Geleceği kucaklamak ve mutlu yaşamak istiyorsak kendimizi “zor”lardan kurtarmamız gerekiyor. Bunun için başarmaya inanmak gerek. “Başarmak” sözcüğü insanın içini ferahlatıyor. Bedene dinamizm kazandırıyor. Başarının karşısında zor tutunabilir mi? Mümkün değil. O zaman bizim “zorları” ön plana çıkararak yaşamımızı anlamsızlaştırmanın bir” anlamı “ yok. Burada kendine güven duygusu elbette önem kazanıyor. Neleri yapıp yapamayacağımızı bilmek. Yeteneklerimizi keşfetmek. Yaşam felsefemizi buna göre değiştirmek ve etkili olmaya çalışmak. Acaba bunu kendi adımıza yapabilir miyiz.? Bu çok zor bir iş midir.? Abesle iştigal ediyoruz değil mi.? Evet… Zor diye bir şey yoktur. Zorluk insanın kendini “zor olana” inandırmasıdır. Yani… Yaşamı kendine dar etme düşüncesizliğidir. Psikolojik açıdan kaygılarını belli bir yerde yoğunlaştırmasıdır. O halde… ………………………… O halde önce zorlara kaynak oluşturan kaygılardan kendimizi kurtarmamız gerekiyor. Bunu başarmamız için ilk yapacağımız şey ne olmalıdır.? Kendi gücümüzü bilmek. Bu gücü kullanacak yoğunluğa ulaşıncaya kadar gece gündüz çabalamak. Kendimizi ve toplumu mutlu edecek kaynakları bu yoğunlukla kucaklaştırmak. Daha doğrusu kitlesel desteğe yönelmek. İşte bütün mesele bunu başarmak. Bir daha soruyorum. Zor olan nedir? …………………………. Cesaretsizliktir. Kararsızlıktır. Var olandan habersiz olmaktır. …………………… Öyle bir devirdeyiz ki… Bana dokunmayan yılan yaşasın devri bitti. Çünkü yaşamın bütün veçhesi küreselleşti. Bana olan yarın sana da olur. Dünyaya bakın… Birde buna bağlı olarak ortaya çıkmış tanımlara… Küresel kriz… Küresel ekonomi Küresel pazar… Küresel iklim krizi. Sorunlar ortaklaştı. Evet… Ayılar artık kışın uyumuyor.!... Onlar bile küreselleşmeden nasibini aldı… Çünkü… Her şey değişiyor…