Avatarı
Haber Merkezi kaleminden...

Sizce Hiçleşmiyor Muyuz?

Haber Merkezi tarafından
12 Mayıs, 2016 08:32 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:15
A+ A-

Sizce Hiçleşmiyor Muyuz?

Dün Karabük’e yağmur yağdı. Kent yine sele/suya teslim oldu. Geçen sene de Haziran ayının başlarında yağan yağmur caddeleri teslim almış,insanlarımızı korkutmuştu…! Bundan sonra her benzer olumsuzlukta aynı korku etrafı saracaktır. Şiddetli yağışlar bana 21 Mayıs 1998’i hatırlatır. O günlerde Karabük gerçekten sele teslim olmuş,Milliyet gazetesi haberi Karabük’te Sel Nino felaketi biçiminde kamuoyu ile paylaşmıştı…. Sel felaketinin Karabük için anlamını bilmeyenler ya da kavrayamayanlar benim KARDEMİR sponsorluğunda çıkardığım Mekan,Zaman ve Anılarla Karabük ile ilgili kitabıma bakabilirler. 1942 ve 1998 yağışlarının Karabük’ü ne hale getirdiği bu kitabımızda fotoğraflarla ayrıntılarıyla anlatılıyor. Karabük’te imar faaliyetleri ile uğraşanlara çok anlamlı dersler veriyor. Şimdi bütün bu olanlara bakıp ne demek gerek… Ben diyorum ki… Duyarlılık ve değer bilme… Kent yaşamının olmazsa olmazıdır. Kentler bu iki sözcükle var olurlar… Anlam kazanırlar… Kendilerini belli ederler. Ön plana çıkarlar. Bunları önemsendikleri ölçüde geleceğe kucak açarlar. Bu iki sözcüğü içselleştiremeyen ve gelecek kuşaklara aktaramayan kentlerin atılım yapmaları mümkün olmaz. Toprak güzelleşmek için ilgi ister. Kentler de gelişebilmek için sahiplenilmeyi önemser… Bir kent ürettiği ölçüde değer kazanır. Çevresini sevindirir. İnsanlarını mutlu kılar. Yaşama daha güvenle bakar… Gelecekten kaygı duymaz. Kentler bakım ister. Titiz olmayı sever. Yaşam tarzını kendisi şekillendirir. İnsanların gelişmesine ön ayak olur. Huzur dolu bir kentte kim yaşamak istemez. Zorunlu olan doğal bir istektir bu… Ne verirseniz onu alırsınız… Ne ekerseniz onu biçersiniz… Yaşamın bir ilkesidir bu. Bunları yapmazsak ne mi olur? Düşünmeye başlayın bir kere… Kent, kimliğini ortaya koyamaz. Gelişme gösteremez. Yağmur sularına bir anda teslim olur. Beton göletlerine teslim olur. Bu noktada sorumlular aranmaya başlanır. İstenmeyen durumlar yaşanır. Sorumsuzluk duygusu kenti köreltir. Gelişmeyi engeller. İnsanlara hüzünden başka bir şey veremez. Eli/kolu bağlanır. Her olumsuzluğa teslim olmanın hüznünü yaşar. Kentler birer yaşam alanlarıdır. Onlara gelişigüzel sıralanmış bina topluluğu olarak bakamazsınız. Bize düşen görev ;onu anlamaya yönelik çaba göstermektir. Yaşama tarzını ona göre düzene sokmaktır. Bunlara uymasak ne mi olur.? Yabancılaşmaya başlarız. Maddeleşiriz. Manayı kaybederiz. O mekanda hiçleşiriz. Sizce hiçleşmiyor muyuz?

Bizi sosyal medyadan takip edin