaşamasından kaynaklı.  Bizlerin kullandığı böyle kısaltılmış kelimelerse, kolaya kaçmak nedeniyle yuvarlamadan kaynaklanıyor olsa gerek.. Ördek ebatlarında, siyah tüylü, hem karada hem suda yaşayan bir kuş o. Ayakları perdelilerden. Uzunca  bir gagaya sahip,  daha çok  balıklarla beslenen, beslenme zevki olan bir kuş. Bu özelligi ile keyif erbabı da denebilir bence !

Balık tutmada hünerli olmasının evrimsel gerekçeleri var. Gagasının ucunun çengelli olması, ona olta özelligi katmış. Çok uzaklardan;  yukarılarda  uçarken, su içindeki balıkları tespit eden, keskin görüşlü gözleri var.. Üstelik bu gözler, su içindeki görüş netliğini sağlamak amacıyla, gerekli olan optik değisikliği  yapabilecek niteliklere de sahip. Yaradanımız  onun gözlerine, havaya ve suya ayrı ayrı adapte olabilen, optik görüş özellikleri vermiş. Çok derinlere dalabilecek hızda uçabilmesiyle de, 45 metreye  kadar inmeyi becerir olmuş. Böylelikle ismindeki batak özelliğini kazanmış.Tüm bunların yanında tatlı sularda olduğu gibi, denizde de yaşayabilme özelliğine sahip çünki içtiği suyu deniz tuzundan ayrıştırıp kullanabiliyor. Oldukça hünerli bir kuş yani ! Hünerlerine şapka çıkarabiliriz !

Karabatağın, ne çok üstün meziyetleri varmış değil mi? Bu özellikleri bilinmediği gibi, biraz gözden sürme edilmiş bir kuş cinsi olmuş  o. Öyle olmasının sebebi  onu güzel bulmayışımızdan ileri geliyor. İnsan güzele meyleden bir canlı. Muhtemelen sesi de güzel değildir…Bari sesi güzel olsaydı, oradan yırtardı, bülbül misali. E böyle de olmayınca kimse onu iplememiş. Yine de;  dalıştaki üstünlüğü dikkat çekmiş olmalı ki, uzun süre ortada görünmeyenlere, nereye kayboldun karabatak gibi denir. Ne de olsa derinlerden yüzeye çıkmak zaman alır !

Kimi zaman duygularımızı  derin yaşadığımızda, bizlerin de  yüzeye çıkması zaman alabiliyor. Karabatakta olduğu gibi, diplerde bir balık ödülü de yoktur bizlere. Issızlık ve karanlık vardır. İnsanın ışık kadar karanlığa da ihtiyacı olmasaydı, gece ve gündüz yaratılmazdı. Ruh, kimi zaman kör karanlık ister.  Toprak altına girmişçesine zifiri arzular. Huzuru, bir süreliğine karanlıkta ve yalınlıkta bulur. Ruha istediğini vermek gerekir. Onun isteklerini, başım gözüm üstüne şeklinde karşılamak lazımdır. Boşuna bir şey istemez çünki o. Her istek  bir amaca hizmet eder. Amaca hizmetten gayri,  neyin önemi vardır ki yaşamımızda.  İnsan ömrü bir  amaca hizmet ettiği ölçüde anlam kazanır…

Karabatak kelimesini layığı ile hak eden coğrafyaların varlığını, yazının sonuna sakladım. Buraları ; çevre kirliliğinin had safhasını solladığı, nadide yerlerdir. Maalesef Karabük bu yerlerin başını çekiyor. Demir Çelik fabrikasının  ve haddehanelerin çevreyi kirletmesine duyarsız kalındığı gibi, bu kirlilik yetersiz görülüp yanına birde çimento fabrikası yapıldı ama yetmedi, bu da yetersiz görülerek birde  Marzinc geri dönüşüm.fabrikası açıldı. Tüm bu fabrikaların hiç birisinde baca filtresi yok !!!  Zonguldak Kara Elmas Üniversitesinin yaptığı bir çalışma çevre kirliliğinin boyutlarını araştırmış. İnternette bulabileceğiniz bir çalışma bu. Karabükün toprağında bulunan ağır  metaller tespit edilmiş. Buna göre, 80 km çapında kalan bölge dahilinde toprak kirli. Toprak kirliyse elbette su da kirli, havayı söylemeye ise gerek var mı  bilmiyorum? Ağır metallerin sağlığımızı nasıl tahrip ettiği biliniyor. Kanser ve her türlü otoümmün ( bağışıklık bozukluğu ) hastalıklar bizlerle ! Maalesef kızım da bundan payını almış durumda. Troidinde nodülleri var ve daha önce de paratroid nodülü nedeniyle ameliyat olmuştu. Paratroid nodülünün sebep olduğu yan etkiler nedeniyle de, dört kez gözünden ameliyat oldu. Son kontroller gösteriyor ki, bir paratroid nodülü daha varmış ! Henüz ameliyat safhasına gelmemiş durumda. Bu nedenle, en kısa zamanda karabataklığı tescillenmiş bu yeri terk etmemiz gerekiyor. Hemen gidersek, bir ameliyattan yırtma ihtimalimiz olur ümidindeyim. Belki mevcut durumu muhafaza edip ilerlemeyi durdurabiliriz. Bundan sonraki hayatımızda, buraya ancak misafir olarak gelebiliriz noktasına gelmiş durumdayım. Oysa ki bu kışı burada geçirip; planladığım bazı  işleri gerçekleştirecektim. Her şey nasiple elbette, ama   nasip değilmiş demek de istemiyorum.  Öyle hemen vazgeçenlerden değilimdir ben. Vazgeçmezsen Allah birgün verir bilirim !  Burada yaşayanlar olarak, seçimlerde oylarımızı kullanırken, birinci önceliğimiz, mevcut tüm fabrikalara baca filtresi takılmasını proğramına almış kişiler olmalı. Aksi takdirde bu KARABATAK  her birimizi içine çekip yutmaya devam edecek. Buradaki KARABATAĞI kurutmayı amaçlamış siyasileri  olmazsa olmazımız yapmazsak, karabatağın içine gömülmek kaçınılmaz sonucumuz oluyor.

Sevgilerimle

Yorumlar

  1. Nur

    Umarım sesini duymuşlardır. Muthiş bir yazı olmuş. Kalemine, yureğine sağlik

Bir Yanıt Yazın Yanıtı İptal Et

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Arıcılıkta 50 yılı geride bırakan emekli öğretmen, bilgilerini yeni nesillere aktarıyor

Anadolu Ajansı
Yayın: 20.05.2024 08:00
Paylaş:
A+ A-

KARABÜK (AA) – ORHAN KUZU – Karabük'te yaşayan emekli öğretmen Ahmet Çetin, öğretmenlik yıllarında başladığı arıcılıkta yarım asrı geride bıraktı.

Eflani ilçesi Gökgöz köyü Topuzlu Mahallesi'nde arıcılık yapan 74 yaşındaki Çetin, Bolu Erkek İlköğretmen Okulundan 1969'da mezun oldu.

Anadolu'nun çeşitli illerinde öğretmenlik yapan Çetin, 1974'te Eflani ilçesinin Karlı köyü ilkokulunun bahçesinde arıcılığa başladı.

Öğretmenlikten 1995'te emekli olan Çetin, arıcılık faaliyetlerini sürdürdü.

Çetin, 50 yılı geride bıraktığı arıcılığın yaygınlaşması için 18 yıldır il ve ilçe tarım müdürlükleri ile halk eğitim merkezlerinde düzenlendiği kurs ve seminerlerle katılımcılara teorik ve pratik bilgiler aktarıyor.

– “Arılar tarımın olmazsa olmaz yardımcı aktörleridir”

Ahmet Çetin, AA muhabirine, arıcılığa başladığı yıllarda öğretmenlerin ya hindi yetiştirdiğini ya meyvelik kurduğunu ya da arıcılık yaptığını söyledi.

O yıllarda daire amirleri ve müfettişlerin köy okullarındaki öğretmenleri üretim yapmaya teşvik ettiğini aktaran Çetin, “Üreticilik yapan öğretmenler yazın okulları terk etmezler, bahçede üretim yaparken okulun tesislerini geliştirirler, örnek çalışmalar yaparlardı. O ortamda başladık. O gün bugündür 50 yıl geride kaldı.” dedi.

Çetin, o yıllarda arıcılığı geleneksel yöntemlerle yaptıklarını anlatarak, şöyle devam etti:

“Daha sonra bilimsel verilere ulaşabilmek için seminerler, kurslar, arıcılıkla ilgili kitap ve yayınlara ulaşmaya çalıştık. O gün bugündür devam ediyoruz. 2004'te Karabük Arıcılar Birliğini kuruncaya kadar el yordamıyla kendi kendimizi geliştirdik. Arıcılar birliğinin örgütlenmesiyle birlikte bilimsel verilere ulaşmak çok daha hızlı oldu. Tartışmalara, ulusal ve uluslararası düzeydeki kongrelere ve sempozyumlara katıldık. Birikimlerimizi paylaştık, uzmanları dinledik. Onların bilgilerinden faydalanmaya çalıştık.”

Bugün Türkiye'de arıcılıktaki standartların yükseldiğini dile getiren Çetin, Türkiye'nin bal veriminin arttığını, ülkenin yıllık bal üretiminin 100 bin tonu geçtiğini kaydetti.

Çetin, tarımsal ilaçlama ve çevre kirliliğinin olmadığı bölgenin arıcılık için elverişli olduğuna işaret etti.

Arıcılığa 50 yıldır katkıda bulunmaya çalıştığını belirten Çetin, daha çok kişinin bu alana yönelmesi ve bu faaliyeti bilimsel veriler ışığında yapması için kurs ve seminerler düzenlediğini anlattı.

Çetin, uygulamalı eğitimlerin olumlu yansımalarının görüldüğünü aktararak, gerek arı hastalıklarının azalması gerekse bal verimindeki artışların buna bağlanabileceğini söyledi.

Arıların önemine değinen Çetin, “Arılar tarımın olmazsa olmaz yardımcı aktörleridir. Arıların olmadığı yerde tarımsal verim olmaz. Arıcılık yapan genç kardeşlerimiz aslında doğrudan tarımsal üretimin de artışına katkı sağlamış oluyorlar. Arıcılığa meraklı olan genç arkadaşlarımızı kutluyorum.” diye konuştu.

Çetin, arı sağlığına zarar verecek kontrolsüz tarımsal ilaçlamaları doğru bulmadığını vurgulayarak, “Üreticilerimiz aslında fazla ürün almak amacıyla bu tür çalışmalara giriyorlar ama bir taraftan da arı sağlığını bozan bu tür ilaçlar aslında tarımda verimi düşürüyor.” dedi.