Karabük’te işler nedense istenildiği gibi yol almıyor. Sürüncemede kalıyor. Baş ağrıtıyor. Yüz güldürmüyor. Küçük sorunlar da yumaklaşarak büyüyor. Karabük’ün bu anlamdaki sorunlarını çözmek üzere tezler ortaya atmak ve bunları tartışmak gerek. Evet. Bence Karabük kendini tartışmalı.! Ama bizde tartışma/düşünce üretme geleneğinin kökü çok eskilere dayanmaz. Çünkü tarihsel olarak Osmanlıda mutlak otorite buna olanak tanımamıştır. Bilindiği üzere 1492’de Yahudiler matbaayı İstanbul’a getirdiler. Ardından Rumlar ve Ermeniler kendi matbaalarını kurdular ve okumaya başladılar. Onlar aydınlanırken bizde henüz düşüncenin kitlelere ulaşması konusunda bir çaba görülmemişti. Lale Devri ve 1727’de(18.yüzyıl) ilk Türk matbaasının İstanbul’a gelmesi… Bizim insanımız okuma ve yazmaya geç başlamıştır. Bu iki kavrama mesafeli yaklaşmamızın nedeni bundandır. Okuma ve bilgi birikimi olmadan düşünce oluşmaz. Bizde tartışma geleneği bir yüzyıl sonra 19.yüzyılda başlamıştır diyebiliriz. İşte bu anlamda Jön Türk ve İttihatçıların tarihimizdeki yeri;imparatorluk sorunlarını masaya yatırıp tartışmaya başlamalarından kaynaklanmaktadır. Bu geç kalmış bir çırpınış olmuştur. Geleneği olmayan bu düşünce üretimi başlattığı tartışma geleneği ile bırakın imparatorluğu kurtarmayı iyice parçalanmasına hizmet etmişlerdir. Şimdi buradan nereye gelmek istiyoruz. Karabük gerçeğini tartışmaya açmadan sorunları çözemeyiz. O halde nedir Karabük gerçeği. Önce o nu saptamak ve tartışmaya açmak gerekiyor: Karabük,devlet babanın kurduğu bir kent. Her karış toprak devlete ait. Devletin koruyuculuğu gelişmeye olanak sağlanmış. 1980’lerden sonra izlenen liberal politikalar devletin ekonomiye müdahalesini engellemiştir. İşte Karabük’ün mutsuzluğu/talihsizliği bu süreçte başlamıştır. Sonra… 1989’da 137 günlük grev… Karabük’te görülmemiş bir şey. Ve…. 8 Kasım 1994 direnişi… Bunun akabinde gelen 1995 yılı özelleştirilmesi Karabük’ün mutsuzluğunun miladı olarak kabul edilebilir. Karabük bu süreçte il olmasına karşın babasını kaybeden üvey evlat gibi olmuştur. Şimdilerde bu üzücü durumdan kurtulma çabası içindedir. Buna karşın bir sorunla karşılaşıldığında herkes birbirini suçlamaktadır. Başta baba olmadığı için sorunlar çözüme kavuşamamaktadır. Sahipsizlik kentin kaderi olmaktadır. Bu işin sonu nereye varır. Kapitalist sistemlerde sorunların çözümü güçlü burjuva sınıfından geçer. Karabük’te böyle bir sınıfının olmaması gerçekten tek başına çözümsüzlüğü dayatmaktadır. Nerede kaldık?... Yine ilk başladığımız yere geri döndük. Ah kara …!