GÜZEL ŞEYLER DÜŞLEMEK…!

GÜZEL ŞEYLER DÜŞLEMEK…!

Yayın: 12.11.2015 08:33
Paylaş:
A+ A-

 

Bugün düşler eşliğinde bir yazı kaleme almak istiyorum.
Hani ne derler…
Düşler olmasaydı,yaşamın anlamı kalmazdı.
İnsan hayal ettiği sürece yaşar.
Ya da…
Düşleri olmasaydı dünyayı değiştirmek mümkün olmazdı.
Kötülüklerden bıkan insanlar için güzel şeyler işitmek ya da görmek onları mutlu eder…
Nasıl mutlu etmesin ki…!
Yaşama dair umutlar azalmışken birden bire güzelliklerle tanışmak.
Ve bunu yaşam adına zenginleştirmeye çalışmak için yoğun çaba göstermek.
Acaba bu hayata yeni bir başlangıç olabilir mi?…
Niye olmasın ki…!
O nedenle etrafa baktığımızda güzel şeyler görmek istememizin nedeni bu olmalı…
İyi ve güzel şeylerin içinde var olmak.
Ve bir ekleme yapalım
İnsan yaratılmış varlıkların en güzelidir.
Her şeyin en güzeline layıktır.
Kavga ;insana yakışmayan bir durumdur.
İnsan olamamanın ilkel halini anlatır.
İnsan sevgi ürettikçe kimlik kazanır.
Kavga ettikçe barbarlaşır.
Böyle bir davranış uygarlık dışıdır.
Barbarlıktır.
Vandallıktır.
Kabalıktır.
Asla tasvip edilemez.
O nedenle yararlı işler yapmak idealimiz olmalıdır.
Bunu yaparken sadece kendimizi değil içinde bulunduğumuz toplumun mutluluğunu da düşünmek zorunluluğumuz vardır.
Her yaptığımız işten insanlık adına yarar elde etmeyi bilmeliyiz.
Bu nedenle…
Savaş; tarihin insanlık dışı en çılgınca düşünce ve eylemidir.
Bir bakıma yok oluştur.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarındaki insan kayıpları ve sakatlıklar bu açıdan önemli tecrübelerdir.
Ne demek mi istiyoruz.?
İnsanlık bütün yaşanan olumsuzluklardan ders almalıdır.
Kavga ve savaşla bir yere varmak mümkün değildir…
Evet savaş teknolojik buluşa imza atılmasına vesile olmuştur ama..
Buna karşın hiçbir gelişme insan yaşamını tehlikeye atmanın bir anlamı yoktur.!
Endüstriyel devrimler sayesinde dünya küçüldü…
Ama aynı zamanda bu buluşlar yüzünden de yaşlandı.
Doğa kimliğini kaybetti.
Hormonlu yiyeceklere insanlık teslim oldu.
Küresel iklim krizleri insanları tehdit eder bir hal almaya başladı.
Günümüzde bilinmeyen hastalıklar ortaya çıktı..
Doğal ortamların yok edilmesi hastalık yapan virüslerin çoğalmasına yol açıyor.
Her şeyden önce geleceği ;yeni doğanlar/doğacak olanlar için düşünmek zorundayız.
Bir reklamda söylendiği gibi…
“Gelecekte bir gün gelecektir.”
Evet…
O zaman…
İnsanlık dünyayı kurtarmak için geç kalmadan yeni yaşamsal projeler üretmek zorunda.
Hem de hiç vakit kaybetmeden…!

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

ÇÖP KONTEYNERLERİNDE ÜÇ ÖĞÜN YAŞAM..!

Yayın: 02.05.2024 15:14
Paylaş:
A+ A-

Karabük’te son günlerde çöplerin yanında çoluklu çocuklu kadın veya bazı erkeklerin bireysel olarak çöpleri karıştıran görüntüleri artmaya başladı. Bu durum, vatandaşların psikolojisini de olumsuz etkiliyor.
Çöp karıştıran kişi veya kişilerin her gün belirli saatlerde belli çöp konteynerlerinin çevresinde olduğu görülüyor.
Vatandaşlar, bu durumun sadece bir yoksulluk belirtisi olmadığına inanıyor ve bu kişilere sosyal yardım ve psikolojik destek sağlanması gerektiğini düşünüyor. Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının, bu konuda hassasiyetle harekete geçmesi ve çözüm bulması talep ediliyor.

Kısa süreli çözüm olarak da özellikle zincir “üç harfli” market ve süper marketlerin yanındaki çöp konteynerlerinin düzenlenmesi öneriliyor. İhtiyaç sahiplerine uygun bir şekilde sebze ve meyvelerin ayrı konulması, çözüm arayışlarının bir parçası olarak gösteriliyor. Çöpten yiyecek toplamak zorunda kalan insanların durumu ise derin bir üzüntü yaratıyor.
Çöplerin karıştırılması, hayat pahalılığı ile mücadele eden vatandaşları bile etkilemeye başladı. Artık bu eylemler gizlenmeden, gözler önünde yapılmaya başlandı ve insan olmanın paradoksunu yaşatıyor. Bu durumun önlenmesi ve çözüm bulunması gerekliliği her geçen gün daha da önem kazanıyor.
Karabük’te ve ilçelerinde son günlerde artarak yaşanan insanların çöpten yiyecek toplamak zorunda kalmaları, bu durumun nasıl önlenebileceği ve çözüm bulunabileceği üzerinde düşünülmesi gerektiğinin altını çiziyor. Artık insanların çöplerden değil, düzenli bir şekilde yardım alarak yaşamlarını sürdürmeleri gerektiği görüşü ön plana çıkıyor. (Esra Oğuzkağan Özkan)