Birey ve kuşatılmışlık… Böyle bir niteleme kafanızda hangi düşünceleri uyandırır.? Özgürlüklerin yitirilmesini mi? İnsanın hareket olanağının sınırlandırılmasını mı? Yoksa belirli bir mekana hapsedilişini mi? Evet… Doğrusunu söylemem gerekirse… İçinizden geçeni okuyor gibiyim. Bunların hepsi kuşatılmışlığın anlatımı olabilir…. Kuşatılmışlık her devri anlatan evrensel bir kavram. Nasıl mı? İnsan çıplak olarak doğar. O’na bir çul bulunur… Büyük bir bitki yaprağına ya da beze sarılıp sarmalanır. Kuşatma ilk önce doğduğu mekanda üşümeme adına bireyi korumak için yapılır. Daha doğrusu böylece kuşatılmaya alıştırılmış olur. Birey bu nedenle yaşamı boyunca kuşatılmışlıklara boyun eder. Kuşatılmayı doğal bulur. Bu durum yaşamı durağanlaştırır. Giderek yapıyı muhafazakarlaştırır. Toplumun ise kendini aşması için dinamizme ihtiyacı vardır. Ancak kuşatmalar bunu o süreçten mahrum bırakır. Kuşatmalar birey özgürlüğüne indirilmiş bilinçli kısıtlamalardır Bu sayede toplum izin verilen denge aralığında tutulmaya çalışılır. İstenilen şekilde yapılandırılır. Biz buna “hayat” deriz. Durumu biraz daha kişiselleştirirsek… “İşte benim hayatım” deriz. Kuşatılmışlığı içselleştirmeye başlarız. Buradan tekdüzeliğe alıştırılırız. Arkasından kabullenme süreci bizi kendi cenderesine alır. Hayatımızda oluşabilecek durgunlukların nedeni budur. Böyle bir durumda… Bireyin kendini sorgulama süreci başlar. Nedenler/niçinler üzerinde durulur. Ama bunun müsebbibini bir türlü bulamazsınız. Ruhsal sıkıntılar giderek sizi rahatsız etmeye başlar… Şimdi buradan sormak isterim… Sizce tarih bizlere öğretildiği gibi yazı ile mi… Yoksa insanın doğduğu anda kuşatılması/kuşatma altına alınması ile mi başlar.? Kendinizi bu soru karşısında ikiye bölünmüş gibi hissediyorsunuz değil mi? Gölnünüzü hoş tutun… Elbette buna yanıt vermek zorunda değilsiniz.!... Ama şunu iyi bilin ki hayat bütün kuşatılmışlıklara rağmen onu “yaşamak” için büyük cesaret ister. Bunu gösteremeyenler kaybeder. Tarih onları hiçbir zaman yad etmez. Aşağıdaki değerlendirme yazısı ile kendimi kuşatılmışlıktan azede etmek istiyorum. Bakın Tunuslu lider Raşid el-Gannuşi konuyla ilgili olarak ne diyor: “Allah insanları hür yaratmıştır… İnsanları bir yere götürecek olan onların bizzat kendileri,vicdanlarında oluşan kanaattir… Tehdit ve baskı (kuşatma aracı olarak)* …iki yüzlülük(münafıklık) sonucunu doğurur;bu ise insana yamanacak en kötü vasıftır.(**) (*) Parentez içindeki açıklama bana aittir. (**)bkz Hayrettin Karaman,”Gannuşi’yi Doğru Anlamak.” Yeni Şafak,29 Temmuz 2012,s.2