90’ların sonlarıydı. Soner Hocanın “Instructional Material Preparation” dersinde materyal ödevimiz var; neredeyse yarım dönem boyunca sürecek bir proje ödevi bu. Sonuç odaklı bir değerlendirmeden ziyade süreç odaklı değerlendirmeler yapılıyor ODTÜ’de o zamanlarda. Bu halen devam ediyor düşüncesindeyim. Çünkü her yıl, bu yazları oluyor genelde, Okulumu sırf yenilikleri göreyim diye ziyaret ederim ve eski hocalarımla sohbet için zamanlarını alırım. En son, bizim kullandığımız Eğitim Fakültemizin ön tarafına güzel bir fakülte binası yapıldığını keşfetmiştim. Bunu oraya gitmeden yapamazdım belki de.
Öncelikle grup üyelerimizi belirledikten sonra materyalimizin konusunu bulmamız gerekiyordu. Marmara Bölgemizde gerçekleşen 17 Ağustos 1999 Depremi için nasıl bir şeyler hazırlayabiliriz konusunda beyin fırtınası yapıyorduk. Evet, deprem öncesinde, sırasında ve sonrasında hayat kurtarıcı olarak neler yapılması gerektiğini çocuklara bizden bir şeyler katarak anlatmak istiyorduk.
Çocuklara hitap etmek ve onların dünyalarına dokunabilmek için kültür ve medeniyetimizin benimsediği ortak karakterleri pek tabiî kullanabilirdik. Bunlar: Keloğlan ve ailesi, Nasrettin Hocamız vb. değerlerimiz olabilirdi.
Karakterleri az çok belirledik. Senaryo yazmamız gerekiyordu. Depremde yapılacaklar konusunda da araştırma yapmamız ve ona göre çalışmamıza yön vermemiz gerekliydi.
O zaman video hazırlama platformları bu kadar yaygın değildi. Biz de grup üyelerimizle beraber senaryonun seslendirilmesi konusuna yoğunlaştık. Projenin son seslendirilmiş halini kaset şeklinde sunmaya karar verdik. Zaten elimizde yeterince kasetlerimiz de vardı. O vakit cep telefonları da olmadığı için walkmanlerimizden dinliyorduk kasetlerimizi. O zamanlar müzik yelpazemiz de bu kadar geniş değildi elbette ve walkmanler iki kalem pille çalışıyordu. Bu yüzden, şarjlı piller kullanıyorduk.
Deprem anına Keloğlan, sanırım evde yakalanıyordu. Depreme dışarda yakalananlar da vardı. Bu durumda Nasreddin Hoca sanırım eşeğiyle beraber “Göle maya çalıyordu”. Hikâyeyi iyi yerden yakalamıştık. Sadece karakterleri yerli yerine doğru şekilde oturtmamız gerekiyordu.
Arama kurtarma ekibi olarak da, yerel kuvvetlere ek olarak yurt dışından Ninja Kaplumbağalar, Süpermen, He-Man ve Örümcek Adam bize yardım edebilirdi. Evet, bu karakterleri de kullanabilirdik senaryomuz içinde.
Senaryo metnini yazmamız çok zor olmadı. Zaten konuya hâkimdik. Geriye tek iş, metnin seslendirilmesi kalmıştı. Bir radyoda başarılı çocuk programları yapan kadın bir sunucu arkadaşımızdan rica edip bu işi de neticelendirmiştik.
Dönem sonunda ortalama 50 ya da 60 öğrencinin önünde topu topu bir kasetten oluşan materyal sunumumuzu da alkışlarla bitirmiştik. O dersi zevkli kılan da dönem boyu uğraştığımız bir projenin alkış almasıydı.
Sevgili dostlar, 90’ların sonlarında biz çocuk ve ergenken nice çizgi ve animasyon karakterleri bizi etkilemiş, bu gözle görülüyor, değil mi?
O yabancı çizgi ve kurgusal imgelerin bizim karakterlerimizi enkaz altından kurtarmaya gelmesi düşüncesi de takdire şayandı. En azından o zamanlar için.
Şimdi 2023 yılı sonlarının dünyasında, bombaların ve füzelerin hedefinde olan ve başka başka enkazlar altında kalanların olduğu bir dönemi teneffüs ediyoruz. Bu insanlık dışı durumu somut bir şekilde engellemeye çalışan karakterler her nedense yok gibi.
Bizim çocuksu deyişimizle “Nice Kaplumbağalar” ve diğerleri nerelerde acaba?