Bir şehri memleket yapan nedir, diye sorsam, eminim herkesin cevabı farklı olurdu. Kimi çocukluk anılarını anlatırdı, kimi dostlukları, kimi de o şehrin meşhur yemeğini… Aslında insanın gönlünü yuvaya çeviren; sadece binalar, yollar, meydanlar değil, hatıralar, kokular ve belki de en çok o “aitlik” duygusudur.
Kurban Bayramı’nda Ankara’ya gittim büyüdüğüm şehre. Hani herkesin “başkent” diye övündüğü, Türkiye’nin dört bir yanından insanın yaşadığı, kalabalıkların hiç eksik olmadığı o devasa şehir… Trafik sorunları, otopark derdi, insan seli… Herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyor. Hızlı, telaşlı ve yorucu bir şehir.
Ama sonra aklıma Karabük düştü. O taşını toprağını özlediğim şehir… Trafiği yok denecek kadar sakin, insanı samimi, doğası bir başka güzel. Belki de memleket dediğimiz yer; köşe başında tanıdık bir yüz görmek, pazarda komşuyla selamlaşmak, insanın içini ısıtan sıcak bir tebessümle karşılaşmaktır. Evet evet, olmuşum ben de Karabüklü.
Belki de bir şehri memleket yapan tam da budur: Kalabalıklar arasında kaybolmadığın, kendini “ben buraya aitim” diyebildiğin, bazen küçük de olsa “büyük” hissettiğin yerdir.
Bayramda bir kez daha anladım ki; memleket dediğin şey sadece nüfus cüzdanına yazılı bir adres değil, insanın kalbine kazınan, “aitlik hissettiği ” yerdir.