Geçmişi,bugün ve yarın birlikte ele alındığınızda tarihin önemi daha iyi kavranıyor. Çünkü yaşam,süreklilik üzerine kurulu olduğundan,bugünü kavrama adına geçmişi çok iyi bilmek gerekiyor… Kent diyalektiği üzerine sohbet etmeye kalktığınızda,konuştuklarınızın büyük bir bölümü geçmişe,geçmişteki başarıları övmeye yönelik oluyorsa o zamanda sizin yaşadığınız bu anla ilgili umutlarınızın azaldığı manasında bir yorum hemencecik kendisini ele veriyor,demektir. Karabük bu açıdan bakıldığında mazisi çok parlak bir kent görüntüsü çiziyor. Bunun böyle olması da pek doğal tabi… Türkiye’nin ilk ağır sanayi fabrikasının kurulduğu bir kentin mazisi zengin olmasın da kimin olsun. Buraya kadar çok güzel de bundan sonrası yok. Mazinin zenginliği karşısında,günümüzde kendi gücünü yavaş yavaş yitirme durumunda olan bir kentle karşıya kaldığınızda ,onunla hangi konuda,neleri konuşmayı cesaret edebilirsiniz? ……………… İşte bütün sorun bu meseleyi çözmeye çalışırken karşınıza çıkıveriyor. Kent ile sohbet etmeyi düşünüyorsunuz ancak bu sohbetin pek gerçekliliği görünmüyor. Görünmediği için de kendi kendimize söyleşi biçiminde ürettiğimiz düşünceleri buradan sizlerle paylaşmak istiyoruz…. Kendi dinamiklerini yitiren bu kentte,kendini tanımlayamamış birçok nokta var. Bu noktalardan birisi ve en önemlisi kentin sahibi kimdir?sorusunun yanıtı… Kimler aldıkları kararlarla Karabük’ün mukadderatına yön veriyor ya da vermeye cesaret edemiyor? Kentte gündeme gelen ve yerel medyaya yansıyan düşüncelere bakarsanız,birçok işin Karabük adına başarıldığını görürsünüz. Bazen kent adına yapılan tartışmaların ayyuka çıktığına tanık olursunuz. Öyle bir noktaya gelinmiştir ki artık asıl mesele özünü ve önemini kaybetmiştir. Kenti kısır bir çekişmenin, esaret altında olduğunu görürsünüz. Olup bitenlere akıl erdiremezsiniz. Anlam veremezsiniz. Bu ortamda çekişmeyi yok edecek kent dinamiklerini arar durursunuz…. Nafile çırpınmalar beyhudedir… Bu sorunu çözecek güç ve dinamizm gerçekte kentin kendi kimliğinde ve yapısında gerçekten yoktur… Her gün dövünüp dururuz. Etrafımızdaki kentler büyük bir hızla kalkınma yarışına girmiş gelişiyor,diye... Memleket bir biçimde gelişiyor ancak Karabük mazisine ters düşercesine bu gelişmelerin hep gerisinde kalıyor. Karabük’ün garipliği bir türlü yitirdiği dinamiklerini harekete geçirememesinde yatıyor. Geçmişin deneyimlerinin yaşayanlara bir tecrübe oluşturmaması,kentsel birikimin göçlerle dışarıya akmasına yol açmaktadır Karabük ikinci kuşakta bir kimlik sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Eskiyle olan bağlantısını koparmış gibidir. Genlerinde işçi ve demir kültürü barındıran bu kentin birdenbire başkalaşım ve değişim süreci içine girmesi hiç de iyi olmamıştır. Bu yeniden yapılanma döneminde bir belirsizlik söz konusudur. Kent kültürünü yeniden üretememektedir. Bu durum kent dinamizminin ortaya çıkmasını geciktirmektedir. Oysa bu dinamizm ,kent kalkınmasının itici gücüdür. Bu güç olmazsa ,üzerinde Karabük yazılı otobüsün yolda hareket etmesi söz konusu değildir. Otobüs şu anda motor gücü ile değil onu arkasından iterek hareket ettirmeye çalışan insan gücü ile yol almaya çalışmaktadır. Bilesiniz ki bu yol alış hiç de hayra alamet değildir?