Evet, sevgili dinleyiciler!” diyerek söze başlamak istedim bugün de değerli dostlar. Bu cümleyi rastgele seçmedim. Aslında hepimiz bu dünyada birer seyirci değil miyiz? Yukarıda “dinleyiciler” dedin Ümit Hocam, şimdi seyirci mi olduk diyenlerinizi duyar gibiyim. Bence “dinleyici” olmak “seyirci olmaktan yeğdir değerli dostlar. Bunu da hocam sende serde radyoculuk var onun için öyle diyorsun da diyebilirsiniz. Bu dünyamızdaki seyirci sayısı inanın izleyici sayısından çoktur; seyirci olduğumuz şey sayısına bakıldığında tabi. Şimdi gelelim asıl meseleye: Kontrol edebildiğimiz ya da edemediğimiz şeylere. Sizce hangisi çoktur? Biraz daha açayım isterseniz. Nedir bu kontrol mekanizması? İnsanlar olarak neyi ya da neleri ne kadar kontrol edebiliyoruz? Bazınız; hocam ben o kadar kontrollü bir hayat yaşıyorum ki, hayatım tam tıkırında gidiyor, bazınızsa, Allah ne verdiyse yaşıyorum be usta diyenlerdensiniz. “Kontrol” kelimesini “düzen” sözcüğüyle karıştırdığımızı düşünüyorum bazen. Kontrol edemediğimiz şeylere maruz kaldığımızda dengemizi ve düzenimizi sabit kılabiliyorsak eğer sizlere anca “afferim” diyebilirim. İşte burada tam da “sabır” kavramı aklımıza geliyor değil mi? Peki kontrol edemediğimiz şeyler hangi yönden gelir başımıza. Sağdan? Soldan? Yukarı ya da aşağıdan mı? Hayır, efendim; o iş dışarıdan ve içeriden sallıyor bizleri, hepimizi. Dünyada bir zerre-i kâinat olduğumuz ya da bir sinek küçüklüğünde olduğumuzu hatırlayalım. Nasıl asabi bir sineği avuçlarımız arasına alıp eziyorsak, dünya da biz öyle eziyor ya da öldürüyor diyenlerdenim. Telaşlanmamız için gece yarısı 45 dakika süren 5.9 ya da 7.4 şiddetinde bir zelzele yeterlidir. Yağmurun biraz fazla yağması, sular sellerin meskenimizi alıp götürmesi için yeterlidir. Yine kar yağıp doldursa büyük şehirlerimizin felç olması için yeterlidir. Bir virüs küresel çapta yayılsa; ağızlarımızı ve sokaklarımızı kapatmamız için yeterlidir. Bir ülke, sizi protesto edip size gaz ya da tahıl vermiyorum dese hemen mahrum kalırsınız değil mi? En basitinden, birisi, trafikte kapımıza dayansa huzurumuzun kaçması için yeterlidir. Örnekleri; sıcaklık, kuraklık, küresel ısınma, savaşlar şeklinde çoğaltabiliriz. Dışarıdan gelen tehditleri ve aktörlerini bertaraf edebilmek mümkün mertebe mümkündür. Adaleti sağlarsanız eğer, dışarıdan gelen kontrol edemediğimiz şeyleri bir nevi nev-i huzura kavuşturursunuz. Ya kontrol edemediğimiz, içimizden gelen şeyler? Nefsimiz ya da egomuz diye bir şey var ve bu herkeste var. İstek ve arzularımız var. Beklenti, korku ve ümitlerimiz var. O yüzden önce kendimizi eleştirmeli, sonra sıra gelirse, dışarı açılan pencereden şöyle bir serencama bakmalıyız. İşte o zaman, yazının başında da değindiğimiz gibi, önce kendimizi dinlemeli sonra seyirci rolüne soyunmalıyız. Çünkü bir pencere misali: içeriden baktığımızda dışımızdaki çoğu şeyi görürüz ama, dışardan baktığımızda içeridekileri net görebilmemiz pek de mümkün değildir, dostlar. Şöyle bir baktığımızda maziye, insanın hayatında aslında ne kadar da az kontrol edebildiği şey var, değil mi? Satılmış Ümit ÇETİNKAYA Eğitimci-Yazar Kasım-2022 Kastamonu/Ağlı