TAGEM, tarımda arz güvenliğini sağlamak için AR-GE çalışmalarına odaklandı

TAGEM, tarımda arz güvenliğini sağlamak için AR-GE çalışmalarına odaklandı

Anadolu Ajansı
Yayın: 08.12.2023 12:00
Paylaş:
A+ A-

SAMSUN (AA) – FATİH MEHMET KÜRKÇÜ – Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar (TAGEM) Genel Müdürü Metin Türker, “İklim değişikliği önümüzdeki 50 yıl çok daha fazla bizi meşgul edecek bir konu. Arz güvenliğini sağlamak adına, zayıf olduğumuz AR-GE alanlarına odaklanıyoruz. Özellikle Asya, Afrika ve Avrupa gibi üç kilit noktada olan bir ülke olarak hem üretimde hem de ticarette Türkiye çok önemli bir yerde.” dedi.

Türker, AA muhabirine, bitkisel ve hayvansal üretim ve sağlığından tarım teknolojileri, mekanizasyon ve tarım 4.0'a kadar sektörün tüm alanlarıyla ilgili AR-GE çalışmaları yürüterek sorunlara çözümler getirdiklerini söyledi.

Ülke genelinde 49 araştırma enstitüsünde 300'den fazla laboratuvarda 2 bin 400 araştırma görevlisi bulunduğuna işaret eden Türker, yılda yaklaşık 1800 proje yürüttüklerini, 105 üniversiteyle protokol yaparak projelerine üniversiteleri de dahil ettiklerini anlattı.

Yerli ve milli çözümlerin yanı sıra bunları ticarete konu ederek ihracatının yapılacağı buluş ve yenilikleri ülkeye kazandırmak için çalışmalar gerçekleştirdiklerini dile getiren Türker, “2018'de Teknoloji Transfer Ofisini kurduk. Patente konu teknolojilerin geliştirilmesiyle ilgili araştırmacılarımızı ödüllendirme mekanizmasını hayata geçirdik.” dedi.

Özellikle iklim değişikliği çerçevesinde çalışmalar yürütmenin temel amaçlarından biri olduğunu vurgulayan Türker, şöyle devam etti:

“Tarla bitkilerinde 953, bahçe bitkilerinde 1027 çeşit geliştirdik. Temel amacımız, özellikle iklim değişikliği çerçevesinde verimli, kaliteli, hastalıklara, kuraklığa ve stres şartlarına dayanıklı çeşitler geliştirmek. Aynı zamanda üretim yaparken teknoloji geliştirmek ve bunu sektörün hizmetine sunmak. Bu açıdan TAGEM'in çok önemli misyonu var. İklim değişikliği önümüzdeki 50 yıl çok daha fazla bizi meşgul edecek bir konu. Arz güvenliğini sağlamak adına, zayıf olduğumuz AR-GE alanlarına odaklanıyoruz. Özellikle Asya, Afrika ve Avrupa gibi üç kilit noktada olan bir ülke olarak hem üretimde hem de ticarette Türkiye çok önemli bir yerde.”

Üretilen tarım ürünleriyle 85 milyonun besin ihtiyacının karşılandığının altını çizen Türker, “55 milyar dolarlık tarımsal hasılamız var. Dünyanın 9. büyük, Avrupa'nın en büyük tarımsal hasılasına sahibiz. 1700'den fazla ürünü 190'dan fazla ülkeye ihraç ediyoruz. Pek çok ürünün üretiminde ve ihracatında zirvedeyiz. Bu yapımızı koruyabilmemiz için dışarı bağımlılığımızı azaltmak durumundayız, ilaçta, gübrede, aşıda. Tohumda kışlık sebzede açığımız var. Onlara da bu dönemde odaklanacağız. Dışarı bağımlılığı azaltacak ürünleri geliştirecek AR-GE çalışmaları gelecek vizyonumuzda ilk sırayı alıyor.” diye konuştu.

– Biyomineral gübreyle ilgili AR-GE çalışması yürütülüyor

Türker, son derece stratejik bir ürün olan gübrenin ham maddesinin petrol olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:

“Yerli alternatif gübrelere odaklandık. Bu konuyla ilgili biyolojik, biyomineral gübre dediğimiz gübreyle ilgili AR-GE çalışmalarımız var. Bunlarla ilgili çalışmaları hızlandıracağız. Aşıda aynı şekilde büyük oranda dışa bağımlıyız. Büyükbaş hayvanlarda TAGEM olarak geliştirdiğimiz aşılarımız var ancak kanatlıda tamamen dışa bağımlıyız. Kanatlıda dışa bağımlılığı azaltmayla ilgili AR-GE projelerine hız verdik. Kovid-19 hadisesi, tarımın stratejik önemini çok daha artırdı. Onun için dışa bağımlılığı azaltacak yerli ve milli çözümlere odaklanmamız gerekiyor. Bu noktada da TAGEM, AR-GE vizyonunu güncelliyor.”

Akdeniz meyve sineğiyle ilgili sıkıntı bulunduğunu, TAGEM'in bu konuyla ilgili devrim gibi bir çalışma başlattığını dile getiren Türker, Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu ile ortak bir proje yürüttüklerini söyledi.

Türker, “Kısırlaştırma XR cihazı, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının Viyana'daki atölyelerinde imal ediliyor. AR-GE çalışmalarını tamamladık. Bornova Araştırma Enstitümüzde haftada 5 milyon kısır böcek üretim kapasitesine ulaştık. Önümüzdeki yıl hedefimiz haftada 100 milyon kısır böcek. Bu, özellikle kimyasalların yerini biyolojik ve biyoteknik mücadelenin alması, kalıntı sorununun çözülmesi, Türkiye'miz için ihracatla ilgili sıkıntıların ortadan kalkmasına büyük katkı sağlayacak çok önemli bir konu. Ayrıca kahverengi kokarca ile ilgili de çok ciddi çalışmalar yapıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Güven Hastanesi’nden “Avrupa’nın obezite oranı en yüksek ülkesi Türkiye” değerlendirmesi

Anadolu Ajansı
Yayın: 19.05.2024 00:48
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – Güven Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü'nden Doç. Dr. İbrahim Demirci, 18 Mayıs Avrupa Obezite Günü kapsamında, Dünya Sağlık Örgütü'nün obeziteye ilişkin son verilerini değerlendirerek uyarılarda bulundu.

Hastaneden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Demirci, obezite ve obeziteyle ilişkili hastalıkların her yıl katlanarak arttığını belirtti.

Demirci, özellikle çocuklarda obezite sıklığının erişkinlere göre daha hızlı arttığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:

“Henüz toplum olarak sağlıklı yaşam için beslenmenin ve egzersizin önemini tam kavrayamadık. Genel olarak, yüksek kalorili besleniyoruz. Yemek yemek bizim için hobi ve eğlence niteliğinde. Arkadaşlarımızla, dostlarımızla buluştuğumuzda planlarımızı yemek üzerine kuruyoruz. Vakit geçirirken, yemek yemeyi seviyoruz. Seçeneklerimiz arasında birlikte yürüyüş yapmak çok fazla tercih edilmiyor. Hala, toplumumuzun bazı kesimlerinde kilolu insanların daha sağlıklı olduğu düşünülmekte. Kültürün, geleneklerin ve adetlerin etkisiyle toplumumuz yemekle arasına mesafe koyamıyor.

– Endokrin bozucu kimyasallar obeziteye yol açıyor

Son zamanlarda tüm dünyada miktarı artan endokrin bozucu kimyasalların da obeziteyi tetiklediğini vurgulayan Demirci, işlenmiş ve hazır gıdalar konusunda uyarılarda bulundu.

Demirci, endokrin bozucu maddeler arasında, solunan hava, içilen su ve yenilen gıdalarla vücuda giren ve biriken, endokrin sistemini olumsuz etkileyen ve bu etkilerini nesilden nesile aktarabilen kimyasal maddeler olduğuna işaret ederek, “Endokrin bozucu kimyasallardan tamamen uzak kalmak mümkün olmasa da sağlıklı ürünler tüketerek ve hayatımızda plastik kullanımını minimuma indirerek en azında bu zararlı kimyasallara maruziyetimizi elimizden geldiğince azaltmamız gerekiyor.” tavsiyesinde bulundu.

Obezite sıklığının tüm dünyada hızla artığına ve son 20 yıldır obezite artışını durdurabilen bir ülke olmadığına vurgu yapan Demirci, eğer obezite sıklığındaki artış önlemez ise 2035'te dünya nüfusunun yarısından fazlasının kilo fazlalığı ve yarattığı sorunlarla karşı karşıya kalacağını ifade etti.

– “Obezite artış hızı 5-19 yaş arası çocuk ve gençlerde, erişkinlere göre neredeyse 2 kat daha yüksek”

Demirci, sağlık verilerine bakıldığında durumun iç açıcı olmadığının altını çizerek, “Yıldan yıla daha kötüye doğru gidiyor. Dünya Sağlık Örgütü 2023 verilerine göre tüm dünyada obezite sıklığı yüzde 14 civarında. Bu yüzdeye, kilo fazlalığı olanları da eklediğimizde yüzde 38'e ulaşıyor. Artış hızı durdurulamaz ise 2035'te dünya nüfusunun yarıdan fazlası kilo fazlalığıyla mücadele etmek zorunda olacak. Ayrıca dikkat çekmek istediğimi önemli bir nokta, obezite artış hızı 5-19 yaş arası çocuk ve gençlerde, erişkinlere göre neredeyse 2 kat daha yüksek. Çocukluk çağı obezitesi de günümüzde bir tehlikeli boyuta ulaşmış durumda.”

Türkiye açısından durumun biraz daha ciddi boyutta olduğuna vurgu yapan Demirci, “Türkiye İstatistik Kurumu 2022 verilerine göre ülkemizde kilo fazlalığı yüzde 35.6, obezite sıklığımız ise yüzde 20.2. Verilere göre Avrupa'nın obezite oranı en yüksek ülkesiyiz.” bilgisini paylaştı.

Obeziteye karşı başarılı mücadele etmek için farkındalığın artması gerektiğini belirten Demirci, obeziteyle mücadelenin “ülke politikası” olarak benimsenmesi ve sosyal yaşamın sağlığını ön planda tutacak şekilde düzenlenmesi gerektiğine dikkati çekti.