“Doğulu Karabük” Üzerine..!

“Doğulu Karabük” Üzerine..!

Yayın: 03.02.2016 10:18
Paylaş:
A+ A-

Dünkü yazımda Doğulu Toplumlara özgü bir yazı denemesi yapmıştık.
“Koltuğu çakılmak “ diye bir kavramı Doğulu toplum olma tezi üzerinden okumaya ve yorumlamaya değer bulmuştuk.
Bugün kaldığımız yerden bu mevzuuyu biraz daha irdeleyerek bir sonuca ulaşmak istiyoruz.
Doğulu toplumlarda sessizlik/tepkisizlik hali öteden beri hep ilgimi çekmiştir.
Bu suskunluğun ya da tepkisizliğin bir nedeni var mıdır diye…
Şimdi…
Karabük üzerinden bir değerlendirme yaptığımızda bu gerçekle karşı karşıya kalıyoruz.
Sınıfsal açıdan cılız durumda olan Karabük’te olan bitenlere tepki gösterememe sorumluluğunun sivil toplum kuruluşlarında olduğunu biliyoruz.
STK(Sivil Toplum Kuruluşları) şampiyonu Karabük’ün bu anlamdaki sessizliği dikkat çekici bir özellik oluşturmaktadır.
Neden bu dernekler işlevsiz ve sessizdir?
Bunların başkanları ve üyeleri kimlerdir?
Neden toplumsal açıdan sorumluluk üstlenememektedirler?
Gayeleri nedir?…
Gerçekten dernek çokluğuna karşın(545’e yakın dernek var) durgunluğu Karabük için büyük bir kayıptır.
Bu öyle bir eksikliktir ki ;Karabük’ün geleceğini etkilemektedir.
Bu derneklerin bazıları seçim sırasında gözükmekte siyasi nemalanmayı beklemektedir.
Kentsel yaşama katkı yapıp, idare ile işbirliği içinde sorunların çözümüne yardımcı olmak gibi bir düşünceleri yoktur.
Sivil toplumsuz demokrasi olmaz.
STK’ların başkanları temsil ettikleri toplumsal oluşumun kanaat önderleridir.
Kitlelerin en önemli temsilcisi durumundadırlar.
Siyaset üstü bir özellikleri vardır.
Kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesine yardımcı olma gibi bir misyonları da söz konusudur.
Doğulu toplumlarda STK’ların kendi güçlerini sergileyememeleri ya da kuruluş amaçları dışında faaliyet göstermeleri bir gerçektir.
Yine bu toplumlarda tarihin büyük bir bölümünde özel mülkiyetin olmaması arazinin devlete ait olması birey kavramının ortaya çıkmasını engelleyen en önemli bir hususu oluşturmuştur.
Sosyal sınıfların batılı toplumlara özgü ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu bakımdan tarihe bakıldığında Batı da sınıf çatışması vardır.
Ama Doğu da böyle bir gelişme yoktur.
Evet….
Karabük’te burjuva sınıfı yoktur.
Karabük’te eşraf yoktur.
Karabük’te proleterleşmiş işçi sınıfı da yoktur.
Sınıfsız bir toplumda sivil toplumculuk bu açığı kapatan çok önemli bir güç unsurudur.
Anlaşıldığı kadarıyla Karabük’te kendi içinde birlik oluşturamayan bu yapılar isimlerini yalnızca tabelalara yazarak anlamsız bir görselliğe imza atmaktadırlar.
Bu durum kent dinamizmi açısından olumsuzluklara neden olmaktadır.
Sesimizin dikkate alınmasını ve duyulmasını engellemektedir.
Karabük’ü içine düştüğü sıkıntıdan kurtarmak için STK’lar bir an önce kendilerine işlevsellik kazandırmalıdır.
Ama Doğulu toplum tezine göre de bu pek fazla mümkün görünmemektedir.

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Otlak ve çalılıklar orman yangınlarının neden olduğu zararı artırıyor

Anadolu Ajansı
Yayın: 07.05.2024 04:24
Paylaş:
A+ A-

İSTANBUL (AA) – YETER ADA ŞEKO – Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre ormana yakın yerleşim yerlerinde bulunan otlak ve çalılık alanlar, buralardaki yapıların orman yangınlarından daha fazla zarar görmesine neden oluyor.

ABD'deki Wisconsin–Madison Üniversitesi akademisyenleri öncülüğünde gerçekleştirilen “ABD'deki Evlere Yönelik Artan Orman Yangını Riski: Otlak ve Çalılıkların Etkisi” isimli çalışmada ormanlık alana yakın yerleşim yerlerindeki bitki örtüsünün orman yangınlarındaki rolü araştırıldı.

Elde edilen bulgulara göre yangınların meydana gelmesinde çevredeki bitki örtüsü türü önemli rol oynuyor ve bölgeye hakim bitki türü hem orman yangınlarının etkilediği alanı genişletebiliyor hem de bölgedeki yapıların yangınlardan daha fazla etkilenmesine neden olabiliyor.

Ayrıca ormanlık alanlarla kentsel yerleşim bölgeleri arasında tampon oluşturması gereken alanların artan konut ihtiyacı doğrultusunda yapılarla dolması sonucu, yangınlar yerleşim yerlerine daha hızlı ulaşıyor.

Tarihsel verilerin incelendiği çalışmada, 1990-2020 arasında meydana gelen orman yangınları nedeniyle yanan alanların yüzde 64’ünü otlak ve çalılık alanların oluşturduğu ve bunun 33,7 milyon hektara denk geldiği saptandı. Ormanlık alanlar 14,4 milyon hektarla, yanan alanların yüzde 27,3'ünü, diğer arazi örtüsü de 4,6 milyon hektar alanla yüzde 8,7’sini oluşturdu.

Çalışmada ormanlık alanlar ve yerleşim yerleri arasındaki tampon bölgelerde meydana gelen yangınların yıkıcılığında iki ayrı faktörün rol oynadığı belirlendi. Bunlardan ilki, evlerin orman bitki örtüsüyle iç içe geçtiği bölgelerde konumlandırılması olurken buradaki evlerin, yabani bitki örtüsüne çok yakın olması nedeniyle büyük risk altında olduğu vurgulandı.

Yaban bitki örtüsüne uzak konumlanmasına karşın evlerin otlaklar ve çalılıklar nedeniyle ciddi anlamda tahrip olması ise ikinci faktör olarak gösterildi. Bu evlerin bulunduğu bölgelerin daha az yabani bitki içermesine karşın, yabani bitkiler barındıran yerler kadar şiddetli yangınlara maruz kaldığı aktarıldı.

– Otlak ve çalılık bölgelerde daha fazla ev tahrip oldu

Evlerin yabani bitki örtüsüyle birbirine karıştığı bölgelerde aynı zamanda otlak ve çalılıkların da sıklıkla görüldüğü ve özellikle ülkenin yangınlarla gündeme gelen batı eyaletlerinde çok fazla otlak ve çalılık olduğu bilgisi paylaşıldı.

Araştırmacılar yanan bölgelerdeki evlerin ne kadarının yangınlardan etkilendiğini ve bitki örtüsünün bundaki rolünü de mercek altına aldı.

Bu çalışma için 2000-2013 arasında orman yangınlarından etkilenen 151 bin 725 yapı incelendi. Araştırmada yangınlar sonucu tahrip olmuş evlerin yüzde 63’ünün otlak ve çalılık bölgelerde, yüzde 33’ünün orman içinde olduğu belirlendi.

Çalışmada ABD’nin diğer bölgelerinde benzer desenlerin olduğu, özellikle batı eyaletlerindeki yangınlar sonucu tahrip olan yapıların yüzde 79,5'inin otlak ve çalılık alanlarda olduğu belirtildi.

– “Kuruyup sararan otlar tutuşmaya hazır hale geliyor”

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Toprak İlmi ve Ekoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Doğanay Tolunay orman yangınlarının ABD'de olduğu kadar Türkiye’de de yerleşim yerlerini ciddi anlamda tehdit ettiğini söyledi.

Tolunay, “Özellikle son 4-5 yıldan beri orman yangınları köyleri de geride bırakarak kentleri etkilemeye başladı. Kentlerimiz o kadar büyüdü ki ormana dayandı.” dedi.

Ormanlık alanlarla yerleşim yerleri arasında tampon bölge bırakılması gerektiğinin altını çizen Tolunay, “Ormanda çıkan yangın yerleşim yerine, yerleşim yerinde çıkan yangın ormana sıçrayabiliyor. Bu noktada tampon bölge, yangınların önlenmesinde etkili bir rol oynuyor.” diye konuştu.

Orman yangınlarının yerleşim yerlerine sıçradığı bölgelerdeki bitki örtüsünün yangınlardaki rolünün öneminden bahseden Tolunay konuşmasını şöyle tamamladı:

“Buralardaki otsu türdeki bitkilerin kontrol altına alınması gerekiyor. Ülkemizde buna çok dikkat edilmiyor. Özellikle köy evi tarzı yapılarda yabani otlar bahar aylarında biçilmezse 1 metre boya ulaşabiliyor. Bunlar kuruyup sarardığında aşırı sıcakların da etkisiyle tutuşmaya hazır bir hale geliyor. Orman ve yerleşim alanındaki kuru otların kontrol altında tutulması, biçilmesi, oradan uzaklaştırılması gerekiyor.”