BİSİKLETİN NEDEN GERİ VİTESİ YOKTUR?

BİSİKLETİN NEDEN GERİ VİTESİ YOKTUR?

Yayın: 22.01.2024 14:01
Paylaş:
A+ A-

Ümit ÇETİNKAYA DELİKANLICA yazdı.

BİSİKLETİN NEDEN GERİ VİTESİ YOKTUR?

Bir insan için ilk bisikleti çok önemli ve unutulmazdır. Bu dönem, genelde çocukluk dönemidir. Hani yaygın bir söz vardır: “Bisiklet kullanmayı bir kere öğrenince ömrün boyunca unutmazsın” diye ya da bisiklet sürmeyi mi demeliyim, onu size bırakıyorum.

Bisiklet sürmek daha ince bir söz gibi geliyor sevgili dostlar, en azından benim için. Aynı seçim “araba kullanmak veyahut araba sürmek” için de geçerli olabilir.

İlk bisikletim 80’lerin sonlarında alındı. Hatta aynı bisikletten iki tane alınmıştı. Bir akrabamız daha kendi oğlu için aynı bisikletten almıştı. Aslında tam bir bisiklet sayılmazdı. Çünkü biraz küçük bir şeydi ilk bisikletimiz. Bisikletimiz diyorum; çünkü diğer iki kardeşimle de onu paylaşmamız gerekiyordu.

Bisiklet mantık ve fonksiyonel olarak aslında çok basit bir alettir. Selesinde otururken dengede kalmayı öğrendikten ve pedal çevirebildikten sonra bisiklet sürmek çocuk oyuncağıdır aslında. Bir günde hatta üç beş saatte öğrenebileceğiniz, hayatınızdaki nadide mutluluklardan biridir bisiklet sürebilmek.

Bu iki çember şeklinde tekerleri olan taşıtla giderken hız ve haz alırsınız, özgürce. Tabi ki ilk bisikletten düşme anımı da hatırlıyorum. Üstelik tek de değildim bisikletin üzerinde. Amcaoğlum Sadık da arkamdaydı. Bisikletten ilk düşüşüm ilk bisikletimle değildi sevgili dostlar. Daha da büyük jantlı; ikinci olarak alınan bir dağ bisikletiydi. En tutulan 26 jantlı, o zamanların favori tabiriyle “mountain bike” idi.

Dağ bisikletimle 3-4 dakikada rahmetli Ahmet Amca’ma giderdim. Tabiî ki bisiklet büyüdükten sonra bu ziyaretlerimi daha da sıklaştırma fırsatı bulmuştum. Yukarıda bahsettiğim kazayı da o sırada yapmıştık kuzenimle. Biraz hızlı gidiyormuşuz demek ki virajı alamamış karşımızdaki tahta darabalara çarpıp kendimizi yerde bulmuştuk. Çok şükür ki pek yaralanmadan, ufak sıyrıklarla atlatmıştık kazayı.

Üniversiteye gittikten sonraları bisiklete binme davranışım azalmıştı ama kampüste bisiklete rağbet bayağı fazlaydı. O zaman ders ve proje peşinde koşmaktan bisiklet sürmeye ne merak ne de fırsat kalmıştı.

Şimdi, nerede bisiklet görsem içim gider. Mesela; en son Ağrı Patnos’ta hafta sonu kahvaltı için gittiğimiz gezide lokantanın karşısında dekor olarak gördüğüm bisikleti hatırlıyorum. Geçen yıl okulumda bisiklete binen öğrenciler gördüğümde dayanamadım rica edip birkaç dakika bindim ve o çocukluk yıllarıma geri döndüm. Hatta fotoğraf bile çektirdim. Bunu çokça tekrarlamak gerekiyor diye düşünüyorum. Artık istesem de bisiklete binmeyi unutamayacağımı bilmek güzel şey.

Tabi ki bisiklet yarışlarına katılacak kadar iyi ve idmanlı değiliz ama küçük de olsa bizim de bir bisiklet sevdamız var sevgili dostlar.

Ünlü isimlerden de bisiklet sevenler var mıdır; şöyle bir araştırmak istedim ve karşıma A. Einstein’a atfedilen ama ondan önce de söylendiği kabul edilen bir söz çıktı:

“Hayat, bisiklete binmek gibidir, dengede durmak için hareket etmek zorundasınızdır.”

Sevgili okurlarım, belki de bu yüzden: “Bisikletin geri vitesi yoktur, değil mi?”

Satılmış Ümit ÇETİNKAYA

11.01.2024, Perşembe

Kastamonu/Ağlı

Yorumlar

  1. Kadir

    Ümit hocam bu güzel yazı için teşekkürler.. Doyurucu çok yönlü bir yazı olmuş. Bu arada ben hala okuluma şehir bisikletimle gidip geliyorum.. Herkese tavsiye ederim. Sağlıklı ve mutluluk verici… Dengede kalmak dileğiyle..

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Yas ilan eden öğretmenler iş bırakma eylemi yapıyor!

Yayın: 09.05.2024 13:35
Paylaş:
A+ A-

Türk Eğitim-Sen, İstanbul’da yaşanan ve bir okul müdürünün ölümüyle sonuçlanan olayı protesto etmek için bugün ve yarın iş bırakma eylemi yapacak. ‘Eğitimciye şiddete hayır” diyerek yapacakları eyleme destek isteyen Karabük Şube Başkanı Ahmet Turgut Kurtoğlu “Tüm meslektaşlarımızı sesimize destek olmaya ve bir hafta süresince siyah kokart/kurdela ile derslere girmeye davet ediyoruz” dedi.

Yazılı açıklama yapan Başkan Kurtoğlu şunları söyledi; “Hepimizin malum olduğu üzere Kamuoyunu ve eğitim camiamızı büyük yasa boğan şiddet olaylarına bir yenisi daha eklendi. İstanbul’un Eyüpsultan ilçesinde okul müdürü olarak görev yapan İbrahim Oktugan, bir öğrenci tarafından menfur bir saldırıyla silahla vurularak canice öldürüldü. Öncelikle kıymetli meslektaşımıza Allah’tan rahmet; ailesine, yakınlarına ve eğitim camiamıza başsağlığı diliyoruz. 9 Mayıs Perşembe günü ilk ders saatinde derslerimize girmeyerek ve Cuma günü de tamamen iş bırakarak yakalarımızda siyah kokartlarımızla bu menfur saldırıları kınamak ve bir ülkenin geleceği olan eğitime ve eğitimciye sahip çıkmak adına burada toplanmış bulunuyoruz.

Okullarımızda öğretmene şiddet, mobbing, taciz, itibarsızlaştırma vakaları ciddi önlemlerin, yasal düzenlemelerin ve esaslı politikaların hayata geçirilememesi nedeniyle maalesef had safhaya ulaşmıştır.

Disiplin yönetmeliklerinin yetersizliği,

eğitimcilerin itibarını zedeleyen ve sadece adı değişen öğretmeni şikâyet hatları,

öğretmenlik mesleğinin mülakat, torpilli yönetici görevlendirmeleri, rotasyon, performans, şeffaf olmayan ödül ve ceza gibi uygulamalarla rencide edilmesi,

hem ekonomik ve sosyal hem de özlük haklarının gasp edilmesi,

eğitimcilerimizi tahkir eden yayın, tutum ve açıklamalar,

“eti senin kemiği benim” şeklindeki güven ve teslimiyet anlayışının çok gerilerde kalması tüm bu şiddet olaylarına zemin hazırlamaktadır.

Çoğu okulumuzda güvenlik görevlisinin bulunmaması, güvenliğin sadece nöbetçi öğretmenler eliyle sağlanmaya çalışılması, kamera sisteminin olmaması şiddet olaylarına zemin hazırlamaktadır. Oysa her okulumuza güvenlik görevlisi alımı yapılması ve okullarımızın tamamında kamera bulundurulması hayati bir zorunluluktur. MEB’in bu konuda okullara bütçe tahsis etmesi, fedakârlıktan kaçınmaması çok önemlidir.

Öte yandan Türk Eğitim-Sen olarak eğitimde şiddetin önlenmesi, etkili ve caydırıcı tedbirler geliştirilmesi, eğitim çalışanlarının güvenli bir ortamda çalışmasının yasal koruma altına alınması amacıyla hem 2019 hem de 2023 yıllarında iki kez kanun teklifi hazırlayarak, milletvekilleri aracılığıyla TBMM’ye ilettik.

Kanun tekliflerimizde özellikle eğitim çalışanlarına yönelik şiddete asla hoşgörü gösterilmeyeceği, aksine şiddet suçlarının mutlaka cezalandırılacağı düşüncesinin yerleştirilmesi ve kamu sağlığını bozduğu için de ayrıca cezalandırılacağı düşüncesinin oluşturulmasının hükme bağlanmasını istedik.

Özel eğitim kurumlarında çalışan eğitim çalışanlarının da, görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından kamu görevlisi sayılması, cezaların artırılması ve şikâyete bağlı kalmaksızın fail hakkında kamu davası açılmasını talep ettik. Bu noktada tüm siyasi partilerimiz birlik içinde olarak bu teklife destek vermesi ve teklifimizin yasalaşması en büyük beklentimizdir.

Eğitimde Şiddet Yasası çıkarılmasının yanı sıra Meclis Araştırma Komisyonu kurulması, Türk Ceza Kanunu’nda eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin ayrı bir suç tipi olarak düzenlenmesi de Türk Eğitim-Sen’in öncelikli taleplerindendir.

Daha fazla eğitim şehidi verilmesine müsaade etmemeliyiz!

Türk Eğitim-Sen’in şiddetle mücadelesi sadece kanun tekliflerinden ibaret değildir. Sendikamız 2019 yılında öğretmenlerimiz ve eğitim çalışanlarımız ile birlikte 81 ilden Sayın Cumhurbaşkanı’na 81 mektup gönderdi.

Şiddeti protesto eden iş bırakmayı da içeren sayısız eylem, basın açıklaması ve basın toplantısı yaptık, “Eğitimde Sıfır Şiddet” temasıyla alanlara indik, anketlerimizle, araştırmalarımızla, afişlerimizle, yazılı ve görsel yayınlarımızla şiddet sorununa dikkat çektik.

Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi iken 2019 tarihinde odasında öğrencisi tarafından hunharca katledilen Ceren Damar Şenel’in davasına müdahil olarak katıldık.

Ayrıca;

Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda eğitim çalışanlarına yönelik şiddet ile ilgili yasal düzenlemenin yer alması için de büyük mücadele veriyoruz!

Eğitimde şiddetin önlenmesi için yasal düzenlemenin yer almadığı bir ÖMK’yı hiçbir surette kabul etmiyoruz!

Üstelik bu da YETMEZ! diyoruz.

Milli Eğitim Bakanlığı mutlaka kamu/özel ayrımı yapmadan eğitimde şiddete yönelik ÖZEL BİR POLİTİKA geliştirmesini istiyoruz.

 

Okullarda rehberlik birimleri daha etkin hale getirilmeli, rehber öğretmen sayıları artırılmalıdır.

Tüm bunların yanı sıra;

Eğitim çalışanlarına yönelik gerçekleştirilen itibar suikastları son bulmalı, statü kaybı önlenmeli, rehber öğretmen sayısı artırılmalı, siyasiler, sanatçılar, sporcular gibi topluma rol model olan insanların eğitim çalışanları ile birlikte görünürlükleri artırılmalı, yazılı, görsel ve sosyal medya haberlerinde kullanılan “dil”e özen gösterilmeli, eğitimde şiddeti önlemeye yönelik etkin kamu spotları hazırlanmalı, öğrenciler arasında çeteleşme, madde bağımlılığı gibi şiddeti de beraberinde getiren davranışlar için etkili tedbirler geliştirilmelidir. Özellikle okullarımızdaki rehberlik birimlerinin daha etkin hale getirilmesi gerekirken, bu noktada 100 öğrenciye bir rehber öğretmen düşmesi sağlanmalıdır.

Rabia Sevilay Durukan, Mehmet Aktaş, Ayhan Kökmen, Ceren Damar Şenel, Necmettin Kuyucu, İbrahim Oktugan… Hayatlarının en verimli döneminde sevdiklerinden, öğrencilerinden koparılan tüm şehit eğitimcilerimizi saygı, rahmet ve özlemle anıyoruz. Şiddete maruz kalan sayısız eğitimcimize de minnetlerimizi iletiyor, her daim destekçisi olacağımızın bilinmesini istiyoruz.

Değerli meslektaşlarımız;

Eğitim çalışanlarımıza yönelik şiddet aslında geleceğimize sıkılan kurşundur!

Bu nedenle geleceğimizin karartılmasına müsaade etmeyeceğiz, şiddete müsamaha göstermeyeceğiz. Türk eğitimcileri olarak şiddetle sonuna kadar mücadele edeceğiz.

Vandallara teslim olamayacak, bu vahşet olaylarının önüne geçilmesi için gerekli tedbirler alınana kadar konuyu gündemde tutmayı ve farkındalık oluşturmayı sürdüreceğiz. Eğitimcilerimizin can güvenliğinin sağlandığı çalışma ortamlarına kavuşması en büyük temennimizdir.

Şuurlu nesiller yetiştirmek biz eğitimcilerin olduğu kadar ailelerin de en önemli görevidir.

Buradan bir kez daha ailelerimize ve tüm topluma çağrıda bulunuyoruz:

Öğretmenlere verdiğimiz değer çocuklarımızın geleceğine yönelik verdiğimiz kıymettir. Bu bilinçle hareket etmek MİLLİ BİR ÖDEVDİR!”