Karabük deyince aklınıza ne gelir… Ben buradan bir şeyler öneriyim. Siz bunlardan birini seçin. Olmaz mı? Pekala olur… İşte ilk önerim.: Demir… Ağır sanayin ilk üretim merkezi İşçi sınıfı… Yeni bir kentin doğuşu… Planlı kent anlayışı Cumhuriyet kenti… Kuruluşunu kutlayan kent. Karabük… Aslında… Tek başına bir birikimdir. Bu birikime bir göz atalım mı? Daha doğrusu hatırlamaya çalışalım. Başarmanın, Başarılı olmanın… Fabrikalar kuran fabrika olmanın Karabük adının önemini anlatmaya Tek başına bu saydıklarımız bile yeter . Bu kentte insanlar birbirinin yaptıklarını yakından takip ederler. Yüz yüze ilişkiler ve tanışıklıklar yaşama damgasını vurur. Tek bir cadde üzerinde yol alınır. Her açıdan Karabüklülük özelliği sorgulamalara konu olur. Söylenen her söz Karabük içindir… Burada insanlar farklı desenlerin uyumunu sağlamaya çalışır. Kentten ayrılmış olanlar olsa da Karabüklülük bazılarımız için tutkunun özleme dönüşmüş halini yansıtır. Karabük bu anlatım biçimiyle geçen günlerde kaleme aldığım bir yazımda da belirttiğim gibi bir” nostalji kenti “ haline dönüşmüş durumdadır. Sözde mutlu insanlar(!)günümüzde umduklarını bulamamanın çaresizliği içindedir. Bir kısır döngüye adeta hapsolunmuş durumdadır. Tarih ; bu kentle bir devri arar hale gelmiştir. Aslında bu böyle olmamalıydı. Plansızlık ve oldu bittiler kentin geleceğine ipotek koydu. Daha doğrusu dış etkenler kentin iç dinamiklerini yok etti. Yeni bir yapılanmanın/oluşumun içinde kent dönüşüme uğratıldı. Sınıf farklılığı derinleşmiştir. Oysa bu endüstri kentinde bir zamanlar mutlu bir işçi sınıfı vardı. İşçi kökenli şair rahmetli İbrahim Yıldız’ın dediği gibi pay tadı(pirim/ikramiye) diye bir güzellik buna ortam hazırlıyordu… Şimdi öyle mi?