Bunları da bilelim istedik. İnsanın başına ne geliyorsa cahillikten geliyor. Köylü iken birdenbire apartmanların içinde kentli oluverdik. Ancak kent yaşamına bir türlü alışamadık. Kentleri de kendimize benzeterek mekanları muhtaç olduğu kültürden mahrum bıraktık. Her şeyin bir yolu yordamı var. Kent de yaşamanın da… Önce şöyle bir soru soralım… Kentte yaşamak ne demektir? Yaşadığımız mekanın kendine özgü özellikleri nelerdir? Karabük’te var olan değerler,cumhuriyet kültürünün bir parçasıdır. Ondan soyutlanıp incelenmesi ve yoruma tabi tutulması olanaksızdır. Karabük,Türkiye Cumhuriyeti’nden önce bu yörede egemenlik kurmuş farklı kavimler zamanında da demir kültürüne sahip bir kentti. Karabük’te yerleşim alanlarından biri olan Sipahiler Köyü’nde bulunan küre havuzu(demir elde etmek için yapılmış atölye)Roma döneminde,bu devletin demir ihtiyacını karşılayan bir imalat merkezi idi. Benim çok önemsediğim “Kültürel Gen” teorisine göre değerlendirme yapılacak olursa,Karabük’ün tarihsel oluşumunda demirin geçmişten kaynaklanan etkisi bulunmaktadır. Bu birikim,bilinmese de Karabük’ün yaşamında hala canlılığını korumaktadır. Karabük’e hayat vermeye devam etmektedir. Demirle ilgili yatırım yapacak ülkeler zaman zaman bu birikimden yararlanmak için Karabük’e gelmeleri tesadüf değildir. Özellikle de bunların başında İran,Suriye,Cezayir ve Fas gibi ülkeler gelmektedir. Karabük’te yetişmiş birçok elaman adı geçen ülkelerde çalışarak,demir kültürünün evrensel anlamda temsilciliğini yapmışlardır. Yenice ormanları da bu açıdan kültürümüzü tanımlayan önemli yapı malzemelerinden biridir. Roma döneminde çok önemli bir yere sahip bu ormanlar,Osmanlılar döneminde de aynı alanda hususiyetini korumuş ve cihan devletinin Navarin baskınından (1827) sonra gemilerinin yapımında önemli bir yer tutmuştur. Eflani,Hulana adıyla ,Hititler döneminden beri bir hayvancılık diyarıdır. Yün anlamına gelen bu sözcüğün tarihsel anlam taşıdığı ortadadır. Safranbolu gibi bir kent,dericilik alanında gelişme gösterirken bu alandaki başarısını Eflani’de yetiştirilen ve bu yöreden getirilen büyük ve küçükbaş hayvanlara borçludur. Safranbolu,bilindiği üzere mimari açıdan çok önemli bir kenttir. Bu muhteşem yapıların çoğu 19.yüzyıldan kalmadır. Safranbolu 19.yüzyılda ne yaptı da bu görkemli yapılara sahip oldu dersiniz? Şu ana kadar hiçbir araştırmaya konu olmamış bu sorunun yanıtını ; adı geçen kentin, başta Rusya olmak üzere Avusturya ve Fransa ile yaptığı deri ticareti bizlere vermektedir. Safranbolu bu bakımdan Batı Anadolu’da can damarı İzmir kenti ne ise gelişmişlik açısından onunla mukayese edilebilecek konumda olan bir yerleşim noktası idi. 19.yüzyılda lonca ekonomisinin can çekiştiği bir ortamda İmparatorluğun ,kapitalist ilişkiler açısından kendini aşmış nadir kentlerinden birisi idi. Eski çarşıda bulunan sayısı 100’ü aşan debbağ /deri işleme atölyesi i zaten bu durumu kanıtlar niteliktedir. Eğer Karabük iline ait bir folklor yaratılmak isteniyorsa,bu yapılırken de özgün bir nitelik aranıyorsa bunun merkezi Türkmen diyarı Ovacık ve Eskipazar ve Eflani olmalıdır. Çünkü Türk boylarının halisane yerleştikleri yerler özellikle Tamışlar, Bayındır,Beğdili gibi köyler geleneksel renklerimizin canlılığını yakalama ve tanıma açısından önemli birikimlere sahiptirler. İnsan bunları öğrenince yaşadığımız anın kültür fukaralığına isyan edesi geliyor. Öyle değil mi.?