Avatarı
Bölgenin Sesi Gazetesi kaleminden...

LÂKABİSTAN

Bölgenin Sesi Gazetesi tarafından
09 Mayıs, 2023 16:05 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:05
A+ A-

LÂKABİSTAN

Bir köy çocuğuyum ben. Batı Karadeniz'in nispeten sıcak yazlarını ilkokul-ortaokul-lise zamanlarımda köyde geçirirdik.  Sanki semestr ve yaz tatili, o zamanlar (80'ler) daha uzun gelirdi bana. Okula döndüğümde çoğu matematik içerikli konuları, tekrar etmediğim için unuturdum. Geriye ve artırımlı saymalarda son derece zorlanırdım. Her köylü çocuğun yaşadığı bir sıkıntıymış meğer bu unutmak. “Köyde n'apardın?“ diye soracak olursanız, unutmadığım şeyler de var: Yazın; güzün yani; buğday ve arpa tarlalarını, bağ-bahçe bostanları ve öküz arabalarını –bildiğimiz kağnıları-, toplanan ekinlerin harmana taşınışını ve buğdayı samandan ayırmak için yapılan patoz merasimlerini ve samanlık doldurma günlerini hatırlıyorum çoğunlukla. Eski fotoğraf albümlerimizde ulaşabildiğim en küçüklük fotoğrafım altı aylıkken çekilmiş. O zamanlar karlı bir harmanda annemin kucağındayım. Babaannemle birlikte onun kardeşi Döndü Teyzemin de yer aldığı, benim atın üzerinde kurulmuş göründüğüm ve o zaman uzun saçlı olan Ahmet Amcamın kucağında çekilmiş atraksiyonlu fotoğraflarım da yok değil. Köy hayatına ve insan ilişkilerine dair de unutamayacaklarım da var elbet. Kırsal kesimde, hele de Karabük-Çankırı-Kastamonu-Bartın civarının değişik bir insana hitap etme şekli ve tarzı vardır. İsimler pek kullanılmaz. Genelde lâkaplarla hitap edilir, çağrılır ve konuşulur. Mesela; bizim  Ovacık Sülük Köyü'ne bağlı Dereköy'de, bir Papandreu, bir Çörçil, bir SeydAli, bir Nazmı Ağa, bir Maraz Ağa, büyük dedem Hâşim Ağa, bir Kâsım Ağa, bir Kâmil Ağa, bir Mehmet Ağa (Goca Gafa), bir İsmail Ağa (Cin İsmayıl ya da Berduş), Hacıgillerden Mustafa Ağa, bir Şabancuk vb. lakapları işitebilirdiniz. Şu an köyümüzün bol lâkablı bu kadrosu yok maalesef. Hepsi rahmetlik oldular. Bahsettiğim gibi, “Ağa“ları çok olan köyümüzde, hiç de ağalık rejimi diyebileceğim bir ortam da yoktu. Örneğin, baba tarafımdan dedemin lâkabı "Müdür"dü. Lâkin kendisi hiçte bile bir yerde müdür falan da değildi. Demir-Çelik’ten emekli olduğunu biliyorum. Zamanında öyle hitap etmişler, öyle kalmış demek ki. Anne tarafımdan dedemin de Sadık dedem olduğunu biliyorum. Onun da lâkabı “Satuk“ imiş. Annem hiç görmemiş babasını. Rahmetlinin elimizde flu şekilde çekilmiş bir tek fotoğrafı var. Bana da, ona çektiğimi çok sık söylerler. Satuk Dedemin iki de küçüğü var. Birisi “Efe“ lâkablı Amcam ve rahmetli Hacı Hasan Amcam. Gelelim büyükannelere: Birisi: 1899 doğumlu Şakir Ballar Dedemizin kızı, babamın annesi Yürekverenli Fatma Ballar; nam-ı diğer: Ferükçe. Diğeri ise, onun kardeşlerinden, annemin annesi Eminecük. Biri Sülük’te diğeri Safranbolu’da edebi istirahatgahlarındalar. Bizde teyze çok; Şadiye ve Aysel Teyzelerimi de unutmadan ekliyorum. Nur içinde yatsınlar. “Nur içinde yatsınlar“ diyebileceğim 5’li büyük teyzelerimin iki erkek kardeşleri de var. Biri Gara Şükrü, diğeri ise Gara Mehmet. Babamlarla beraber “Avcı“ olduklarını ispatlayan fotoğrafları da albümüzdedir bu büyük dayılarımın. Aramızdan ayrılan son kişiler de hayattalarken sıkça görüştüğümüz, amcam Ahmet (Ehmetcük), bir diğeri de babamın dayıoğlu: Kara Şahin. Mekanları cennet olsun. Yaşayan amcalarım ise; GocaErcep ve Niyazicük. Ve pek tabi babam, Müdürün oğlu Satılmış. (Köydeki Satılmışlar, büyük ve küçük diye de ayrılıyor bu arada.) Ha unutmadan, kendimi de bir “Satılmış“ olarak bu listeye ekleyebilirim, sevgili dostlar. "Oh dayım, bürcük dayım" diye söylendi adam. Diğeri de şöyle cevapladı: “Özledik onları.“ Sözü bitirirken ben de diyorum ki: Meğerse biz kocaman bir Lâkabistan’da yaşamışız, öyle değil mi?

Yorumlar

  1. Ahmet Aydın

    Ümit senden Allah razı olsun hem güldürdün hem huzunlerdi din geçmişi hatırlattığın için güzel bir yazı

Yeni yorumlara kapalı.