RİTİM DUYUSU, HÜSEYİN İLERİ VE MUSTAFA SANDAL

RİTİM DUYUSU, HÜSEYİN İLERİ VE MUSTAFA SANDAL

Yayın: 17.04.2023 12:38 |Güncelleme: 21.09.2023 14:50
Paylaş:
A+ A-

Eskiden, Türk Sanat Müziği konserlerinde, saz heyeti takdimlerinin sonuna gelince, darbuka çalan kişi olarak, “ve ritim saz Hüseyin İleri ” denilirdi. Biliyorsunuzdur belki, kendisi Mustafa Sandalın dedesi oluyor. Saz heyetindeki bir çok müzisyenin ismi hafızalarda kalmazdı, fakat son söylendiği için olsa gerek Hüseyin İleri ismi akılda yer ederdi. Müzikteki ritime en belirgin katkıyı darbuka verdiği için, ona ritim saz denmiş olsa gerek, yoksa diğer enstromanların ritmi yok değil elbette. Ben okurken ; Hacettepe Türk Sanat Müziği Korosunun saz heyetindeydi Hüseyin İleri. Genel olarak, güler yüzlü, neşeli, pozitif mizaçta, biraz kilolu bir insandı. Allah rahmet eylesin. Sanırım güzel olan herşeyin hakkını veriyordu, elbette güzel yemeklerinde. İzlediğim kadarıyla, ürettiği müziklerde, ritime büyük önem veren torunu Mustafa Sandal’ın da benzer bir mizacı var. İsmini duyunca, insanın aklında canlanan, onun gülümseyen yüzü oluyor.

Yemek yiyerek açlığını gidermek eylemi, insanın önemli tatmin duygusundan birisi. Yemek yemek sadece açlığını gidermek değildir. Kuşkusuz işin birde psikolojik boyutu var. Doymak sakinleşmemizi, gevşememizi, rahatlamamızı sağlar. İnsanlar açken daha sinirli, asabi olur. Yiyecek alış verişi yapmasak dahi ; alınanlar kıyafet yahut ev eşyası bile olsa, açken daha çok alım yaparız. Belki de bedensel açlık, bir miktar ruhsal açlığa da neden oluyordur. Böyle düşünmemin nedeni mutsuz olduğumuzda, daha çok alış veriş yapıyor olmamız ve daha çok yemek yememizdir.

Acıktığımızda, hemen herzaman, ne bulursam yerimden ziyade, canımızın istediğini tercih etmek isteriz. Canımız her seferinde başka birşey ister. O an onu bulamazsak, en yakın zamanda ilgili yiyeceğe ulaşmanın planları yapılır ve ilk fırsatta ulaşılır. Canın istediğini cana vermek, anlık da olsa bizi mutlu eder. Hal böyle olunca günde iki, üç defa bu mutluluk hissi yaşanır. Yiyecekler mutu yakalamada, belkide en önemli kaynaktır. Çünki bu durum her gün, her günde de üç kez yaşanır. Hayatlarında huzuru yakalayamayan insanlar, genellikle kilolarıyla da savaşmak zorunda kalır.

Yukarıda yazılı olan sebepler yüzünden hamilelerin aş ermesi diye bir durum toplumca oluşturulmuştur. Bir canlıyı bedeninde büyütmek, kompleks unsurlar bir araya gelince en güzel haliyle mümkün olur. Dolayısıyle hamilelere özen gösterilir. Sakin ve huzurlu bir ortam içinde bulunmasına dikkat edilir. Canının çektiği herşey temin yoluna gidilir. Buna o kadar ehemniyet verilir ki, hamilelikte bir şeyi canının istemesi, normal zamandan farklı gerçekleşiyor zanına kapılınır. Halbuki böyle bir durum yoktur. Sebep sadece, arzu edilen yiyeceğe ulaşıldığında, her zaman hissedilen hoşnut olma duygusunun bebeğe de aksetmesindendir. Bebecik, huzurlu ve mutlu olsun ki içeride iyi büyüsün, gelişebilsin. Böyle bir ortamda olan annenin kan dolaşımı daha düzenli olur ve bebek de daha iyi beslenir.

Hamilelerin besin ihtiyacının artması olağan bir durum olmakla beraber, ilk aylarda fazladan birşey yemeğe gerek yoktur. Üç dört aydan sonra ek besin ihtiyacı baş gösterir. Günde en az 2 su bardağı süt yoğurt, 50-60 GM peynir, 1 yumurta, 4 öğle, 4 akşam olmak üzere 8 köfte kadar et, bol sebze, yeteri kadar meyve (3 porsiyon yeterlidir)tüketimine dikkat edilir. Kilo sorunu olmadığı takdirde ekmek çorba ve pilavlarla geri kalan enerji açığı tamamlanır. Gebelik boyunca kilo alımı on, oniki kiloyla sınırlanmalı, vücutta fazla ödem olursa tuzsuz yemeğe geçilmelidir. Yemeklerde mutlaka iyotlu tuz kullanılmalı, bol sıvı alımına dikkat edilmelidir. Çünki bu dönemde, vücutta çok fazla yapım işlemleri olması sebebiyle daha fazla atık olur. Günde en az on, onbeş su bardağı su tüketilmelidir. Tüm bunlara ilaveten hergün bir avuç kuruyemiş tüketilmelidir. Badem, fındık, antep fıstığı vede ceviz . Benim favorimse ceviz.

Gelelim bebek açısından içerideki duruma. Bebek herşey normal olduğunda bile, bir kıyametin içindedir.Midenin çalkalama sesleri, barsakların gaz gurultuları, akciğerlerin ventilasyon uğultuları, en önemlisi de kalbin ritmik atım sesi. Annenin dinlediği bütün müzikleri de duyup, muhtemelen annenin ilgili müzikteki duygularını da paylaşıyor bebecik. Midenin boşalma sesleri akmakta olan su şırıltısı belki. Birde sarsıntı hali var.Anne yürürken her adımının sebep olduğu çalkalanma duyusu. Üstelik içerisi geniş ferah da değil; ıkış tıkış sıkışık bir ortam fakat yine de çok rahat. Rahat çünki herşey hazır geliyor. Büyüyebilmesi için gerekli olanları anne üstlenmiş. Tüm gıdalar anne tarafından sindirilip bebeğe sunuluyor. Ekmek elden su gölden sözünün tam olarak gerçekleşmesi, burada yaşanıyor.

İşte bu rahatlık, bilinç altımıza işleniyor. Doğduktan sonra o rahat ortamı çağrıştıran herşey bebeği sakinleştiriyor. Bebekleri bağrımıza basınca sakinlemeleri, kalp sesimizi duyduklarında, anne karnındaki rahat yaşamını bilinç altı dahi olsa, anımsamasından kaynaklanıyor. Aynı şekilde bir bez üstüne koyup iki kişi bezin ucundan tutarak sallamak da böyle. Bezin içinde, büzüşerek sallanmak, karın içi hayat deneyimlerinin bir kopyası. Bu nedenle her bebek, sallanmayı çok sever. Sallanma eyleminin en tercih edileni elde, battaniye de sallanmaktır. Bebekleri sallamak faydalı olmakla beraber, başını sabit tutarak sallamaya özen gösterilmelidir. Ritmik olan herşeyin insanın hoşuna gitmesinin sebebi bunlardır. Sallanmak da, kalp sesi de ritmiktir.

Şimdilerde, bebeklerin yakın gelecekte, aynı tavuk civcivleri gibi makinalarda üretileceği konuşuluyor. Ismarlama bebeklerin üretimi yoldaymış. Böyle bir durumda, bir kıyametin içinde büyüyüp gelişemeyecek bebeler. Laboratuvar ortamında, dizin dizin kuluçka makinelerinin içinde, suni ortamın koşullarında, dünyaya gelecekler. Ne anne kalp sesi, ne mide , ne akciğer sesi, ne bağırsak gazı gurultuları, ne de sıkışmış halde çalkalanma duyusu. Tüm bunların olmaması, kişilerin ritim duygusunu yitirmelerine sebep olmaz mı ?.

Ritim duygusunu yitirmek, hayatın ritmini kaçırmayı getirmez mi? Hayatın ritmini kaçırmak, hayata uyum sağlayamamaya neden olmaz mı? !

Sevgilerimle
Sevgi özgürlüğün çocuğudur.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Bandırma Gemi Müze, ziyaretçilerini Milli Mücadele dönemine götürüyor

Anadolu Ajansı
Yayın: 19.05.2024 08:00
Paylaş:
A+ A-

SAMSUN (AA) – RECEP BİLEK – Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'e ait eserlere ev sahipliği yapan Bandırma Gemi Müze ve Milli Mücadele Açık Hava Müzesi, ziyaretçilerin o dönemi hissetmesini sağlıyor.

Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Milli Mücadele'yi başlatmak üzere ilk adımı attığı Samsun'da yer alan ve Atatürk ile silah arkadaşlarını kente getiren Bandırma Vapuru'nun replikasının bulunduğu Bandırma Gemi Müze ve Milli Mücadele Açık Hava Müzesi, yerli ve yabancı turistleri ağırlıyor.

Gemi müzede Atatürk'ün kullandığı beylik tabancası, kıyafetleri, Nutuk kitabının orijinal nüshası ile Lozan Barış Antlaşması'nın 1923 yılı Osmanlıca orijinal baskısı sergileniyor.

Atatürk'e ait 60 fotoğraf, 1870'li yıllarda yapılmış duvar saati ile telefon, cetvel, pergel, masa ve sandalyeler teşhir edilen gemi müzede, Atatürk'ün kendi el yazısının yer aldığı metinler de bulunuyor.

Gemi müzenin kamarasında, Atatürk ve silah arkadaşlarının balmumu heykelleri de ilgi görüyor. Heykellerin bulunduğu kamarada yer alan tarihi saat, Atatürk'ün Samsun'a çıktığı an olan saat 08.00'i gösteriyor.

Atatürk'ün doğum gününü 19 Mayıs olarak kabul ettiğine dair belgenin sureti, görev talimatnamesi, İngiliz vizesi, karargah heyetini içeren belgeler, Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a vardığını bildiren telgrafı ve Havza, Amasya, Erzurum yolculuklarına dair önemli vesikaların bulunduğu Bandırma Gemi Müze ve Milli Mücadele Açık Hava Müzesi'nde, adeta tarihe yolculuk gerçekleştiriliyor.

Bandırma Vapuru'nun replikasının bulunduğu müzenin çevresinde Türk Yıldızlarına ait uçak ve Atatürk ve silah arkadaşlarının heykelleri, tarihi top ve mühimmatlar da yer alıyor.

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ile Gençlik Haftası dolayısıyla da vatandaşlar, Bandırma Gemi Müze ve Milli Mücadele Açık Hava Müzesi'ni ziyaret ediyor.

– “İskelede kurtuluş mücadelesinin meşalesini yaktılar”

Samsun Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Necmi Çamaş, AA muhabirine, 105 yıl önce bir avuç yürekli insanın Gazi Mustafa Kemal'in önderliğinde 14 Mayıs 1919 sabahı İstanbul Beşiktaş İskelesi'nden Anadolu'ya yolculuk yapmaya başladığını söyledi.

Bir sürü zorluğu aşarak Karadeniz'in hırçın dalgalarına inat büyük azim ve kararlılıkla 19 Mayıs 1919'da Samsun'un Tütün İskelesi'ne yanaştıklarını belirten Çamaş, “İlk adımın atıldığı o iskelede kurtuluş mücadelesinin meşalesini yaktılar. Bandırma Vapuru bizi o günlere götüren, kurtuluşun ve kuruluşun yolculuğunun yapıldığı anıları yaşatan, Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından özenle işletilen bir Milli Mücadele, açık hava müzesinin içinde muhteşem şekilde bizleri selamlıyor.” dedi.

Çamaş, 24 bin metrekare alan içindeki Bandırma Gemi Müze ve Milli Mücadele Açık Hava Müzesi'nin 2006 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından hizmete açıldığını anlattı.

Müzenin Türkiye'de en çok ziyaret edilen müzelerden biri olduğuna dikkati çeken Çamaş, şunları kaydetti:

“Bu müzede o kutsal yolculuğun anlatıldığı eserler, Milli Mücadele'ye ait ve Milli Mücadele'de kullanılmış silah ve mühimmatın sergilendiği alanlar yer alıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün beylik silahı, giysileri, Lozan Barış Antlaşması'nın nüshası, aynı zamanda Nutuk'un orijinal nüshalarından biri de sergilenmektedir. Gemiye girdiğiniz zaman 1919'daki kararlı insanların, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna giden yolda bir avuç insanın verdiği yürekli mücadelenin hazzını, ruhunu, duygusunu iliklerinize kadar yaşıyorsunuz. Bandırma Gemi Müze'si yılda 1,5 milyon ziyaretçi alıyor. Burası bize kurtuluşu, özgürlüğü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Türkiye Cumhuriyeti'ni yaşatıyor.”