Avatarı
Bölgenin Sesi Gazetesi tarafından
24 Temmuz, 2023 11:11 tarihinde yayınlandı

Okuduğu kitaptan etkilenip yürüyerek Türkiye turuna çıktı

SAMSUN (AA) - İstanbul'da yaşayan evli ve 3 çocuk babası 53 yaşındaki Necip Kökerer, Yalova'dan Artvin'e gerçekleştirdiği yürüyüş kapsamında Samsun'un Çarşamba ilçesine ulaştı. İlçede bir çay bahçesinde dinlenen Kökerer, AA muhabirine, emekliliğinin ardından 3 sene kadar önce bir arkadaşının vesilesiyle spora başladığını söyledi. Bu süreçte Frederic Gros'un yazdığı "Yürümenin Felsefesi" kitabını okuduğunu belirten Kökener, "O günden sonra, 'Yürüme aktivitesini yapabilir miyim?' diye düşündüm. İstanbul'un bütün ilçelerini birbirine bağlayarak yürüdüm." dedi. Yürümenin kendisi için bir felsefe haline geldiğini dile getiren Kökerer, "Türkiye'yi dört etapta yürüyebilir miyim?' diye düşünerek çalışmalarımı yaptım. Yalova'dan başlayarak Artvin'e kadar birinci etabını yürümeye çalışıyorum. Yalova'dan İzmit, Düzce, Sakarya, Bolu, Zonguldak, Bartın, Karabük, Kastamonu ve Sinop'a geçtim, Samsun'a geldim. 16 gündür yürüyorum. Yürüyüşümün Artvin olan ilk etabını bitirmeyi planlıyorum." diye konuştu. Kökerer, otoban veya ana yollar yerine daha ıssız yollardan yürümeyi tercih ettiğini anlatarak, şöyle devam etti: "Kastamonu'dan çıkmak üzereyken suyum azdı. Tarlanın birinden birisi, 'Nereye gidiyorsun?' diye sordu. Yürüyerek Sinop'a gideceğimi söyledim ve 'Su var mı?' diye sordum. Sonra bana bir rüya gördüğünü, rüyasında kalabalığın içinde birini gördüğünü söyledi ve tarlanın ortasında ağlamaya başladı. Bu duruma şaşırdım ve kendisini teselli ettim. Başımdan böyle ilginç olaylar geçiyor." Ailesinin yürüyüşüyle alakalı tedirgin olduğunu ancak kendisini desteklediğini vurgulayan Kökerer, "Aileme bu fikrimi söylediğimde, tek başıma yürüyeceğim için tedirgin oldular ancak beni destekliyorlar. Kızım da etabımı bitirip yanına gitmemi bekliyor. Annemin de hayır duaları var ve bu destekle yürüyorum. Duaları ile kazasız belasız bitireceğim inşallah. Bir süre dinlendikten sonra da diğer etaplar için hazırlık yapacağım." ifadesini kullandı. Kökerer, daha sonra yürüyüşüne Ordu'ya doğru devam etti.

Bizi sosyal medyadan takip edin
blank
Avatarı
Güner ERBAY tarafından
05 Haziran, 2025 13:49 tarihinde yayınlandı

KUYUTAŞ MI MANGALA MI?

Bu bir oyun. Türklere ait çok eski bir oyun. Şimdi, büyük küçük hepimiz, nasıl ki bilgisayar oyunları ile oynuyorsak, geçmiş devirlerde de insanlar bir çok oyun oynamış. Çoğu çocuk oyunu olarak bilinse bile, vakti zamanında büyükler de aynı oyunları oynamışlar!

Televizyonun evlerimize girmesinden önce gece misafirlikleri yapılırdı. Konu komşu birbirlerine akşam yemeğinden sonra gider, sohbet ederdi. Genellikle de sessiz sinema ve yüzük kimde oynanırdı. Bütün oyunlar insanın bilişsel ve motor yeteneklerini artırmada bulunmaz nimetlerdir. Örneğin sessiz sinema; konuşmadan bir şeyleri anlatabilmeyi öğretirken, konuşmayanı anlayabilmeyi de öğretiyor. Konuşmadan bir şeyi anlatabilmek ve konuşmayanı anlayabilmek hayatta ne denli önemli ve ne denli de gereklidir!

Biraz önce TRT belgeselde kuyutaş oyununa rast geldim. Kastamonu Cide ve Şanlı Urfa'daki insanlar oyunuyordu. Programda oyunun adı mangala olarak geçiyor fakat benim çocukluğumda biz bu oyuna kuyutaş derdik. Bir tahta üstüne oyulmuş bir çok minik oyuk ve taşlarla oynanıyor. Taşlar oyuklara dağıtılıyor. Belli kuralları olan stratejik bir oyun. Bizse ellerimizle toprağa kuyular kazar, oyunu böyle oynardık. Tırnaklarımızın dibi toprak olurdu.Karşılıklı iki kişi oynar bu oyunu. Elleriniz sürekli toprakta ve taşlarda olur.

TOPRAK. Toprağa dokunmak. Dokunmak; insanın beş duyusundan birisidir ve bu duyunun önemini yeterince farkedemeyiz. O önem sıralamasında en geride kalır. Beş duyunun önem sırası beynimizde görmek, işitmek, tatmak, koklamak, dokunmak olarak dizilir ve biliriz ki, bir duyudan yoksunsak diğer duyu veya duyular daha fazla çalışarak hayatın zorluğunu alt etmemizde bize yardımcı olur. Dünyayı ve evreni yeterince algılayabilmemiz için bu beş duyunun da çalışıyor olması gerekir.

Dokunmak! Seneler evvel dokunmakla ilgili bir kitap okumuştum. Dokunma duyumuzu ve tenin hissedişlerinin önemini, evveliyatını, tarihsel anlamlarını anlatıyordu. Çok güzel bir kitaptı. Sevildiğimiz duygusunu seslerin tonlamasından, bakışların ışıldamasından ve dokunuşlardan anlarız. Dokunulmak ve dokunularak sevilmek o denli önemli bir ihtiyaçtır ki; dokunulmayan, dokunularak sevilmeyen çocuklar, bu ihtiyacı gidermek için aşırılıklar yapıp, kendilerinin dövülmesini sağlayabiliyor ve böylelikle bu ihtiyaçlarını giderebiliyor! Mazoşist kişiliğin oluşmasının zemininde, kuşkusuz bu durum önemli taşlardan birisini oluşturuyor olmalı.

Tabi bir de fiziksel geçişler var. Her şeyden önce elektrik geçişleri söz konusu. Toprağa dokunarak elektriğimizi toprağa veririz. Demek ki biz de kuyutaş oynarken fazla elektriğimizi toprağa veriyorduk. Toprak elektriği alır! Taşlar da alır. Başka ne elektriği alır? Elbette hepimiz biliriz ki su alır. Bu nedenle duş almak insanı rahatlatır. Her ikisi de negatif elektrik yükünden arındırır. Peki insan insana dokununca ne olur ? İnsan vücudu iletken midir, yalıtkan mıdır? Su iletkense insan vücudu da iletkendir çünki en az yüzde atmışı şudur. Üstelik bu suda elektrolitler vardır. Elektrolit nedir ? Minerallerdir. Mineraller nedir? Madendir ! Bazı madenler elektriğin daha iyi iletilmesini sağlar bu nedenle suya ilave edilir. Tıpkı akülerde olduğu gibi. Insan vücudunun önemli elektrolitleri sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, bikarbonat, klorürdür. İyi bir elektrik iletimi için bu madenlere ihtiyaç vardır. Madenlere ihtiyacımız sadece elektrik iletimi nedeniyle değildir. Onların daha bir çok görevi vardır. Öyleyse insan insana dokunduğunda da bir geçiş olur. Elektromanyetik bir geçiş. Hatta aynı geçiş göz göze gelince de olur. Bu sebeple negatif mizaçlı insanların ne gözlerine odaklanmalı ne de onlara dokunmalı derim. Yani diyeceğim o ki elimiz kıymetli olmalı. Öyle herkese hemen uzanmamalı. Aynı mantıkla insanı olumlu yönde etkileyen madenlerin olduğunu da bilmek gerekir ve de bilinir zaten. Yüzyıllardır, hatta binyıllardır insanlar madenleri şifalanmak için kullanır. Bunlardan en bilineni akik ve ametisttir. Bunları şifa için kullanmanın mantığı ve ispatı yaratılışımızda mevcuttur hiç kimse bunlara hurafe demesin!

Kuyutaşa gelirsek mazimizdeki oyunlara sahip çıkmalıyız. Onlar gitgide yok oluyor. Bu oyunlar henüz tamamen yok olmadan kayıt altına alınmalı. Üniversitelerin ilgili bölümleri, oyunlar bilinmeze karışmadan önce, harekete geçip hepsini zaptırapt altına almalıdır diyorum ve iyi bayramlar diliyorum.

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.