blank
Esra Oğuzkağan Özkan tarafından
25 Haziran, 2024 16:18 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 26.06.2024 05:13
A+ A-

Yönetmen İsmet Yazıcı: “Belgeseller zamansız olmalı”

Yönetmen İsmet Yazıcı'nın, “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” adlı belgeseli 17 Temmuz’da Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) Belgesel kanalında yayınlanacak. Safranbolu’da bu yıl 25’incisi düzenlenen Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali’nde Jüri olarak katılan Yönetmen İsmet Yazıcı, projelerini BSG Haber Sitesi okuyucuları için değerlendirdi. Türkiye'nin eşsiz projeleriyle dikkat çeken başarılı kadın yönetmeni İsmet Yazıcı; belgesel filmin kamera arkasını, projelerini ve meslekteki sırlarını okuyucularımız için açıkladı. Sembolleri Ekrana Yansıtan Deha: Yönetmen İsmet Yazıcı Uluslararası Belgesel Film Festivali'nin bu yılki jürisinde görev alan Yönetmen İsmet Yazıcı, TRT ekranlarında unutulmaz bir başyapıt "Kerbela Destanı ve Hz. Hüseyin"in hayatına odaklanan bir belgesel film hazırladı. "Masum: Niyetin Taşıyıcısı" belgeseli, 17 Temmuz'da izleyicisiyle buluşuyor. İsmet Yazıcı'nın yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği belgesel, izleyicilere Hz. Hüseyin'in hayatını derinlemesine keşfetme fırsatı sunacak. blankYapımcı ve Yönetmen İsmet Yazıcı, “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” belgeselinin yıllardır üzerinde çalıştığı kadim semboller ve kavramlar serisindeki belgesel zincirinin önemli bir halkası olduğunu ifade etti. TRT'de 17 Temmuz’da yayınlanacak belgeselin konusunu anlatan Yönetmen Yazıcı: “Kerbelâ ve Hz. Hüseyin üzerine çalışmak, benim yıllardır istediğim ve tabiri caizse yapmayı özlediğim bir şeydi. Dolayısıyla birdenbire aklıma düşmüş bir proje değildi. Zaten bir zincirin olmazsa olmaz halkasıydı. 1999 yılından bu yana kadim semboller, kavramlar vs. üzerine belgesel serileri hazırlıyorum. “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” başlığıyla hazırladığımız bir bölümlük belgesel de o halkanın tamamlanmayı bekleyen bir parçasıydı. Sanıyorum hem kendi vaktini, hem de benim vaktimi bekledi, zamanı şimdiymiş, hayata geçti. Ve o kadar vaktiymiş ki ‘kıldan ince, kılıçtan keskin’ o konu bana kendini kolaylıkla sundu; kolaylıkla ürettirdi... Bu proje klasik bir tarih belgeseli değil kuşkusuz, daha önce ürettiklerime aşina olanların kolaylıkla tahmin edeceği gibi, İmam Hüseyin’in bize miras olarak bıraktığı “hikmet” üzere yol almaya çalıştık. Çünkü o teslimiyeti ve Hz. Hüseyin’in zatından bize yansıyanları anlamaya çalışmadan bir belgesel yapmak ve yalnızca “çok acı, kanlı bir tarihsel vak’a” olarak aktarmak, ‘o güzel’e haksızlık olurdu; İmam Hüseyin’in bize miras bıraktığı ‘hikmeti’ görmeden geçmek, onun aslıyla buluşmamızı örten bir perde olarak aramızda kalmaya devam ederdi. Oysa “Masum” olan Hz. Hüseyin “Niyetin Taşıyıcısı” idi muhafaza edeniydi ve bize ‘insan olma ideallerini’ hatırlattı. Bu yüzden ölümsüz oldu. Ve bizi hala bugün dönüştürmeye devam ediyor. Benim bütün projelerde yapmaya çalıştığım şey biraz da bu, varlığı hatırlamak, dönüşüme, değişime katkı koymaya çalışmak; “insan olabilme ihtimalini” önce kendime, sonra da izleyenlere hatırlatmaya çalışmak. Bu nedenle çalıştığım başlıklar zamansal olarak çok eskiymiş gibi görünse bile aslında bugünü anlatmaya, insanı anlamaya çalışıyorum. Bütün başlıklar aslında bu yolda bir vesile oluyor; konular, kişiler, semboller… Ama tabi hepsi çok majör. Zaten benim anladığım belgesel anlayışı ya da olması gerektiğini öğrendiğim de biraz bu: Belgesel dediğiniz şey zamansız olmalı; dünü-bugünü-yarını kapsamalı ve hepsine aşkın olmalı. Bu nedenle de uzun yıllardır pek revaçta olan ve neredeyse belgesel buymuş gibi bize lanse edilen, günlük insan hikâyelerinin anlatıldığı işlere mesafeli duruyorum…”  Yönetmen Yazıcı belgeselin süresi hakkında bilgi verdi. Ardından da sorularımızı içtenlikle yanıtladı. blankYönetmen Yazıcı, Belgesel çekimlerinin 2023 sonbaharda başladığını ve kış başı bittiğine değinerek; 30 dakika süren belgeselin, yaklaşık bir ay önce kurgusunun tamamlandığını açıkladı. Belgesellerin süresinden çok bir konuyu anlatmak ve öze zarar vermeden izleyiciye aktarmanın zorluğunu da aktardı. Yazıcı: “Örneğin 5’er dakika 49 bölüm “SIR” adlı bir belgesel seri yapmıştım; hayatımın en zor projesiydi. 5 dakikada bir konuyu anlatmak ve öze zarar vermeden vurup kaçmak baya zor bir iş… Zaten bir belgeseli, belgesel yapan şey süresinden çok daha farklı kriterlerdir… Masum: Niyetin Taşıyıcısı çekimleri için gittiğimiz şehirlerden ziyade, bizi çağıran coğrafya çok daha önemli idi. Anlatım dilim sembolik olduğu için, zaten şehir içlerinde pek işimiz olmuyor. Belli çekim noktası atışlarımız oluyor ama daha ziyade, kavşaklardan yan yollara girip bizi bekleyen coğrafyaya ulaşmaya çalışıyoruz. Özellikle jeneriğimizi çektiğimiz ve belgeselin içinde de dokusunu geçiş olarak kullandığımız kanlı dağlar çok önemliydi. Oraya gitmeyi (bu proje olursa gitmeyi) 4-5 yıldır bekliyor, hayalini kuruyordum. Bu nedenle bir yer adı vermek de doğru gelmiyor; “bir yerler” bizi ağırlıyor diyebilirim.” Belgeselin devamı gelecek mi? “Spesifik bir alanda çalışıyorum ve her yapılan bir önceki projenin virgülü koyduğu yerden devam ediyor bir anlamda. Ömrüm oldukça ve imkânlar sağlandıkça bu zincirde eksik kalan halkaları anlatmaya çalışırım.” Hedef belirlediğiniz bir izleyici kitleniz var mı?  blankKlasik tanımlarla hedeflediğim bir kitle yok; yaş, eğitim, coğrafya vb. faktörlerden çok beni ilgilendiren, “hatırlama ihtimali olan tüm insanlar”… Yıllar içinde izleyenlerle çok şahane bir ilişki kurduk. Öz bir izleyici kitlesi oluştu ve onlar hep bir sonraki projeyi bekler; yazarlar, ararlar… Bu kitlenin içinde yaşları, eğitimleri, sosyal statüleri, milliyetleri, inançları (hatta inanmayanlar da var) farklı insanlar var; ne yapmaya çalıştığımı hissedenlerle şahane bir duyguda buluşuyoruz zaten… Dolayısıyla ölçümleme şirketlerinin “hedef kitle” tanımı beni çok ilgilendirmiyor.” Yönetmen İsmet Yazıcı okuduğu kitaplardan mı, gezdiği kentlerden mi, ailesinden mi, nelerden besleniyor? Evinizde bir can dostu (kuş-kedi-köpek) besliyor musunuz?  Hayat eğer tercih ediyorsanız, sizi her şeyden besler… Uzun yıllardır artık çok fazla kitap okumuyorum. Benim yolum biraz kendi kazımı yapmaya dönük olduğu için, okuduklarımdan etkilenerek bilgilenmek yerine “kendi kitabımı” (burada ‘kendi’ vurgum kişisel bir vurgu olmaktan ziyade daha genel ‘insanın temsili olarak beni’ kastediyorum), okumaya, kendi kazımı yapmaya, insan olarak bana tohumlanmış ve yalnızca benim açabileceğim bilgiye ulaşmaya çalışıyorum. İnsan mükemmel bir varlık ve potansiyelinin çok büyük bölümünü kullanmadığı için heba ediyor. Hani Hz. Ali demiş ya “İnsanı küçük görmeyin, bütün âlem dürülü bükülü insandadır.” İşte bu dürülü bükülü olarak var olmuş ben, bir nebze hatırlayıp donanımımı açabilir ve aktarabilirsem ne mutlu bana… Hayvanlar konusuna gelince, eğer bir bahçeniz yoksa onları bir kafese, eve sıkıştırmanın çok bencilce olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla evimde yok." Sizi tanımlayan bir sembol var mı? Beni tanımlayan bir sembol var mı bilmiyorum; ama hissedişlerim olabiliyor tabi. Her projeyi yaparken biraz hale girmek ve ‘o olmak’ üzere yol aldığım için, o projenin duygusuyla bazen bir kartal gibi, bazen ateş gibi, bazen toprak gibi hissedebiliyorum… Metinleri de kendim yazdığım için, projeyle çok hemhal olurum. Zaten o bütünleşmeyi yaşamadan iş çıkmıyor. Bu role girmek değil ama hale girmek… Hatta aynı serinin farklı bölümlerini yazarken de farklı halin, duygunun içinde olabiliyorsunuz; dolayısıyla metin ve görüntüler farklı akabiliyor…” Yönetmen olmak nasıl bir duygu? Mesleğinizin "sır"rını bizimle paylaşır mısınız? Çok büyük bir sırrım var mı bilmiyorum. Ama çok severek çalıştığım, yapmazsam ölürüm dediğim bir alan belgesel; tabi kendime çizdiğim ‘özel alanda yaptıklarım’ (sanıyorum belgeselin diğer türlerinden bu kadar haz almaz, böyle bağ kurmazdım). Hep iki kanadım var derim; bir kanat “bilgi” ki burada muhteşem bir dostumla yol alıyorum yıllardır, Ergun Kocabıyık pek çok projemin danışmanı, onun varlığı bana çok güç veriyor hem de dengeliyor, çünkü uçup kaçmaya da meyyalim. İkinci kanadım da yukarıda da biraz açmaya çalıştığım ‘kalp’ kanadım, sezgi ve keşifle kendime yolcu olduğum kanat. Bu iki kanat olmazsa olmazım. Ama en nihayetinde asıl olmazsa olmazım, bilgiyle dolduktan sonra kendimi ‘projeye teslim etmek’. Teslim olursanız teslim ederler zaten, öncesi çok katur kuturdur, tadı olmaz o belgeselin. Projeye ve ‘kendime’ teslim olduğum zaman hem ben o dönüşümün hazzıyla coşuyorum, hem de izleyene benim o ‘aradan çekilişim’ kendiyle karşılaşması için bir yol açıyor diye düşünüyorum…” Altın Safran Belgesel Film Festivalin ilk kurucularından Dr. Sühendan Kumcu ise, çiçeği burnunda olan  “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” belgeselinin sanat yönetmenliğini gerçekleştirdi. TRTBelgesel’de 17 Temmuz Çarşamba günü ekranlarınıza konuk olacak belgeselin tanıtımı şu şekilde: blank MASUM: NİYETİN TAŞIYICISI Yapım : TRT Belgesel Yapım Yılı : 2024 Formatı : Belgesel, 4K, Renkli, Türkçe Yapımcı - Yönetmen : İsmet Yazıcı Metin Yazarı : İsmet Yazıcı Danışman : Ergun Kocabıyık Görüntü Yönetmeni : Tevfik Öber Kameramanlar : Murat Arslan - Samet Aydın Uçan Kamera : Murat Arslan Özgün Müzik : Tamer Süerdem Seslendiren : Şerif Erol Kurgu : Samet Akgül Renk Düzenleme : Fahri Ünal Grafik Tasarım : Cantekin Cantez Yardımcı Yönetmen : Tülay Canbolat Yılmaz Ses Kayıt : Gökçe Bektaş Koç - Erim Savaş Ses Miksaj : Furkan Utku Gerçik Minyatür Sanatçısı : Özcan Özcan Performans Sanatçısı : Ömer Burak Yazıcı Sanat Yönetmeni : Sühendan Kumcu Yapım – Yönetim Yardımcısı : Evin Aslan Gençtürk Kamera Asistanı : Mert Ünlü Gülbenk Okuyan : Metin Bobaroğlu Gazel Okuyan : Emre Yücel Koro : Hacı Bektaş Türk Halk Müziği Korosu Efekt : Ati Eskici – Yusuf Yenisu Makyöz : Derya Albayrak Dekor Uygulama : Yücel Gül - Mesut Gül - Tolga Yılmaz blank“Masum: Niyetin Taşıyıcısı” adıyla bir bölüm olarak hazırlanan belgesel, bütün İslam Âlemi için tarihsel elim bir vaka olarak büyük önem taşıyan Kerbelâ olayı merkeze alınarak hazırlandı. Muharrem ayında, 10 Muharrem’de, o matem gününde, İslam coğrafyasında, İmam Hüseyin anılır ve onun için gözyaşı dökülür. Ancak, kanın aktığı, canların yandığı bu olay ve güne, yalnızca bir tarihsel vaka olarak bakmak, İmam Hüseyin’in bize miras bıraktığı ‘hikmeti’ görmeden geçmek, onun aslıyla buluşmamızı örten bir perde olarak aramızda kalmaya devam eder. Çünkü Kerbelâ, dün kurulup bitmiş bir divan ve zulüm meydanı değildir. O çöl, o meydan, Beşer ile İnsan’ın hâl meydanıdır; Hakk ile Batıl’ın, Masum ile Zalim’in bir karşılaşma meydanıdır. Hüseyin’in Makamı, eminlik makamıdır. Hakk’a talip (taşıyıcı) olup teslim olmuş olan Hüseyin’di. Ve bu teslimiyet, aynı zamanda bir eminlik sınavıydı. blank Bu öyle bir eşikti ki sabrıyla ve teslimiyetiyle o eşiğe gelenler, vefanın sınavından geçenler, Beşer olmaktan İnsan olmaya geçer idi. Hakk üzere şahit olmuşların (şehit olmuşların) makamındadır İmam Hüseyin. Masumiyet gömleğini giyip de Kerbelâ Çölü’ne çıktığında varlığıyla anlattığı, insan olma idealleri idi; bu yüzden ölümsüz oldu… “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” adıyla hazırlanılan belgesel tüm bu ruhun izleri üzerine inşa edildi.” Bu yıl, Uluslararası Belgesel Film Festivali'inin jüri koltuğunda oturan Yönetmen İsmet Yazıcı, yeni belgeselinde TRT ekranlarından unutulmaz bir başyapıt Kerbela Destanı ve Hz. Hüseyin'in hayatına yer veriyor. 17 Temmuz'da yayınlanacak olan “Masum: Niyetin Taşıyıcısı” belgesel filmi merakla bekleniyor. (Esra Oğuzkağan Özkan)            

Bizi sosyal medyadan takip edin
blank
İhlas Haber Ajansı tarafından
10 Mayıs, 2025 01:52 tarihinde yayınlandı
A+ A-

Çanakkale Savaşı döneminde mezun veremeyen Anadolu’nun ilk lisesi, 140’ıncı yılını kutluyor

Anadolu’nun birinci, Türkiye’nin ise üçüncü lisesi olma özelliğini taşıyan ve 1. Dünya, Balkan ve Kurtuluş Savaşlarında tüm öğrencileri cepheye gittiğinden dolayı mezun veremeyen Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi, 140’ıncı kuruluş yılını kutluyor.
20 Nisan 1885’ten bu yana koca bir eğitim çınarı olarak Kastamonu’da hizmet vermeye devam eden Anadolu’nun birinci, Galatasaray ve İstanbul Lisesinden sonra Türkiye’nin üçüncü, yeniden Türkiye’nin birinci resmi lisesi olma özelliğini taşıyan Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesinde 140’ıncı kuruluş yılı heyecanı yaşanıyor. Kastamonu, 1. Dünya, Balkan ve Kurtuluş Savaşlarında en çok şehit veren vilayetlerin başında geliyor. Bu kapsamda 1. Dünya, Balkan ve Kurtuluş Savaşlarında 1914-1918 yılları ortasında Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi’nden 120 öğrenci kara tahtaya "Hocam, biz vatan için cepheye gidiyoruz; bizi yok yazmayınız" notunu düşerek cepheye savaşmaya gitmiştir. Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi, savaş yıllarında lise kısmı şubelerinin birçoğunu açamadığı üzere mezun da veremedi. Lisenin cepheye giden öğrencilerinden büyük bir kısmı geri dönemeyerek şehit düşmüştür.
Yurdun dört bir tarafından Kastamonu’ya gelen okulun mezunları, devir arkadaşları ile bir yandan hasret giderirken, başka yandan da lise tarafından düzenlenen kutlama programına katıldı.

"Gençlerimizi, donanımlı ve gelecek yüzyılı kurgulayacak gençler yetiştirme çabası içerisindeyiz"
Abdurrahmanpaşa Lisesi Okul Müdürlüğü ile Abdurrahmanpaşa Lisesi Mezunları Derneği tarafından Halk Eğitim Merkezinde gerçekleştirilen kutlama programında konuşan Kastamonu Ulusal Eğitim Müdürü Hasan Gümüş, "Abdurrahmanpaşa Lisesi’nden devlet için, millet için çok değerli bireyler yetişmiştir. Bu okulumuz, yeri gelmiş cephede bulunmuş, yeri gelmiş eline kalem almış, yeri gelmiş öteki mecralarda bu vatan için, bu millet için uğraş sarf etmiş. Bugün büyük ve güçlü bir Türkiye’nin oluşması için bundan sonraki süreçte de birebir azim ve kararlılıkla buradan mezun olacak, Kastamonu’dan mezun olacak tüm gençlerimizi en işi formda yetiştirme çabası içerisinde olacağız. Sizlerin de ben, vereceğiniz değerli takviyelerle inşallah çok daha büyük bir Türkiye inşa edecekler. Zira bizler inanıyoruz ki, bizim yetiştirdiğimiz gençlerimize şu anda dünyadaki tüm insanlık bu gençleri bekliyor. Bizler bunu biliyoruz ve bu inançla da gençlerimizi, donanımlı, gelecek yüzyılı kurgulayacak gençler yetiştirme uğraşı içerisindeyiz ki bu, Abdurrahmanpaşa Lisesi içerisinden çıkacak gençlerimizi de inşallah hem bu ülkenin hem de tüm dünya insanlığının faydasına olacak ve onlara yol aydınlığı olacaktır" dedi.

"Bu salonda her şiir, her alkış, her gözyaşı, geçmiş ile gelecek ortasında kurduğumuz köprünün bir parçasıdır"
Abdurrahmanpaşa Lisesi Okul Müdürü Hüseyin Mısırlıoğlu ise, "Bugün burada sadece bir yıldönümünü değil, bir tarihin, bir ruhun ve bir aidiyetin 140 yıllık hikayesini kutlamak için toplandık. 1885 yılında Osmanlı’nın mektebi olarak temelleri atılan, sonrasında Cumhuriyetin aydınlığıyla büyüyen ve bugün çağdaş Türkiye’nin eğitim emektarlarından biri haline gelen Abdurrahmanpaşa Lisesi, yalnızca bir okul değil, bir medeniyet tasarrufunun, bir karakter inşasının ismidir. Bir yol düşünün ki sadece bilgi öğretmiyor, tıpkı vakitte gençliğe istikamet, millete sadakat, vatana aşk, beşere umut öğretiyor. Bir okul düşününki yalnızca birey yetiştirmiyor, karakter dokuyor, vicdan şekillendiriyor, ruh inşaa ediyor. Bu okul, işte bu topraklarda hepimizin gönlünde yaşayan Abdurrahmanpaşa Lisesi’dir. Bugün burada yalnızca kurucumuz Abdurrahman Nurettin Paşa’nın vizyonunu değil, birebir vakitte onu izleyen yüzlerce idealist öğretmenin, binlerce vefalı öğrencinin ortak hafızasını selamlıyoruz. Bugün burada geçmişte yazılmış kıssanın kahramanlarını anıyor birebir vakitte bu öyküyü yazmaya devam edecek genç yürekleri alkışlıyoruz. Bugün, bu salonda her şiir, her alkış, her gözyaşı, geçmiş ile gelecek ortasında kurduğumuz köprünün bir modülüdür. Biz bu köprüden yürürken gerimizde emek veren birçok öğretmeni, önümüzde yolumuzu aydınlatacak birçok öğrenciyi taşıyoruz" diye konuştu.

Abdurrahmanpaşa Lisesi Mezunları Derneği Başkanı Nurten Ciğerci de, "Koskoca geçen 140 yıl, neredeyse 1,5 asırlık koca bir çınar. Uygun ki yolumuz bu koca çınar liseden geçmiş. Bizi bu yolda yetiştiren tüm öğretmenlerimize, birlikte yürüdüğümüz tüm arkadaşlarımıza çok teşekkürler ediyorum. Kaybettiklerimizin de yerleri cennet olsun" tabirlerini kullandı.
Konuşmaların akabinde okulun mezunları tarafından mandolin konseri verildi. Okulun öbür mezunlarının da müzik söyleyerek eşlik ettiği şovun akabinde şiirler okundu ve zeybek oyunu sergilendi. Akabinde öğrencilerden oluşan okul korosu müziklerini seslendirdi. 70’li yıllara ilişkin pop müziklerinin de yer aldığı konser sonrası "Bizi Yok Yazmayın" bahisli kısa sinema izlendi. Okulun mezunlarının anılarının paylaşıldığı kutlama etkinliğinde öğrenciler tarafından hazırlanan "Ah Şu Gençler" bahisli tiyatro oyunu sahnelendi. Öğrencilerin, hem verdikleri konserde hem de oynadıkları tiyatro oyununda gösterdikleri performans davetliler tarafından büyük alkış aldı.
Okul marşının da daima bir ağızdan söylendiği kutlamalarda son olarak en yaşlı mezun olan Yavuz Ballık’a okulun plaketi takdim edildi. Kutlamalar, bugün içerisinde gerçekleştirilecek çelenk sunumu, stant açılışları ve söyleyişi ile devam edecek.

Bizi sosyal medyadan takip edin

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.