Avatarı
Bölgenin Sesi Gazetesi tarafından
26 Nisan, 2022 17:47 tarihinde yayınlandı

BALIK KRAKER

Ortaokul zamanlarımdı. Yer: Karabük Beşbinevler Ortaokulu. Tepede, hakim bir noktada, gayet havadar. Zeminin altı da olan 2 katlı, gayet şirin bir okuldu. En son duyduğum haberlere göre, depreme dayanıklı olup olmama durumundan dolayı yıkılacağı söylenmişti. blankOkuluma gitmek için en az yarım saat yürümem gerekiyordu. Rahmetli Ahmet Amcam da o okulda bekçi olarak görev yapıyordu. Çok güzel anılar biriktirdik ortaokulda. 1. Sınıfı H şubesinde, 2. Sınıfı A Şubesinde, 3. Sınıfı da E Şubesinde okumuştum. Anlamış olduğunuz üzere sınıflarımızı her sene başında diğer sınıflara dağıtmışlardı. Bu tanımadığınız sınıflara dağıtılma olayı, öğrenciler için bir adaptasyon süreci gerektiriyor kabul etmek lazım. 1-H’de sıra arkadaşım: şimdi Karabük’ün avukatlarından Şenol KURU idi. Duvar dibinde en baştaki sırada oturuyorduk. En sevdiğim ders “Tarih” dersiydi. Aslında her derste başarılıydık. 2-A’da köylüm de olan Muammer’le aynı sırada oturuyorduk, sonradan yine mahalleden arkadaşım Cemil KAPUCUOĞLU’yla oturduğumu hatırlıyorum. En sevmediğim dersler “Matematik” ve “Ev Ekonomisi” idi. (ayrıntıyı: “Kilim Adamı” başlıklı yazımda okuyabilirsiniz.) 3-E’de ise Deniz TOPUZ’la sonradan da Cengiz ŞAHİN’le aynı sırayı paylaştık. En sevdiğim ders “Türkçe” idi. Serpil ÖZDEMİR öğretmenimiz bize Türkçemizi çok sevdirmişti. Matematiği de seviyordum. Çünkü dersimize okul müdürümüz Mustafa DEMİRCİ giriyordu ve gayet sevdirmişti bize bu dersi. Ortaokulda 1. Sınıfta ‘onur derecesi’ listesinde ismim vardı ve bu bir tabloyla sergilenmişti okul duvarında. Merdiveni çıkarken gayet rahat görülebilecek yerdeydi ve o listede idim. Okulumuzun arka taraftan giriş katında gayet küçük bir kantinimiz vardı. İçine girilmiyordu diye hatırlıyorum. Sadece pencere şeklinde düzenlenmiş ufak bir aralıktan tost ya da içecek servisi yapılabiliyordu. İşte tam orda keşfettim ‘Balık Kraker’i. O kadar sevmiştim; o kırmızı ambalajlı, baharatlı, fırınlanmış, kırt kırt yenen, küçük balık şekli verilmiş ve bayağı çokça görünen lezzeti, adeta bayılıyordum. O zamanlar demek ki param, çift kaşarlıdan ziyade tek kaşarlı tosta bile yetmiyormuş. Gönül ister ki herkes o sıcak tostları yiyebilsin. Aslında balık kraker yanında içecek olarak ‘Bağlar Gazoz’ da iyi giderdi. Bu yazıyı yazarken de, hala o gazozun tadını anımsayabiliyorum. Ne de olsa bizi hayata bağlıyordu; hem gazoz, hem balık kraker. Yalnız olmadığımı; sonradan başka balık kraker sevenlerin de olduğunu keşfettim ve hepsinin de işinde ve hayatında, gayet başarılı ve saygıdeğer insanlar olduklarını söyleyebilirim. Belki de balık kraker, biz Karadenizliler için deniz balığının yerini alıyordu. Balık krakerin içinde ‘Omega-3’ gibi vitaminler olmasa da, acaba biz onu balık niyetine mi yiyorduk, balık yiyemesek de? Dostlar, ister inanın ister inanmayın, hala balık kraker görünce ayrı bir heyecanlanıyorum ve o günleri hatırlayarak, tadımlık da olsa balık krakerden vazgeçemiyorum. Ziyarete giderken de sevenlerine balığın krakerinden götürüyorum. Ne dersiniz? Belki de tadından ziyade, bereketli atıştırmalık, balık krakerin ‘Adı yeter’di. Adı yetecek başka bir şey daha söyleyeyim canlar: Hayırlı ve bereketli Ramazanlar...   Satılmış Ümit ÇETİNKAYA Bilişim Teknolojileri Öğretmeni [email protected] Mart 2022 Malazgirt

Bizi sosyal medyadan takip edin
blank
Avatarı
Güner ERBAY tarafından
05 Haziran, 2025 13:49 tarihinde yayınlandı

KUYUTAŞ MI MANGALA MI?

Bu bir oyun. Türklere ait çok eski bir oyun. Şimdi, büyük küçük hepimiz, nasıl ki bilgisayar oyunları ile oynuyorsak, geçmiş devirlerde de insanlar bir çok oyun oynamış. Çoğu çocuk oyunu olarak bilinse bile, vakti zamanında büyükler de aynı oyunları oynamışlar!

Televizyonun evlerimize girmesinden önce gece misafirlikleri yapılırdı. Konu komşu birbirlerine akşam yemeğinden sonra gider, sohbet ederdi. Genellikle de sessiz sinema ve yüzük kimde oynanırdı. Bütün oyunlar insanın bilişsel ve motor yeteneklerini artırmada bulunmaz nimetlerdir. Örneğin sessiz sinema; konuşmadan bir şeyleri anlatabilmeyi öğretirken, konuşmayanı anlayabilmeyi de öğretiyor. Konuşmadan bir şeyi anlatabilmek ve konuşmayanı anlayabilmek hayatta ne denli önemli ve ne denli de gereklidir!

Biraz önce TRT belgeselde kuyutaş oyununa rast geldim. Kastamonu Cide ve Şanlı Urfa'daki insanlar oyunuyordu. Programda oyunun adı mangala olarak geçiyor fakat benim çocukluğumda biz bu oyuna kuyutaş derdik. Bir tahta üstüne oyulmuş bir çok minik oyuk ve taşlarla oynanıyor. Taşlar oyuklara dağıtılıyor. Belli kuralları olan stratejik bir oyun. Bizse ellerimizle toprağa kuyular kazar, oyunu böyle oynardık. Tırnaklarımızın dibi toprak olurdu.Karşılıklı iki kişi oynar bu oyunu. Elleriniz sürekli toprakta ve taşlarda olur.

TOPRAK. Toprağa dokunmak. Dokunmak; insanın beş duyusundan birisidir ve bu duyunun önemini yeterince farkedemeyiz. O önem sıralamasında en geride kalır. Beş duyunun önem sırası beynimizde görmek, işitmek, tatmak, koklamak, dokunmak olarak dizilir ve biliriz ki, bir duyudan yoksunsak diğer duyu veya duyular daha fazla çalışarak hayatın zorluğunu alt etmemizde bize yardımcı olur. Dünyayı ve evreni yeterince algılayabilmemiz için bu beş duyunun da çalışıyor olması gerekir.

Dokunmak! Seneler evvel dokunmakla ilgili bir kitap okumuştum. Dokunma duyumuzu ve tenin hissedişlerinin önemini, evveliyatını, tarihsel anlamlarını anlatıyordu. Çok güzel bir kitaptı. Sevildiğimiz duygusunu seslerin tonlamasından, bakışların ışıldamasından ve dokunuşlardan anlarız. Dokunulmak ve dokunularak sevilmek o denli önemli bir ihtiyaçtır ki; dokunulmayan, dokunularak sevilmeyen çocuklar, bu ihtiyacı gidermek için aşırılıklar yapıp, kendilerinin dövülmesini sağlayabiliyor ve böylelikle bu ihtiyaçlarını giderebiliyor! Mazoşist kişiliğin oluşmasının zemininde, kuşkusuz bu durum önemli taşlardan birisini oluşturuyor olmalı.

Tabi bir de fiziksel geçişler var. Her şeyden önce elektrik geçişleri söz konusu. Toprağa dokunarak elektriğimizi toprağa veririz. Demek ki biz de kuyutaş oynarken fazla elektriğimizi toprağa veriyorduk. Toprak elektriği alır! Taşlar da alır. Başka ne elektriği alır? Elbette hepimiz biliriz ki su alır. Bu nedenle duş almak insanı rahatlatır. Her ikisi de negatif elektrik yükünden arındırır. Peki insan insana dokununca ne olur ? İnsan vücudu iletken midir, yalıtkan mıdır? Su iletkense insan vücudu da iletkendir çünki en az yüzde atmışı şudur. Üstelik bu suda elektrolitler vardır. Elektrolit nedir ? Minerallerdir. Mineraller nedir? Madendir ! Bazı madenler elektriğin daha iyi iletilmesini sağlar bu nedenle suya ilave edilir. Tıpkı akülerde olduğu gibi. Insan vücudunun önemli elektrolitleri sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, bikarbonat, klorürdür. İyi bir elektrik iletimi için bu madenlere ihtiyaç vardır. Madenlere ihtiyacımız sadece elektrik iletimi nedeniyle değildir. Onların daha bir çok görevi vardır. Öyleyse insan insana dokunduğunda da bir geçiş olur. Elektromanyetik bir geçiş. Hatta aynı geçiş göz göze gelince de olur. Bu sebeple negatif mizaçlı insanların ne gözlerine odaklanmalı ne de onlara dokunmalı derim. Yani diyeceğim o ki elimiz kıymetli olmalı. Öyle herkese hemen uzanmamalı. Aynı mantıkla insanı olumlu yönde etkileyen madenlerin olduğunu da bilmek gerekir ve de bilinir zaten. Yüzyıllardır, hatta binyıllardır insanlar madenleri şifalanmak için kullanır. Bunlardan en bilineni akik ve ametisttir. Bunları şifa için kullanmanın mantığı ve ispatı yaratılışımızda mevcuttur hiç kimse bunlara hurafe demesin!

Kuyutaşa gelirsek mazimizdeki oyunlara sahip çıkmalıyız. Onlar gitgide yok oluyor. Bu oyunlar henüz tamamen yok olmadan kayıt altına alınmalı. Üniversitelerin ilgili bölümleri, oyunlar bilinmeze karışmadan önce, harekete geçip hepsini zaptırapt altına almalıdır diyorum ve iyi bayramlar diliyorum.

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.