İçinde yaşadığın kentin geleceğini düşünün… Devir artık geleceği görebilme ve ona göre kendini planlayabilme devri… Cumhuriyet kenti Karabük deriz. Bundan da büyük bir övünç duyarız… Mangalda kül bırakmayız… Ancak iş yapmaya gelince ortalıklarda görünmeyiz… Hayati meseleleri umursamayız Ve boş veririz… Hatta bana dokunmayan yılan bin yaşasın dahi diyenimiz bile olur. İş bilmezlikten midir nedir … Zorda kalınca… İlgililer ve yetkililer düşünsün deriz… Nemelazımcılık edebiyatının en güzel örneklerini eserleştiririz. Hiç eleştirilmeyi sevmeyiz Hep veryansın ederiz. Bundan da büyük bir mutluluk duyarız… Bazen sertleşir…. Karşımızdakini üzeriz. O’nu tehdit edip,gerçekleri konuşmasını ve dile getirmesini engelleriz… Bunda da başarılı olamadıysak aba altından sopa gösteririz… Acizliğimizi böylece kanıtlamış oluruz. Öyle ya da böyle… Şimdi biz böyleyiz diye bir kenara çekilerek olacakları mı seyredeceğiz… Yoksa içinde yaşadığımız kenttin geleceğini düşünmeye devam mı edeceğiz?... Geleceğimizi biz düşünmezsek kim düşünecek.? Başkaları mı?... Başkaları düşündü mü nasıl düşünür.? Atasözü bunu ne kadar güzel söylenmiş… “El elin kayıp eşeğini türkü söyleyerek ararmış” El kim? Sahip kim? Bilene aşk olsun…! Karabük’ün geleceğini yönlendirmek ve bu noktada düşünce üretebilmek için, karar mekanizmalarını etkileyen sivil örgütlenmeleri tabelasal oluşumdan kurtarmak gerekiyor… Sivil örgütlenmelerin isteklerinin siyasal örgütler yani partiler üzerinde yaptırım gücüne sahip olduğu bilinmektedir. Eğer sivil toplum örgütleri ve bunu ifade eden kurumlar kendi güçlerini bilmeyip,siyasal yelpazeyi etkileyecek tutum ve davranış gösteremiyorsa ortada tedavisi zor bir hastalık var demektir. Bu hastalıktan kurtulmak gerekir. Kurtulmazsak ne mi olur.? Toplumsal sorunlar birike birike yumak oluşturur. Hesap verme mekanizmaları işlevsizleşir. Bu durumda… Kaybeden yine Karabük olur.