Şiddet haberlerindeki baskın “beyaz kadın” temsili sınıfsal ayrımcılığı ortaya koyuyor

Şiddet haberlerindeki baskın “beyaz kadın” temsili sınıfsal ayrımcılığı ortaya koyuyor

Anadolu Ajansı
Yayın: 11.06.2024 04:00
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – GÜLÇİN KAZAN DÖGER – Uzmanlar, ana akım medyanın, şiddete uğrayan, kaybolan ya da öldürülen kadınlarla ilgili haber yaparken beyaz, zengin ve genel güzellik kalıplarına uygun olanları dikkate değer bulup haberleştirdiği; beyaz olmayanları, dar gelirlileri ise marjinalize ederek kurbanlaştırdığına dikkati çekiyor.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gül Esra Atalay ve Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan, AA muhabirine, kadına yönelik şiddet ve cinayet haberlerinde, medyanın kadınları temsil etme biçimlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Medyada kadın temsilinin geçmişten bu yana tartışılan bir konu olduğunu dile getiren Atalay, “Medya, kadınları genellikle klişeler üzerinden tanımlıyor. Kadın genellikle mağdur olduğu zaman ekranda görünüyor ya da haber konusu oluyor. Oysa bir uzman olarak fikri alınan, herhangi olayın nesnesi değil, öznesi olarak çok daha az temsil edildiklerini görüyoruz. Kadın ve erkek karşılaştırması yaptığımızda büyük bir eşitsizlik olduğunu gözlemliyoruz. Kadınlar hala eksik temsil ediliyor.” diye konuştu.

Atalay, 1970'lerde medya araştırmaları alanında ilk kez Macar asıllı iletişim profesörü George Gerbner tarafından ortaya atılan “sembolik imha” kavramına işaret ederek, “Medya, kadınları eksik temsil ederek, yanlış temsil ederek ya da birtakım kalıp yargılar üzerinden göstererek sembolik imhaya uğratıyor.” dedi.

İlk kez 2004'te, ABD'li sunucu Gwen Ifill tarafından kullanılan ve medyada ırk ve cinsiyet ayrımcılığını eleştirerek, mağdur beyaz olduğunda daha fazla haber olduğuna işaret eden “Kayıp Beyaz Kadın Sendromu” kavramına vurgu yapan Atalay, şöyle devam etti:

“Kayıp beyaz kadın sendromu, kadınların kaybolduklarında ya da öldürüldüklerinde birtakım filtrelerden geçerek haber olduklarını ima eden bir kavram. Örneğin, ABD'de siyahi kadınlar öldürüldüklerinde ya da kaybolduklarında medyanın dikkatini beyazlar kadar çekmiyor ya da Avustralya'da aborjin kadınlar. Ancak beyazlık kriterleri de zaman içerisinde genişledi ve sadece ırka gönderme yapan bir şey olmaktan çıktı. Irkın yanında sosyoekonomik statü, prestijli meslek ya da sosyal sermaye sahibiyse kadın, o zaman daha fazla haber olurken, bunun tam tersi durumlarda medya genellikle bu kadın cinayetlerini görmezden gelebiliyor.”

– “Sosyoekonomik statüsü düşük kadınlar cinayete kurban gittiğinde çok az haber oluyor”

Dünyada olduğu gibi Türk medyasında da kayıp ya da öldürülen kadınların benzer kriterlerle haberleştirildiğinin altını çizen Atalay, Türkiye'de “beyaz” ayrımının nasıl yapıldığına ilişkinse “Türkiye'de uzun süredir 'beyaz Türk' tartışması var. Bu genellikle Batılı yaşam tarzını benimsemiş, belirli bir sosyoekonomik seviyenin üzerinde olan ve çoğu zaman yüksek eğitimli insanları tanımlamak için kullanılan bir şey ve bunun tam tersi için 'beyaz olmayan' ya da 'öteki Türkler' diyebiliyoruz.” ifadesini kullandı.

Atalay, Türk medyasında beyazlık kriterinin daha çok sınıfsal olduğunun altını çizerek, şunları aktardı:

“Şehirli kadın, özellikle de daha gelişmiş kentlerde yaşayan, İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük kentlerde yaşayan kadınlar, cinayete kurban gittiklerinde daha fazla haber oluyor. Oysa tam tersi durum söz konusu olduğunda daha az eğitimli ya da taşrada yaşayan, kırsal alanda yaşayan, sosyal sermayesi olmayan, prestijli bir mesleğe sahip olmayan kadınlar çok az haber olabiliyor. Hatta bazen bu cinayetleri hiç duymayabiliyoruz.”

– “Kadına ilişkin haberlerde sansasyonel detaylar öne çıkarılıyor”

Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan ise Türk medyasında kadınların haberleştirilmesiyle ilgili temel problemlere değinerek, şu değerlendirmede bulundu:

“En çok gördüğümüz problemlerden biri sansasyonellik. Haberin çok sansasyonel detayları öne çıkarılıyor ve sadece magazinsel yönü okuyucuya aktarılıyor. Bir diğer problem mağdur suçlayıcılık. Cinayeti, kadının yaptığı bir eyleme dayandıran ve aslında failin eylemini meşrulaştırmaya yönelik birtakım ifadelere rastlıyoruz. Bu konuda çok hassas davranılmadığını görüyoruz. Kadının evden kaçan eş, çocuklarını terk eden anne vs. gibi mağdur suçlayıcılığının öne çıkarıldığını görebiliyoruz.”

Pehlivan, göçmen ve Türk kadınların sosyal medya hesaplarında ne kadar gündem olduğuna dair güncel bir araştırma yayımladıklarını da belirterek, “Kolektif olarak bu kadınlar zaten öteki olarak görülüyor bu yüzden çok fazla üzerinde durulmuyor. Göçmen kadınların daha az görünür olduğu, onlarla ilgili haberlerin daha az detay içerdiği ve genele baktığımızda da daha genç kadınların, evlenmemiş kadınların, sosyal statüsü yüksek kadınların (sosyal medyada) çok daha fazla gündem olduğunu gördük.” diye konuştu.

– “Medyanın değerli ve değersiz kurban ayrımı yapması dezavantajlı kadınları etkiliyor”

Kadın cinayetlerinin haberleştirilmesindeki temsil eşitsizliğinin büyük problem olduğuna vurgu yapan Pehlivan, “Esas sorun galiba kadın cinayetlerindeki bu eşitsiz temsil karşısında özellikle çaba göstererek haber yapılmaması. Mağdur kadınların hikayesini bilip, bunlarla ilgili kamuoyu oluşturmak, dava süreçlerini takip etmek çok önemli. Diğer kadınlar için de aynı derecede onları görünür kılmak için uğraşıyor olmamız gerekiyor.” diye konuştu.

Pehlivan, medyanın değerli ve değersiz kurban ayrımı yapmasının, kadınları olumsuz etkilediğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle noktaladı:

“Yaşamın pek çok alanında zaten ayrımcılığa maruz kalan kadınların, bir de kadın olmanın yanı sıra ek başka faktörlerle, birtakım sınıfsal faktörlerle tekrar ayrımcılığa uğradığını ve bu anlamda cinayetlerine verilen tepkide bile eşit olunmadığını görüyoruz. Ve dezavantajlı konumda yaşayan diğer kadınlar hakkını arayacak kimse olmadığı duygusuna kapılabiliyor. Dolayısıyla yaşadıkları ayrımcılığa ek bir zorluk, ek bir ayrımcılık katılmış oluyor. Onlar için gündem oluşturulmaması, haklarının aranmaması, yaşamlarını çok daha zor hale getiriyor. Kadın cinayetlerinde kamuoyu gündemi oluşturmak çok önemli.”​​​​​​​

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

MediaMarkt Türkiye’de üst düzey atama

Anadolu Ajansı
Yayın: 02.07.2024 16:52
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – MediaMarkt Türkiye'nin üst yönetimine iki yeni atama gerçekleştirildi.

Şirketten yapılan açıklamaya göre, Mete Uslukılınç Ticaretten Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi (CCO) olarak atandı. Tolga Balta ise 15 Temmuz itibarıyla Finanstan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi (CFO) olarak MediaMarkt Türkiye bünyesine katılacak.

Ticaretten Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi olarak atanan Mete Uslukılınç, Eylül 2018'den Ocak 2024'e kadar Dyson Türkiye'de Genel Müdür olarak görev yaptı. Uslukılınç daha önce GfK Türkiye, Philips Türkiye ve Philips B.V. Hollanda gibi şirketlerde yönetici pozisyonlarında çalıştı.

Finanstan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi olarak atanan Tolga Balta, Adidas Grubu'nda Avrupa Gelişen Pazarlar CFO'su, PepsiCo'da Avrupa IT Organizasyonu CFO'su, Avrupa Tedarik Zinciri İçecekleri CFO'su ve Doğu Avrupa Operasyon Planlama Direktörü gibi çeşitli pozisyonlarda görev yaptı. Balta son olarak Reckitt Türkiye ve Orta Asya Bölgesi CFO'su ve Yönetim Kurulu Üyesi görevini üstlendi.

Balta, yıl sonunda emekliye ayrılacak olan mevcut Finanstan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Spyros Xenos ile bir süre birlikte çalışacak.