Bir şeyler yapma ve başarma arzusu kişiden kişiye,toplumdan topluma göre değişir. Dinamik güçler toplumsal gelişmeyi belirler. Sosyal sınıfların durumu ve gücü bu bakımdan çok önemlidir. Yaşam sürekli olarak yeniliklerden yanadır. Kendini ‘anlayanları’ geliştirir. Diyalektik mantık değişimden yanadır. Kendini yenileyebilme düşüncesi toplumları çağdaş yapar. Bu bir gerekliliktir. Çağcıl olmak istiyorsak… Yaptıklarımız yapamadıklarımızı geçmek durumundadır… Pekala tam tersi olursa ne olur? O zaman toplum ve birey olarak kendi sürekliliğimizi devam ettirme şansını yitiririz. Bu saptama bir toplumun kendi gücü ve dinamizmini kısa zamanda harekete geçirmesini zorunlu kılar. İsterseniz tartışmamızı biraz özelleştirelim. İçinde yaşadığınız kent ihtiyaçlarınıza yanıt vermiyorsa bu durum neyi düşündürür? Bir hantal bir yapının varlığını… Toplumsal dinamiklerin durağanlığını Değişime ayak uydurmakta güçlük çekildiğini… Bu noktada… Sorun ne.? İçinde bulunulan “zamanın” ne anlatmak istediğini kavrayamamak. Kendi dışında hiçbir şeyi önemsememe Bir kente yapılabilecek en büyük kötülük bu olsa gerektir… Dinamizmini yitirmiş bir kent… Şimdilerde varlığı tartışmaya açık bir hususiyet oluşturuyor. Halk ne olup bittiğini farkında değil. Soluk alıp vermeyi yaşam savaşı verme olarak algılıyor. Böyle olunca da hiçbir şeyin önemi kalmıyor. Yaptıklarımız ve yapamadıklarımız. Biraz matematik yapmaya ihtiyacımız var. Ne eksik… Ne fazla… Nerede hata yapıyoruz. Kentin durumunu kavramaya çalıştık. Karşılaştığımız sonuç tamamen ürkütücü hal aldı..! Sonuç… Toplumsal dinamizmimiz ve iş yapma refleksimiz düşündürücü düzeyde. Evet; Yapamadıklarımız resmen bizden öcünü alıyor… Almaya da devam edecek gibi görünüyor…!