Karabük’ün bugünkü ruh halinin geçmişle hiçbir bağlantısı kalmamış durumda. Tarihsel ortamın sürekli değişmesi bunda en büyük etkeni oluşturuyor. İnsanlar şimdilerde geleceklerinden endişeleniyorlar. Gençlerde bu durum daha belirgin biçimde görülüyor. Bu geçmişte kentimizde hiç görülmemiş bir husus.. Ne olacağız sorusu şimdilerde hep kafaları kurcalıyor. Tabi bu düşünce kaygıyı tetikliyor. Üniversitelerin çoğalması,günümüzde gençler adına hiçbir sorunu çözmüyor. Sadece olacakları erteliyor. Ruh hallerini etkileyen en önemli husus; toplum olarak üretici durumdan tüketici duruma düşürülmemiz. Geçmişe baktığınızda Karabük üretici bir kenti idi. İşçi ve emekçi kenti idi. Küreselleşen dünya ,hızlı liberalleşme süreci ile birlikte Karabük’ü bitirdi. Karabük artık emekçi ve değer üreten bir kent değil. Sürekli tüketen ve gerileyen bir kent görüntüsü sergiliyor. Böyle bir ortamda ruh hali kenti moral ve motivasyon açısından etkisizleştirir. Bu çok önemsenmesi gereken bir durumdur. İnsanlar önce köyden çeşitli bahanelerle kente göç ettirildiler. Önce köylerde üretim durdu. Kente göç eden insanlar,yaşamak için iş bulmak zorundaydılar. En düşük ücretle buldukları işlerde şöyle ya da böyle çalışmaya başladır. Karın tokluğu onlar için kente uyum göstermenin en büyük mükafatı idi. Bir süre sonra kent, istihdamda doygunluk yaşamaya başladı. Artık düşük ücretle de iş bulmak imkansızlaştı. İşte kentin ruh halini bozan yapılaşma böylece başladı. Sormak gerekir. Kente gelmiş,nüfusu artırmış,kalifiyesiz nitelikte bu insanlar şimdi ne yer,ne içerler.? Onlara kimler sahip çıkar.? Zaman zaman yerel gazetelere de yansıyan çirkinliklerin,kötülüklerin,fenalıkların ve hatta intiharların nedeni bu durum değil midir? Kim ne derse desin. Ortada bir gerçek var… Tüketen toplum giderek tembelleşir. Yapacak iş bulamadığı için dedikodu yapmaya başlar. Ortaya bir değer koyamaz. Laflazanlık edebiyatı başlar. Kendi kendini kandırmaya başlar. Sorunları akıl ile değil kavga ile çözmeye başlar. Öze değil biçime önem verir. En önemlisi de zamanın önemini kavrayamaz. Atı olan Üsküdar’ı geçince de… Nerede hata yaptığını anlamaya çalışır. Ama geçmişi bilmediği için… İçinde bulunduğu durumu bir türlü çözümleyemez.